Tevfik OVACIK
Köşe Yazarı
Tevfik OVACIK
 

ÇOBANIN KURUMSAL YAŞAMI

ÇOBANIN KURUMSAL YAŞAMI Yıllar önce NTV’de yayınlanan programın birisinde Aysun Kayacı ‘’Dağdaki Çobanın oyu ile benin oyum bir mi?’’ diyerek yıllarca adından söz ettirecek tartışmalara konu olacak bir söz söylemişti. Gerçekten de demokrasiye kızanlar, yönetemeyenlere kızanlar, beceriksiz politikacılara kızanlar kendilerini savunma adına bu sözü kullandı. Birçok üniversite mezunu, kendini aydın olarak düşünen insanlar aslında demokrasinin eksik olduğunu cahillerin tercihi ile aydınların tercihinin aynı kalitede olamayacağını ima etmeye çalışarak bu sözün arkasına sığındılar. Belki de çobanlığı cahil ilan ederek bizzat kendi cehaletlerini de ortaya koydular. Yıllarca gördük ki; aydın kesim de dünyadaki gelişmeler karşısında kaliteli tercihler yapmıyorlar. Ülkeleri devletleri, hatta dünyayı kaosa sürükleyen birçok liderin temsil ettikleri ülkeler sanatın, kültürün, edebiyatın Nirvana’sı ülkeler değil mi? İlahlaştırdığımız batı, fırsatlar ve özgürlükler ülkesi Amerika ve bugün yaşananlara bakarsanız belki liderlerini çobanlar seçseydi dünya daha güzel olurdu demekten kendini alamıyor insan… Bu arada Özgür Özel’in Yozgat’ta Atatürk’ün gösterdiği yolda Avrupa Birliğine doğru yürüyüp gerçek demokrasi ile buluşmaktan bahsetmesini de açıkçası yadırgadım. Atatürk’ün muasır medeniyet seviyesi ile Avrupa Birliği yolunu aynı tutması Atatürk’ü anlamaktan ne kadar uzak olduklarını da gösteriyor. Bugün Avrupa birliği, medeniyeti diye bir şey kalmamışken orayı muasır medeniyet gibi göstermek talihsiz, manadan uzak bir politika savurması olmuş. Gerçekten çobanın bakış açısı ile bakılsaydı dünya nasıl olurdu? Demokrasi nasıl olurdu? Yönetim biçimi nasıl olurdu? Yaşam alanlarımız, şehirlerimiz nasıl olurdu? Önce bir çobana bakalım; Çoban, köyün ya da bir sürü sahibinin mallarını alıp merada güden onu koruyup kollayan beslenmesinden sorumlu insana denir. Çoban, sürüyü alıp günlerce dağda yaşayabileceği gibi günlük malları toplayıp akşam ahırlarına ve ağıllarına teslim de edebilir. Genelde büyük baş hayvanlarda sistem budur. Peki, çoban ne yapar? Öncelikle sorumlu olacağı hayvanları teslim alır. Onu nereye götüreceği, nereleri gezeceği ne kadar merada kalacağı konusunda bir plan yapar. Malzemesini, erzağını ona göre hazırlar. Hatta uzak bir merada günlerce kalabileceği bir yer de olabilir. Onun için konaklama imkânlarını, erzak ihtiyacını da karşılar. Bu yer özellikle hayvanların su ihtiyacını karşılayabileceği bir yer olmalı. Ya da taşımalı suyla yapılacak sulama işlemi, şimdilerde ulaşıma da elverişli olmalı. Yani plan ve strateji içeren bir rota belirlenir. Köpekleri, hatta at eşek gibi yardımcı hayvanların ihtiyacı da titizlikle düşünülür. Günümüzde dronlar at eşek ve köpeklere ek olarak etkili bir sevk, idare ve kontrol aracı olmuştur. Çoban yardımcı hayvanlarını çok iyi tanır. Özellikle köpekleri ile uyumlu ve dostça bir iletişimi vardır. Onların kulağı çobanda çabanın gözü mera alanındadır. Binlerce hayvanın sevk ve idaresini çoban yardımcı hayvanlar ve meraya götürdüğü hayvanlarla geliştirdiği iletişimler aracılığı ile yapar. Binlerce yıllık meslek birikimini çoban başka çobanlardan öğrenmiştir. Buna kendi geliştirdiği yöntemleri de ilave ederek yönetim biçimini