TOROSLAR’DAN TANRI DAĞLARI’NA-2
Issık Göl’ün maviliğinde yansıyan dağlar kadar kadimdir Kırgız-Türk kardeşliği. Bu kardeşlik, yalnızca bir coğrafyanın değil, aynı zamanda bir ruhun, bir tarihin, bir dilin ortak yankısıdır. Türkiye, Kırgızistan için sadece uzak bir ülke değildir; aynı ataların torunlarının yaşadığı, aynı duaların göğe yükseldiği bir yerdir.
Kırgızistan’da bir çocuk “Manas” destanını dinlerken, Türkiye’de bir çocuk “Dede Korkut” hikâyeleriyle büyür. İki destanın da kalbinde cesaret, vefa ve yurt sevgisi vardır. Çünkü öz birdir, kök birdir. Tanrı Dağları’ndan Toroslar’a uzanan bu kardeşlik, yüzyılların rüzgârına, zamanın sınavına rağmen dimdik ayakta kalmıştır.

Türkiye, Kırgızistan için bir ilham kaynağıdır. Modernleşirken geleneklerine sahip çıkmanın, çağdaş bir dünyada kimliğini korumanın mümkün olduğunu gösterir. Aynı şekilde Kırgızistan, Türkiye’ye unuttuğu bozkır kokusunu, çadırın içindeki samimiyeti, atın yelesinde hissedilen özgürlüğü hatırlatır.
Kültürlerimizin buluştuğu her yerde, türkülerimiz birleşir. “Sarı Gelin” Kırgız steplerinde söylense de duygusu aynıdır, “Kızıl Elma” hayali Bişkek’te de aynı ışıkla parlar. Bu yüzden her karşılaşmada gözlerimiz parlar, çünkü biliriz: bu dostluk sınır tanımaz.
Bugün Türkiye, Kırgızistan’ın kalkınmasında, eğitimin gelişiminde, kültürel etkinliklerinde yanında yer alıyor. Üniversitelerde okuyan gençler, iki ülke arasında yeni köprüler kuruyor. O gençlerin gözlerinde hem Anadolu’nun umudu, hem Orta Asya’nın gururu var.
Kırgızistan için Türkiye; bir ağabey, bir dost, bir yoldaştır.
Türkiye için Kırgızistan; bir kardeş, bir hatıra, bir gelecektir.
Ve bu kardeşlik, yalnızca sözle değil, gönülle yazılmış bir destandır.
