Doğruya Uzak Mesafeler
Doğruyu hepimiz severiz
Doğru olmak isteriz, hatta doğru olduğumuzu düşünürüz.
Ama daha çok doğruyu bulmak isteriz.
Doğru insanların arasında olalım,
Doğru mesleği seçelim
Doğru kariyer yapalım,
Doğru becerilerimizin farkında olalım,
Doğru bir çevremiz olsun
Doğru yönetilelim,
Kısaca doğru yaşayalım isteriz.
Bu isteklerimiz gerçekten çok doğrudur.
Ama gerçeklerimiz doğruya bizi ne kadar yaklaştırıyor?
Bu sorulması gereken en temel sorulardan birisidir.
Doğru bizim için kime göre, neye göre, nasıl, hangi zamanda, nerede gerçekleşmeli?
Öncelikle bizi doğrudan uzaklaştıran sebepler neler olabilir?
Kendi bildiğini mutlak doğru kabul edenler, doğruyu sorgulamaya bile gerek duymayabilir.
Takıntılı kişiliklerin sorgulanmaz doğruları vardır. Farkında olsalar bile takıntısının etkisinden kurtulamazlar. Hatta takıntısı onun gizli dünyasının sınırlarını çizer.
Niyet okuyucular; bunlar başkalarının duygu düşünce ve davranışlarına kendi zanlarını, sanrılarını, davranış bozukluklarını da yükleyerek yargıya ulaşırlar. Algılamadan, anlamadan sorgulamadan kararlarını oluştururlar. Doğrular sadece onlardır.
Dünyayı kendi açısından görenler. Sanki bunların penceresinden başka pencere, başka bir manzara yok gibi davranırlar.
Kendi alışkanlıklarını yaşam ilkesi olarak dayatmaya çalışanlar. Aslında alışkanlıklarını kendi iradeleri ile oluşturmamışlardır. Belki de üç nesildir aynı alışkanlıklar yaşamlarını yönetiyordur. Evlatlarına ve çevresine de bu alışkanlıkları dayatmaya çalışıyordur.
Kendi doğrularını ilahlaştıranlar; bunlar kendi doğrularına ulaşmışlardır. Bazı deneyimleri de bu doğruları teyit etmiştir. Kendi çevresi de bu doğruları onaylamaktadır. Bu insanların gerçek doğrularla mesafesi ölçülemez bile.
Uzlaşmadan uzak olanlar. Kendince haklı gerekçeleri olan ama doğrunun ancak iki tarafın da kabulleneceği ve vazgeçeceği davranışlarından oluşacak durumlarda saklı olduğunu kabullenmezler.
Narsistler; bu insanlar kendilerini aşırı beğenme ruh haletine sahiptir. Hiçbir mantığa dayanmayan kendini önemseme haline sahiptirler. Kendi başarılarını abartırlar ve aşırı onaya ihtiyaç duyarlar. Beğenilme ihtiyaçları çok yüksektir. Başkalarının duygu ve düşüncelerine önem vermezler. Ya da kullanabileceklerine önem verirler.
Gücünün gölgesinde sahte mutluluk yaşayanlar; gücü vesilesi ile çevresinde bir beğenme ve onay halkası oluşmuş, aslında gizli bir narsistlik de yüklenmiş insanlardır. Gücünden faydalanmak isteyen insanlar, onları kendi ortamlarında ilahlaştırırlar. Dalkavukluk ve yağcılık ikliminde yaşamalarına rağmen bunu gerçek ve doğru sanırlar. Bunları gerçek doğru ile buluşturmak çok zordur.
Kendine uzak yolda olanlar; bazı, insanlar her şeye yakındırlar ama kendilerine çok uzaktırlar. Hatta gerçek doğru kendi varlığında saklıyken doğruyu dışarda ararlar. Hatta başkalarının doğrularının hizmetkârlarıdır.
Kararsızlar; bunlar kendine uzak insanlar arasından çıkar. Kendi fikir ve düşüncelerinden uzaktır. Muhakeme yetenekleri zayıftır. Öz güven eksikliği vardır. Alternatifler arasından en doğruyu seçemez. Doğrular arasında kaybolur.
Ne istediğini bilmeyenler; kararsızların belki de en uç noktasındakiler bunlardır. Karalarını hep başkalarının düşünce ve onayına göre verir. El âlem onların karar vericileridir.
İlkeli yaşamı ayrıntıda kaybolmak olarak görenler, bunlar acelecidirler. İlkeli hayattan sıkılırlar. Sabırsızlıktan doğan bencillikleri vardır.
Adaleti kavrayamayanlar; bunların adalet duygusu çok zayıftır. En iyisi önce benimki olsun da diğerlerinin adaletini sağlarız düşüncesine sahiptirler.
Faydacılar; kendi faydasına olamayan bir şeyin doğruluğuna çok uzaktır. Eğer güçlü faydaları varsa en yanlış olaylara bile doğru demeyi çok iyi becerirler.
İşini bilenler! Bunlar köylü kurnazları. Sinsi insanlar. Sadece kendi doğrularını güçlendirmekle uğraşırlar. Öz güvenleri yoktur. Bunlar da kendi doğruları olduğu müddetçe fikirleri vardır.
İdrak eksikliği olanlar; bunların bilgileri, ilgileri konudan uzaktır. Muhakeme yetenekleri zayıftır. Analiz kabiliyetleri yoktur ya da kullanmıyordur. Bu sebepten doğruya yaklaşmaktan korkarlar.
Ormanın bütününü göremeyenler; bunlar, gördükleri ağacı orman diye pazarlama derdindedirler. Dar bakış açıları vardır.
Çabuk zengin olmak isteyenler; bunlar için gerçek doğrular teferruattır. Kısa yoldan hangisi götürürse o onlar için doğrudur. Hatta bazen yolun edepli olup olmaması bile önemli değildir.
Arzularının kölesi olanlar; bunlar bir nevi bağımlılar. Onlar bağımlı olduğu duygu düşünce, davranışlara ihtirasla bağımlıdır. Bağımlı oldukları alanın dışında her şey yanlıştır.
Algı yöneticilerinin kurbanları; düşünmeden, analiz etmeden, bilgilenmeden, fikir sahibi olmadan, sorgulamadan yaşayan insanlar algı yöneticilerinin doğruları ile yaşarlar. Bugün dünyası budur.
Annelerin, babaların, yakınında kendini güçlü hissedenler, Kendi mahallesinde sultan olanlar…
Çoğunlukla haklı olmaya çalışanlar,
Kin ve nefretlerine ya da sevgilerine göre karar verenler.
Aşırı sevmelerin kontrolündeki ruhlar.
Günümüz bireyi olarak bizler, mahalleden devlete göre devlete yönetimi, şirket yönetimleri yani kısacası yaşamın en her alanın en çok kızdığımız yanlışlar neden başımızı ağrıtıyor.
Doğrular neden hayatımızda etkili olamıyor, hak neden tecelli etmiyor, adalet neden terazisini işletemiyor?
Hep beraber analiz edelim?
Biz doğrulara ne kadar yakınız? Ya da ne kadar uzağız?
Bizim doğrulara uzaklıkta sorumluluğumuz ne kadar?