kolaylaştırır. Çoban iklimi çok iyi tarif eder. Bulutları, rüzgârı izler, yağışları onların hareketinden bilir. Bitki örtüsünü çok iyi tanır. Hayvanların ve kendi beslenmesini temin etmek için ayrıca bitki bilgisi vardır. Hayvanların hareketinden onların neye duyarlı olduğunu tahmin eder. Merayı kullanırken komşu hakkını takip eder, her yerde sürüsünü yaylıma götürmez. Değişik talimat sesleri vardır. Bunlar zamanla sürü ile arasında gelişen iletişim dilidir. Çoğu zaman ıslık kullanır ama değişik sesler ve işaretlerle de sürüsüne yön verebilir. Hatta bazı çobanlar ıslık ve değişik çağırma sistemleri ile o büyük sürüyü sağa sola hareket ettirebilir hatta geri çağırabilir. Çobanın en büyük amacı sürüyü doğru otlatmak, iyi beslemek, az zayiatla sürüyü sahibine teslim etmektir. Çobanın geliştirdiği bu yöntem bir yaşam biçimi olmuştur. Kültürdür. Ve belirli standartları vardır. Yani çoban kurumsaldır. Sürekli davranış değiştiremez. Günü birlik kararlarla yönetim yapamaz. Günümüz yöneticilerine bakarsanız, özgür, kişilikli, inisiyatif kullanabilen, kendine ait tarzları olan insanlardır. Çobanların derin duyguları vardır belki ifade etmekte zorlanabilirler ama kendi dünyalarında ifade güçleri çok kuvvetlidir. Çoban at, eşek, köpek gibi yardımcı hayvanların davranış biçimini de çok iyi bilir. Sürüsünü tanır. Sürünün içindeki hayvanların neredeyse hepsinin karakteristik özelliğini çok iyi bilir. Onları bir birinden ayırt eder. Aralarında yumuşak bir iletişim vardır. Sürü de çobanın bütün davranışlarına duyarlıdır Aklına gelen talimatı aklına geldiği gibi vermez, veremez koyunların durumunu, konumunu, açlığını, hareket kabiliyetini göz önüne alır. Sürüsünün kapasitesini imkânlarını çok iyi bilir ve aklından çıkarmaz. Çoban çevreye zarar vermez. Doğayı korur. Özgür ruhludur. Duyguludur, içsel şarkıları vardır. Yürekleri coşkundur. Sırları derindir, sırdaşı hayvanları ve doğadır. Doğanın ruhu ile uyumlu bir ruh haleti vardır. O kadim insanlığın ruhunu da temsil eder. Yalnızlık kapısından evrenin cümbüşüne geçebilir, kendi semahını yapabilir. Yapmacık hiçbir davranışı yoktur. Kendini beğendirmek zorunda değildir… Onun görevi sürüyü beslemek sağlam teslim etmektir. Çoban yerel bir filozoftur. Bilge birisidir. Onu anlamak isteyen insanlara çok şeyler ifade edebilir. O insan ruhuna; doğal yaşamın, yaratılmış güzelliklerin her birinden güzel duygular yansıtabilir. İnsanın masal ve hikaye gibi dinledikleri birçok olayların gerçek kahramanları olarak gerçek yaşamı ruhumuzda yeşertebilir… Çoban ilkeler abidesidir. Günümüz devletini, belediyeleri, şirketleri yöneten, hatta dünyayı yöneten ilkesiz yöneticileri bir düşünün kimin oyu değerli? Kim daha kurumsal? Kim daha ilkeli? Kim daha gerçekçi? Acaba çobanın bilgeliğinden geçirebilseydik yöneticileri nasıl bir beceri geliştirirlerdi? Belki gelecekte büyük şirketler ya da yöneticilik okulları çobanlığı yöneticilik eğitiminde, doğallığı gerçekçiliği, planı, stratejiyi hatırlamak ve tanımlamak adına kullanabilirler. Ne düşünürsünüz? Aile, şirket, belediye, devlet, küresel güç yöneticileri çobanın özgürlüğüne sahip olmak isteyen ruhununuz gizli isteklerine cevap verebilecek misiniz? Belki de biz sahip olduğumuz değerlerle bekçileşirken, çoban güderken özgürleşmiyor mu?  
Ekleme Tarihi: 20 Nisan 2025 -Pazar

