Tevfik OVACIK
Köşe Yazarı
Tevfik OVACIK
 

Yaşamın İnce Ayarı

Yaşamın İnce Ayarı Bu konuyu yazmaya karar verirken biraz çekindim. Bu dönemde yaşamdan incelik beklemenin yersiz olduğu hissine kapıldım. Gerçekten yaratılmış her şeyin uyum içinde olduğu, ince bir hesapla varlıkların bir birini tamamlama üzerine kurulduğu bir kâinatın en şerefli bir üyesi biz insanları olarak yaşadıklarımızı düşündüm. Üstelik âlemin emanet edildiği insanlığı taşıyan yani taşıma yükümlülüğü olan bir varlığın tam da kendisi olarak… Neden insanın ve yaşamının inceliği üzerine bir yazı beni yersizlik duygusuna sürükledi? Aslında estetik, tevazu, incelik mütevazılık gibi insanı güzel, derin ve saygın gösterecek duyguları yazmanın nesi önemsiz olabilir ki? Hatta insanı güçlü kılacak karakter özellikler ancak insanı önemli kılabilir, ulvileştirir. Bir türlü çağımızda bu duyguları yaşama yakıştıramadım. Neden? Belki de güçlendikçe tevazua bürünen insanlığı özlediğimizdendir. İnsan-ı kâmil denen o bilge insanlık seviyesini arayışımdan olabilir. Tarihi,  inceliğimizde, mütevazı duruşundan, ilkeli yaşayışından,  insan ilişkilerinden etkilendiğimiz birçok insanın sadece tarih sayfalarında hikâye kahramanları gibi kalmasından olabilir. Günümüzde tevazu gösteren insan aptallıkla eş değer kabul ediliyor. Tam tersine güç ilahlaştırıldığı için güçlenen insan değerli ve saygın konuma geliyor. Çağımızın mottosu ‘’gücü elinde bulunduran kuralı koyar’’. Güce nasıl erişildiği çok önemli değil.   Gücün rengi de ahlakı da çok önemli değil! Bir zamanlar ülkemizde Genelevi Patronu Manukyan en düzgün vergi veren iş insanı olarak ekonomi dünyamızın en saygın insanları arasındaydı. Ödülleri vardı. Bu durumda en dini referansı olan, milliyetçi Atatürkçü iş adamları vergi kaçırırken bu durumdan rahatsız olmuyorlardı. Çünkü güce erişmek en önemli amaç idi… Güç elinde olursa istediğin gibi edepli, ahlaklı, tevazu sahibi,  saygın görünebilirdin. Bireylerin estetikten yoksun davranışlarına gelmeden önce; Bir zamanlar diplomatik davranış biçimi vardı. En acılı en zor iradeleri karşı tarafa en ince davranışlarla, nükteli ifadelerle, zekâ ile kurgulanmış düşünceleri karşı tarafa ifade ederdin.  Hayır demenin bir inceliği vardı. Bu davranış biçimi,  dünya devletlerinin her hal ve şartta iletişim halinde olmasını sağlardı. Bugün devletler diplomasiyi kaybetti. Süper devletlerin yöneticilerinin bir dediği bir dediğini tutmuyor. Sıfır nezaket, sıfır ilkesizlik… Dünya çingene pazarlığına döndü. Tehditler, bir birinin malına çökmeler, devletleri ancak gücü kadar yaşamaya mahkum etme sistemsizliği ve sonuç şu anki durum; kaos. Eskiden sokak arlarında olan edepsizlikler şimdi bütün dünyanın gözü önünde pervazsızca devlet yöneticileri tarafından yaşanıyor. Böyle bir dünyada güç kutsallaşıyor. Güce erişmek, yakın olmak buna hızlı bir şekilde sahip olma hırsı bireyi ilkesizleştiriyor. Başarı bu erişim yolculuğunda erişim aracı olarak zehirli bir kırbaca dönüşüyor. Başarıya ulaşmak için birey önce kendisini, sonra ailesini, çevresini, iş arkadaşlarını kırıp döküyor. Sonra o gücün yolunu aralamak için başarıya götüren her şey mubah hale geliyor Başarının niteliği, estetik boyutu, insan ve toplumu zenginleştiren enerji kaynağı olma özelliği gücün aracı haline geliyor. Öyle bir hale geldik ki günü kurtaralım gerisi önemli değil. Gemisini yürüten kaptan… İş bölümü, paylaşma, tevazu, tamamlanma gereksiz davranışlar haline geldi. Öyle bir hale geldik ki devlet ya da özel fark etmez bütün kurumsal yerlerde önce günaydın diye içeri girmek zayıflık olarak kabul edilir oldu. Burnundan kıl aldırmayan yöneticilerden bir birine karşı kırıcı olan samimi olamayan çalışanlara kadar herkes saygın olmadan kendini saydırma saikı ile var olan insani yönlerimizi de hızla tüketmeye başladık Böyle bir toplumda selamlaşma, birisinin güzel yönünü söyleme, karşısındakinin değerini ifade etme bile zayıflık olarak algılanıyor. Bunun için güce yakın olmak, güçlü olmak için kurum ve toplum içinde kendini güçlü yapacak ilişkiler kurma, vazgeçilmez, kilit olma gayreti insani değerler olmadan bile insanı belirli stratejik noktalarda tutma aracı gibi görülüyor. Tabii ki asıl iş ve yaşam ikinci planda kalıyor. Birlikte yaşamak, birlikte üretmek, paylaşmak tamamlamak bu tip bir ortamda değersizleşiyor. Sadece insanla insanın ilişkisi değil yaşamın her alanına karşı bir duyarsızlık var. Çevreye, doğal yaşama, doğal kaynakların kullanımına gösterdiğimiz duyarsızlıkların bilinçaltında da bu edepsiz adapsız güce ulaşma hırsımız var. Bugün ilkeleşemeyen yaşam biçimleri, kültüre dönemeyen kararlarımızın altında bu ince ayarı bozan davranışlarımız var. Oysa ilkeli bir yaşam biçimi, tevazua bürünmüş mütevazı davranışlar, estetik duruşlar, insanın insana enerji olma hali, insanın yaşama enerji kaynağı olma gücü, yaşamın enerjisini yaşamın her varlığı için birlikte paylaşabilme düşüncesi gerçek olabilir. Birlikte yaşamak, birlikte ilkeler koymak, yaşamı birlikte biriktirmek, içselleştirmek bunların içerisinden ilkeler devşirerek yaşamın ortak paydalarını inşa etmek yaşamın ince ayarı. Biz kırarak dökerek, yok ederek güce erişmeyi başarı sayıyoruz. Oysa parçalanmış fincanın, kırıklarını altınla kaplayarak eskisinden çok da estetik ve değerli bir çay fincanı haline getiren Japon ustaların Kintsugi Sanatı ne kıymetlendirici bir sanat. Belki herkesin kırdığı döktüğü, bir çağda en değerli davranış biçimi kıymetlendirmek… Değerleri keşfetmek.  Onları yaşam biçimi haline getirmek… Bu davranış biçimi;  önce kendimiz, ailemiz, işimiz, milletimiz sonra da bütün insanlık adına yaşama ince ayar veren ne yüce bir gayret.  
Ekleme Tarihi: 15 Haziran 2025 -Pazar

