Öncesi Ve Sonrası Olma Hali
Bireysel, kurumsal ve toplumsal olarak yaşadığımız birçok olaydan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmaz/olmadı.
Bir kitap okuruz hayatımız değişir.
Birçoğumuzun hayatında böyle kitaplar vardır. Hiç böyle düşünmemiştim der ve o kitaptan sonra hep başka türlü bakarız hayata.
Siz de öyle bir kitap okudunuz mu? Ya da okudukça kitaptan önce ve sonrası diyebileceğiniz bir farklılık deneyimlediniz mi?
Bu duyguyu yaşayan insanlar gördüm, kendimde de okudukça bu dönüşümü fark ettim.
Morla Morgan’ının “Bir Çift Yürek” kitabını okurken daha kitabın başlangıcında, düşüncelerimde yürürken halim değişti.
Yürüyüşe başlamak için terk etmek gerektiğini o an fark etmiştim. Kitabın sonuna geldiğimde ihtiyacı kadar yaşamanın insanın ruhunu olgunlaştırdığını anladım. İdrak ettim mi? Yeterince değil ama yürümeye başladım.
Bir yere gideriz, orayı kitaplardan okumuş, başkalarından duymuşuzdur ama bizzat o yeri gördüğümüzde düşüncelerimizin akışı değişir. Kendimizden, toplumdan, devletten, dünyadan beklentilerimiz değişir.
Benim orta Asya ve Balkanlarda yaşadığım dönemler ve sonrasında bütün siyasi politik, hayata bakış açım tamamen değişti ve sonrasında da beni değiştirmeye dönüştürmeye devam etti.
Şöyle bir yargıya varmıştım; ülkemde başta Dışişleri akanı olmak üzere Cumhurbaşkanından vekile, tüm bürokratlara, hatta gazetecilere Balkanları ve Orta Asya’yı görmeden görev verilmemeli demiştim. Bu yargım hale güçlenerek devam ediyor.
Vatandaşlarımızın dahi görmese bile bu bölge hakkında bilgi edinmeden yargıda bulunması onu kesinlikle kısır bir düşünce döngüsüne hapis eder.
Yaşadığımız bir olay bazen sonramızı önceki halimizden farklı kılar.
Depremler mesela. Her yer yıkılır, acılar, hüzünler yokluklar, farkına varışlar, yalnızlıklar, kimsesizlikler, kaybetmeler, boşa düşmeler bizi hırpalarken dayanışma, toplumsal paylaşımlar, şehrin yeniden imarı, tamamen farklı bir şehrin çok farkı yeni bir vatandaşı oluveririz.
Yangınlar mesela; yem yeşil insan ruhuna hayat veren, insanın şehirden, ruhsuzluktan kaçarken kendini kaybettiğini sandığı anlarda yeniden bulmak için sığındığı muhteşem orman alanları, yangınlardan sonra bizzat kendisi ruhsuzlaşır. İnsana kasvet verir. Üzer insanı çıplak hissettirir. Özellikle o bölgede yaşayan insanlar açısından.
Bir şehre bir yatırım yapılır, o yatırımdan sonra şehir hızla dönüşür. Plansız yapılmışsa şehir karmaşıklaşır, insanını sıkmaya başlar. İnsana ilham veren bir şehir insanının ruhunu bükmeye başlar. Parasal zenginlikler başlar ama yaşam fakirleşir konfor kaybolur. Şehir bozulur.
YEŞİLOVACIK ÖRNEĞİ
Mesela Yeşilovacık Silifke’nin bir mahallesi, Liman yapıldıktan sonra mahalle insan ve yaşamı hızla ruhsuzlaştırdı. Doğa çirkin bir alana dönüştü. Denizin büyüleyiciliği kayıp oldu. Orada yaşayanlara iş verdiler. Elimize biraz para ekonomik rahatlama geçti ama yanlış yer seçimi ile beraber o yatırım bir ucubeye dönüştü.
Öncesinde doğru planlansaydı, doğru yere yapılsaydı insan düşünülseydi sonrasında hem yatırımcı, hem bölge ekonomisi, hem doğallık her şeyden önemlisi insanlık ruhu daha da güçlü tecelli edecekti.