ÇOBANIN KURUMSAL YAŞAMI

ÇOBANIN KURUMSAL YAŞAMI

Yıllar önce NTV’de yayınlanan programın birisinde Aysun Kayacı ‘’Dağdaki Çobanın oyu ile benin oyum bir mi?’’ diyerek yıllarca adından söz ettirecek tartışmalara konu olacak bir söz söylemişti.

Gerçekten de demokrasiye kızanlar, yönetemeyenlere kızanlar, beceriksiz politikacılara kızanlar kendilerini savunma adına bu sözü kullandı.

Birçok üniversite mezunu, kendini aydın olarak düşünen insanlar aslında demokrasinin eksik olduğunu cahillerin tercihi ile aydınların tercihinin aynı kalitede olamayacağını ima etmeye çalışarak bu sözün arkasına sığındılar.

Belki de çobanlığı cahil ilan ederek bizzat kendi cehaletlerini de ortaya koydular.

Yıllarca gördük ki; aydın kesim de dünyadaki gelişmeler karşısında kaliteli tercihler yapmıyorlar.

Ülkeleri devletleri, hatta dünyayı kaosa sürükleyen birçok liderin temsil ettikleri ülkeler sanatın, kültürün, edebiyatın Nirvana’sı ülkeler değil mi?

İlahlaştırdığımız batı, fırsatlar ve özgürlükler ülkesi Amerika ve bugün yaşananlara bakarsanız belki liderlerini çobanlar seçseydi dünya daha güzel olurdu demekten kendini alamıyor insan…

Bu arada Özgür Özel’in Yozgat’ta Atatürk’ün gösterdiği yolda Avrupa Birliğine doğru yürüyüp gerçek demokrasi ile buluşmaktan bahsetmesini de açıkçası yadırgadım. Atatürk’ün muasır medeniyet seviyesi ile Avrupa Birliği yolunu aynı tutması Atatürk’ü anlamaktan ne kadar uzak olduklarını da gösteriyor.

Bugün Avrupa birliği, medeniyeti diye bir şey kalmamışken orayı muasır medeniyet gibi göstermek talihsiz, manadan uzak bir politika savurması olmuş.

Gerçekten çobanın bakış açısı ile bakılsaydı dünya nasıl olurdu?

Demokrasi nasıl olurdu? Yönetim biçimi nasıl olurdu?

Yaşam alanlarımız, şehirlerimiz nasıl olurdu?

Önce bir çobana bakalım;

Çoban, köyün ya da bir sürü sahibinin mallarını alıp merada güden onu koruyup kollayan beslenmesinden sorumlu insana denir.

Çoban, sürüyü alıp günlerce dağda yaşayabileceği gibi günlük malları toplayıp akşam ahırlarına ve ağıllarına teslim de edebilir. Genelde büyük baş hayvanlarda sistem budur.

Peki, çoban ne yapar?

Öncelikle sorumlu olacağı hayvanları teslim alır.

Onu nereye götüreceği, nereleri gezeceği ne kadar merada kalacağı konusunda bir plan yapar.

Malzemesini, erzağını ona göre hazırlar.

Hatta uzak bir merada günlerce kalabileceği bir yer de olabilir. Onun için konaklama imkânlarını, erzak ihtiyacını da karşılar.

Bu yer özellikle hayvanların su ihtiyacını karşılayabileceği bir yer olmalı. Ya da taşımalı suyla yapılacak sulama işlemi, şimdilerde ulaşıma da elverişli olmalı.

Yani plan ve strateji içeren bir rota belirlenir.

Köpekleri, hatta at eşek gibi yardımcı hayvanların ihtiyacı da titizlikle düşünülür.

Günümüzde dronlar at eşek ve köpeklere ek olarak etkili bir sevk, idare ve kontrol aracı olmuştur.

Çoban yardımcı hayvanlarını çok iyi tanır. Özellikle köpekleri ile uyumlu ve dostça bir iletişimi vardır.