Yaşamın İnce Ayarı

Yaşamın İnce Ayarı

Bu konuyu yazmaya karar verirken biraz çekindim.

Bu dönemde yaşamdan incelik beklemenin yersiz olduğu hissine kapıldım.

Gerçekten yaratılmış her şeyin uyum içinde olduğu, ince bir hesapla varlıkların bir birini tamamlama üzerine kurulduğu bir kâinatın en şerefli bir üyesi biz insanları olarak yaşadıklarımızı düşündüm.

Üstelik âlemin emanet edildiği insanlığı taşıyan yani taşıma yükümlülüğü olan bir varlığın tam da kendisi olarak…

Neden insanın ve yaşamının inceliği üzerine bir yazı beni yersizlik duygusuna sürükledi?

Aslında estetik, tevazu, incelik mütevazılık gibi insanı güzel, derin ve saygın gösterecek duyguları yazmanın nesi önemsiz olabilir ki? Hatta insanı güçlü kılacak karakter özellikler ancak insanı önemli kılabilir, ulvileştirir.

Bir türlü çağımızda bu duyguları yaşama yakıştıramadım.

Neden?

Belki de güçlendikçe tevazua bürünen insanlığı özlediğimizdendir.

İnsan-ı kâmil denen o bilge insanlık seviyesini arayışımdan olabilir.

Tarihi,  inceliğimizde, mütevazı duruşundan, ilkeli yaşayışından,  insan ilişkilerinden etkilendiğimiz birçok insanın sadece tarih sayfalarında hikâye kahramanları gibi kalmasından olabilir.

Günümüzde tevazu gösteren insan aptallıkla eş değer kabul ediliyor.

Tam tersine güç ilahlaştırıldığı için güçlenen insan değerli ve saygın konuma geliyor.

Çağımızın mottosu ‘’gücü elinde bulunduran kuralı koyar’’.

Güce nasıl erişildiği çok önemli değil.   Gücün rengi de ahlakı da çok önemli değil!

Bir zamanlar ülkemizde Genelevi Patronu Manukyan en düzgün vergi veren iş insanı olarak ekonomi dünyamızın en saygın insanları arasındaydı. Ödülleri vardı. Bu durumda en dini referansı olan, milliyetçi Atatürkçü iş adamları vergi kaçırırken bu durumdan rahatsız olmuyorlardı.

Çünkü güce erişmek en önemli amaç idi…

Güç elinde olursa istediğin gibi edepli, ahlaklı, tevazu sahibi,  saygın görünebilirdin.