Dünya’da birinci dünya savaşı ile vahşi kapitalizm cetvelle çizdikleri sınırlarla toplumları böldüler. İkinci dünya savaşında sonra küresel yapı, kurumsal hale getirdikleri projelerle inançları, düşünceleri, ideolojileri, mezhepleri bir birleri ile çatıştırarak ulusların dirençlerini yok ettiler.
Devletlerin küresel düzeyde yaşadığı bu değişimler hepimizin hayatını yeniden şekillendirdi.
Bireyler değişimleri yaşayan toplumlarda bireylerin bundan etkilenmemesi düşünülemez.
Birey farkına vararak ya da farkında olmadan yeni duruma göre kendini yeniden inşa eder.
Yaşanmış olaylar öncesine göre insanda toplumda hiçbir değişiklik yapmıyorsa, sonrası öncesi ile aynı ise o insan, o toplum yaşamamış hükmündedir.
Benim dileğim sonrası öncesine göre çok daha güzel, daha gelişmiş hayatlarla buluşabilmemiz.
Özellikle bireysel olarak bu tip anlarımız hep olmuştur.
Bazen sabahın yedisinde sahilde berrak bir deniz kenarında kendinizi yürürken düşünün bir an; derin bir nefes alırsınız ruhunuz bütün dünyayı içine alacak gibi olur. Denizin berraklığı sanki hayatın bütün şeffaflığını önüne serer. Hayatın ufku açılır, ruh özgürleşir, İçinizdeki sevgi kelebekleri yaşam olur.
Bir ikindi vakti bir çay ve kekle bir sohbet edersin sonrası, yürüyeceğin yol sana ömür olur.
Bir kahve bazen kırk yıldan fazla yaşanmışlıklara vesile olur.
Bir insan tanırsın kendini yeniden tanımlarsın. Fark etmediğin becerilerin, kabiliyetlerin yaşam arenasında harikalar oluşturmaya başlar.
Bir soru sorarlar cevabı senin yaşamın olur.
Özellikle doğru sorular soran insanlar insanın o andan sonra hemen olumlu değişimine vesile olur.
Sana ayna olan bir dost öyle bir yorum yapar ki; sen başka bir insan olmanın yoluna çoktan girmişsindir.
Bir kaptan artık burayı terk et der mesela sonrası sana bir ömür yürüyeceğin hayatın rotası olur.
Bir soru sorarsın?’’ Hangi yoldan gideyim’’ diye? Sen tercih et, der cevabı veren. Sen ömür boyu tercihlerini kanat yaparsın.
Bir eleştirel söz duyarsın bir yönetici hakkında; kimi temsil ettiğini bilmiyor, diye. Bütün iş hayatında neyi temsil ediyorsan o güce, imkâna, göre tavır alırsın.
Becerebilirsen o kurumu temsil ederek karar verir işe koyulurken muhatabın senin o kurum kadar saygın olarak algılar. Yaşam pozisyonun değişir.
Bir de yaşadığımız olayları eğer doğru anlamazsak, idrak edemezsek en önemli olaylar bile yeni bir hal yaşatmayabilir. Sonrasında bir değişiklik olmayan yaşanmışlığın öncesinden bahsedemeyiz.
İnsan yaşamı derinlemesine yaşarsa, sürekli idrak noktasında yaşar, sorumluluk bilinci yüksek olur iradesini kendisi harekete geçirebilir yaşanmış her olayın sonrasında daha gelişmiş bir hale bürünür.
Doğru rotası olan kanatlar menzile ulaşır.
Bir insan tanıdım,
Bir şarkı dinledim,
Bir yer buldum,
Bir ben fark ettim ben de,
Bir an geldi,
Yeni fikirler, düşünceler hayallerin kapıları aralandı.
O andan sonra ruh iyileşir.
Sonrası öncesinden daha iyi ömürlerimiz olsun.
İyi ki yaşadım, okudum, gördüm, karşılaştım, tanıdım, duydum diyebileceğimiz anlarımız olsun.