Onların kulağı çobanda çabanın gözü mera alanındadır.

Binlerce hayvanın sevk ve idaresini çoban yardımcı hayvanlar ve meraya götürdüğü hayvanlarla geliştirdiği iletişimler aracılığı ile yapar.

Binlerce yıllık meslek birikimini çoban başka çobanlardan öğrenmiştir. Buna kendi geliştirdiği yöntemleri de ilave ederek yönetim biçimini kolaylaştırır.

Çoban iklimi çok iyi tarif eder. Bulutları, rüzgârı izler, yağışları onların hareketinden bilir.

Bitki örtüsünü çok iyi tanır. Hayvanların ve kendi beslenmesini temin etmek için ayrıca bitki bilgisi vardır.

Hayvanların hareketinden onların neye duyarlı olduğunu tahmin eder.

Merayı kullanırken komşu hakkını takip eder, her yerde sürüsünü yaylıma götürmez.

Değişik talimat sesleri vardır. Bunlar zamanla sürü ile arasında gelişen iletişim dilidir.

Çoğu zaman ıslık kullanır ama değişik sesler ve işaretlerle de sürüsüne yön verebilir.

Hatta bazı çobanlar ıslık ve değişik çağırma sistemleri ile o büyük sürüyü sağa sola hareket ettirebilir hatta geri çağırabilir.

Çobanın en büyük amacı sürüyü doğru otlatmak, iyi beslemek, az zayiatla sürüyü sahibine teslim etmektir.

Çobanın geliştirdiği bu yöntem bir yaşam biçimi olmuştur. Kültürdür. Ve belirli standartları vardır.

Yani çoban kurumsaldır. Sürekli davranış değiştiremez. Günü birlik kararlarla yönetim yapamaz.

Günümüz yöneticilerine bakarsanız, özgür, kişilikli, inisiyatif kullanabilen, kendine ait tarzları olan insanlardır.

Çobanların derin duyguları vardır belki ifade etmekte zorlanabilirler ama kendi dünyalarında ifade güçleri çok kuvvetlidir.

Çoban at, eşek, köpek gibi yardımcı hayvanların davranış biçimini de çok iyi bilir.

Sürüsünü tanır. Sürünün içindeki hayvanların neredeyse hepsinin karakteristik özelliğini çok iyi bilir.

Onları bir birinden ayırt eder.

Aralarında yumuşak bir iletişim vardır. Sürü de çobanın bütün davranışlarına duyarlıdır

Aklına gelen talimatı aklına geldiği gibi vermez, veremez koyunların durumunu, konumunu, açlığını, hareket kabiliyetini göz önüne alır. Sürüsünün kapasitesini imkânlarını çok iyi bilir ve aklından çıkarmaz.

Çoban çevreye zarar vermez. Doğayı korur. Özgür ruhludur. Duyguludur, içsel şarkıları vardır. Yürekleri coşkundur. Sırları derindir, sırdaşı hayvanları ve doğadır.

Doğanın ruhu ile uyumlu bir ruh haleti vardır. O kadim insanlığın ruhunu da temsil eder.

Yalnızlık kapısından evrenin cümbüşüne geçebilir, kendi semahını yapabilir.

Yapmacık hiçbir davranışı yoktur.

Kendini beğendirmek zorunda değildir… Onun görevi sürüyü beslemek sağlam teslim etmektir.

Çoban yerel bir filozoftur. Bilge birisidir. Onu anlamak isteyen insanlara çok şeyler ifade edebilir. O insan ruhuna; doğal yaşamın, yaratılmış güzelliklerin her birinden güzel duygular yansıtabilir.

İnsanın masal ve hikaye gibi dinledikleri birçok olayların gerçek kahramanları olarak gerçek yaşamı ruhumuzda yeşertebilir…

Çoban ilkeler abidesidir.

Günümüz devletini, belediyeleri, şirketleri yöneten, hatta dünyayı yöneten ilkesiz yöneticileri bir düşünün kimin oyu değerli?

Kim daha kurumsal?

Kim daha ilkeli?

Kim daha gerçekçi?

Acaba çobanın bilgeliğinden geçirebilseydik yöneticileri nasıl bir beceri geliştirirlerdi?