Bireylerin estetikten yoksun davranışlarına gelmeden önce;

Bir zamanlar diplomatik davranış biçimi vardı. En acılı en zor iradeleri karşı tarafa en ince davranışlarla, nükteli ifadelerle, zekâ ile kurgulanmış düşünceleri karşı tarafa ifade ederdin.  Hayır demenin bir inceliği vardı.

Bu davranış biçimi,  dünya devletlerinin her hal ve şartta iletişim halinde olmasını sağlardı.

Bugün devletler diplomasiyi kaybetti.

Süper devletlerin yöneticilerinin bir dediği bir dediğini tutmuyor.

Sıfır nezaket, sıfır ilkesizlik…

Dünya çingene pazarlığına döndü. Tehditler, bir birinin malına çökmeler, devletleri ancak gücü kadar yaşamaya mahkum etme sistemsizliği ve sonuç şu anki durum; kaos.

Eskiden sokak arlarında olan edepsizlikler şimdi bütün dünyanın gözü önünde pervazsızca devlet yöneticileri tarafından yaşanıyor.

Böyle bir dünyada güç kutsallaşıyor.

Güce erişmek, yakın olmak buna hızlı bir şekilde sahip olma hırsı bireyi ilkesizleştiriyor.

Başarı bu erişim yolculuğunda erişim aracı olarak zehirli bir kırbaca dönüşüyor.

Başarıya ulaşmak için birey önce kendisini, sonra ailesini, çevresini, iş arkadaşlarını kırıp döküyor. Sonra o gücün yolunu aralamak için başarıya götüren her şey mubah hale geliyor

Başarının niteliği, estetik boyutu, insan ve toplumu zenginleştiren enerji kaynağı olma özelliği gücün aracı haline geliyor.

Öyle bir hale geldik ki günü kurtaralım gerisi önemli değil. Gemisini yürüten kaptan…

İş bölümü, paylaşma, tevazu, tamamlanma gereksiz davranışlar haline geldi.

Öyle bir hale geldik ki devlet ya da özel fark etmez bütün kurumsal yerlerde önce günaydın diye içeri girmek zayıflık olarak kabul edilir oldu.

Burnundan kıl aldırmayan yöneticilerden bir birine karşı kırıcı olan samimi olamayan çalışanlara kadar herkes saygın olmadan kendini saydırma saikı ile var olan insani yönlerimizi de hızla tüketmeye başladık

Böyle bir toplumda selamlaşma, birisinin güzel yönünü söyleme, karşısındakinin değerini ifade etme bile zayıflık olarak algılanıyor.

Bunun için güce yakın olmak, güçlü olmak için kurum ve toplum içinde kendini güçlü yapacak ilişkiler kurma, vazgeçilmez, kilit olma gayreti insani değerler olmadan bile insanı belirli stratejik noktalarda tutma aracı gibi görülüyor.

Tabii ki asıl iş ve yaşam ikinci planda kalıyor.

Birlikte yaşamak, birlikte üretmek, paylaşmak tamamlamak bu tip bir ortamda değersizleşiyor.

Sadece insanla insanın ilişkisi değil yaşamın her alanına karşı bir duyarsızlık var.

Çevreye, doğal yaşama, doğal kaynakların kullanımına gösterdiğimiz duyarsızlıkların bilinçaltında da bu edepsiz adapsız güce ulaşma hırsımız var.

Bugün ilkeleşemeyen yaşam biçimleri, kültüre dönemeyen kararlarımızın altında bu ince ayarı bozan davranışlarımız var.

Oysa ilkeli bir yaşam biçimi, tevazua bürünmüş mütevazı davranışlar, estetik duruşlar, insanın insana enerji olma hali, insanın yaşama enerji kaynağı olma gücü, yaşamın enerjisini yaşamın her varlığı için birlikte paylaşabilme düşüncesi gerçek olabilir.

Birlikte yaşamak, birlikte ilkeler koymak, yaşamı birlikte biriktirmek, içselleştirmek bunların içerisinden ilkeler devşirerek yaşamın ortak paydalarını inşa etmek yaşamın ince ayarı.

Biz kırarak dökerek, yok ederek güce erişmeyi başarı sayıyoruz.

Oysa parçalanmış fincanın, kırıklarını altınla kaplayarak eskisinden çok da estetik ve değerli bir çay fincanı haline getiren Japon ustaların Kintsugi Sanatı ne kıymetlendirici bir sanat.

Belki herkesin kırdığı döktüğü, bir çağda en değerli davranış biçimi kıymetlendirmek…

Değerleri keşfetmek.  Onları yaşam biçimi haline getirmek…

Bu davranış biçimi;  önce kendimiz, ailemiz, işimiz, milletimiz sonra da bütün insanlık adına yaşama ince ayar veren ne yüce bir gayret.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/