Belki gelecekte büyük şirketler ya da yöneticilik okulları çobanlığı yöneticilik eğitiminde, doğallığı gerçekçiliği, planı, stratejiyi hatırlamak ve tanımlamak adına kullanabilirler.

Ne düşünürsünüz? Aile, şirket, belediye, devlet, küresel güç yöneticileri çobanın özgürlüğüne sahip olmak isteyen ruhununuz gizli isteklerine cevap verebilecek misiniz?

Belki de biz sahip olduğumuz değerlerle bekçileşirken, çoban güderken özgürleşmiyor mu?

 


Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (5)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Demokrat
(20.04.2025 15:57 - #2013)
Çobanın da bir insan olduğu gerçeği çok iyi bir şekilde yansıtılmış. Çobanın da akılını iyi kullandığını örneklerle açıklamanız ise, cuk oturmuş. Günümüzde kendilerini sözde akil gören insanlara çok iyi bir gönderi olmuş. Emeğinize sağlık Tevfik bey...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Rifat Karaduman
(20.04.2025 16:29 - #2014)
Bütün bunlar okumuşu bilgili, okumamışı cahil görmekten kaynaklanıyor. Ama hiç bir konuda genelleme yapmamak lazım. Sorun bir ideolojiye kapılanmakla ilgili. İdeolojiler özgür düşünmeyi ve mukayeseyi önlüyor. Fikri, irfanı, vicdanı hür değilse çoban ya da Profesör olması bir şey ifade etmiyor.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Lerzan Özgenç
(20.04.2025 18:09 - #2015)
Anlayana harika bir gündemle gerçekler teşekkürler iyi çalışmalar...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hüseyin Uygun
(22.04.2025 14:51 - #2030)
Ömer Seyfettin, İstanbul Erkek Lisesi’nde edebiyat muallimi! Birinci Dünyâ harbinin en civcivli zamânı! Müstahdem Dursun Efendi, sabah çaylarını getirmiş, tabaklarda iki tâne siyah kuru üzüm! Hazretin dilinde yukarıdaki tekerleme, habire tekrarlıyor: “Mîrim! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”. Arkadaşları îtiraz ediyor: “Olur mu Hocam! İlim ile irfan aynı şeydir, âlim kişi aynı zamanda âriftir”. Ömer Seyfettin: “Sabredin muhterem muallimler! Ben size bu sözümü ispât edeceğim” diye cevap veriyor. Bir sabah, heyecanla, ellerini çırparak muallimler odasına giriyor ve: “Müjde arkadaşlar, Avusturya’dan üç vagon dolusu şeker yola çıkmış, haftaya İstanbul’da. Bundan böyle, çayı şekerle içeceğiz” deyince öğretmenler sevinçle yerlerinden zıplıyorlar! O sırada Dursun Efendi bermûtad kuru üzümlü çayları öğretmenlere dağıtmaya başlamış. Ömer Seyfettin aynı heyecanla: “Dursun Efendi! Duydun mu? Avusturya’dan üç vagon şeker geliyormuş. Bundan sonra tabaklara kuru üzüm yerine şeker koyacaksın” demiş. Dursun Efendi istifini hiç bozmadan: “Duy da inanma Beyim! Alaman’ın çizmesi altında çiğnenen adamlar şekeri nerden bulacak! Bulsa, niye sana göndersin, kendisi yer” diye cevaplamış. Hazret sevinçle taşı gediğine koymuş: “İşte arkadaşlar, sözümü ispatladım! Sizler ilim adamısınız, lâkin ölçüp biçmeden sözüme hemen inandınız! Dursun Efendi ise ilim değil amma irfan sâhibi! Basit bir akıl yürütme ile sözlerimin gerçek olamayacağı sonucuna vardı. Demek ki neymiş! İlim başka, irfan başka, âlim başka, ârif başka”.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa Beceren
(22.04.2025 18:32 - #2036)
Yanılmıyorsam Cem Boyber tezgahtarların eğitimi için pazarcıları kullanmıştı. Her beşerin özel ve üstün bir özelliği vardır. İşbunu görebilmekte ve "burnuna" sahip olabilmekte galiba. Güzel bir yönetim anlayışı yazısı tebrikler üstat.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/