Aytmatov’un Sessiz Odalarında Zamanın Nabzı
Bir müze evi ziyaretinden Türk dünyasına uzanan izler…
Kırgız bozkırlarının o kendine has rüzgârı, bazen bir hikâyenin sesiyle eser. O sesin en güçlü yankılarından biri de Cengiz Aytmatov’un adıdır. Yakın zamanda yazarın müze evini ziyaret ederken hissettiklerim ise, yalnızca bir edebiyatçının yaşamına tanıklık etmekten öte; Türk dünyasının ortak hafızasında dolaşan bir zaman yolculuğuydu.

Cengiz Aytmatov’un Müze Evi'nin bulunduğu ve bugün oğlu, gelini, torunları ile diğer aile üyelerinin yaşadığı yerleşkenin kapısında beni Cengiz Aytmatov’un yeğeni sevgili Dastan karşıladı. Sıcak ve güler yüzlü bir karşılaşmadan sonra Türkiye Türk'ü olduğumu öğrendiğinde, düzgün Türkçesi ile İlk cümlesi şu oldu:
"Ağabey siz Yörük müsünüz?"..
Nasıl anladığını sorduğumda;
"Türkiye'de bize benzeyenler Yörükler'dir." diyerek gönlümüze dokundu...
Dastan, bize rehberlik ederek yazarın ölmeden önce 23 yıl yaşadığı villasını gezdirdi.
Aytmatov’un müze evi, taş bir binadan ibaret değil; Türk kültür tarihinin, Sovyet coğrafyasının, insanın varoluş sancılarının ve modern çağın çelişkilerinin iç içe geçtiği bir düşünce laboratuvarı adeta. Çalışma masasının üzerindeki kalemler, bitmemiş notlar, raflarda duran kitaplar… Hepsi birer iz, birer ipucu: “İnsan, hikâyeleriyle yaşar ve hikâyeleriyle ölür.”

Aytmatov’un Hayatı: Bozkırdan Dünya Edebiyatına
1928’de Kırgızistan’ın Talas bölgesindeki Şeker köyünde doğan Cengiz Aytmatov, çocuk yaşta Sovyet rejiminin sert yüzüyle tanıştı. Babası Törekul Aytmatov’un Stalin döneminde tutuklanıp öldürülmesi, onun eserlerindeki trajik ve derin insan arayışının bir özeti gibidir.
Veterinerlik, ziraat mühendisliği, gazetecilik ve edebiyat… Tüm bu alanlar onun zihninde benzersiz bir senteze dönüşerek “Aytmatov evreni” dediğimiz büyük anlatıya zemin hazırladı.
Yazarın dünya çapında tanınmasını sağlayan eserleri arasında:
“Cemile” – Louis Aragon’un “dünyanın en güzel aşk hikâyesi” diye nitelediği modern bir klasiktir.
“Gün Olur Asra Bedel” – Bozkırın ufkundan evrensel insana uzanan dev bir metaforlar atlası.
“Elveda Gülsarı”, “Dişi Kurdun Rüyaları”, “Toprak Ana”, “Beyaz Gemi” – Sosyal, kültürel ve insanî derinlikleriyle çağdaş dünya edebiyatına yön veren yapıtlar.
Ve Türkiye’de, Kadir İnanır ve Türkan Şoray'ın oynadığı yeşilçamın unutulmaz klasikleri arasına giren

“Selvi Boylum Al Yazmalım”
Müze evinde tüm bu eserlerin ilk baskılarını, daktilo edilmiş müsveddelerini görmek; bir sanatçının hangi sancılarla, hangi yalnızlıklarla, hangi umutlarla yazdığını büyüleyici biçimde hissettiriyor.
Türk Edebiyatı ve Kültür Tarihindeki Yeri
Aytmatov yalnızca Kırgız edebiyatının değil; Kazak, Özbek, Tatar ve Türkiye Türkleri dahil tüm Türk dünyasının ortak yazarıdır. Onu evrensel kılan, kültürel köklerinden kopmadan çağın meselelerine cesurca temas edebilmesidir.

* Ortak Türk Kültürünün Sesini Dünyaya Taşıdı
Bozkırın mitlerini, destanlarını, efsanelerini modern çağın diliyle yeniden işleyerek ortak kültürel hafızayı çağdaş edebiyatın merkezine yerleştirdi.
* İnsanlık Dramlarını Evrensel Bir Üslupla Yazdı
Sadece bir halkın değil; tüm insanlığın acısını, yalnızlığını, hayal kırıklığını ve umudunu anlattı. Bu nedenle eserleri 170’ten fazla dile çevrildi.
* Kırgızistan’ın ve Türk Dünyasının Kültürel Diplomatı Oldu
UNESCO elçiliğinden devlet görevlerine kadar pek çok pozisyonda, kültürlerin birbirini anlamasında köprü işlevi gördü.

* Edebiyatı Bir Vicdan Mekânı Haline Getirdi
Aytmatov’un karakterleri “iyilik ve kötülük” arasında sıkışmış tipler değil; modern insanın kendi gölgesiyle hesaplaştığı varoluşsal figürlerdir. Bu yönüyle Dostoyevski ve Camus gibi büyük anlatıcılarla aynı çizgide anılır.
Müze Evinde Hissettiklerim: Bir Yazarın Sessizliği
Evin koridorları sessiz; ama bu sessizlik boş değil. Her köşede bir kelimenin, bir cümlenin, bir hikâyenin sesi dolaşıyor.
Yazarın daktilosunun bulunduğu masanın önünde dururken şunu düşündüm:
“Bir milletin hafızası, bazen tek bir insanın satırlarında saklıdır.”
Aytmatov’un yaşam alanı, onun eserleri gibi sakin ama derin. Gösterişsiz ama anlam katmanlarıyla dolu. Mütevazı ama evrensel. Dünyanın birçok ülkesinden ünlü ismin ziyaret ettiği müze evini, Türkiye’den Yaşar Kemal, Türkan Şoray, Zülfü Livaneli, Süleyman Demirel gibi simalar da ziyaret etmiş.
Ve son söz;
Cengiz Aytmatov, sadece bir yazar değil; Türk dünyasının vicdanı, bozkırın bilgesi, insanlığın ortak hafızasında derin bir izdir.
Onun müze evinden çıktığımda aklımda tek bir cümle vardı:

“Bir insan ölür; ama iyi bir hikâye asla ölmez.”
Aytmatov da öyle…
Eserleriyle hâlâ yaşıyor, konuşuyor, düşündürüyor.
Biz de her okuduğumuzda ona yeniden kavuşuyoruz.
Ruhun şad olsun büyük usta!
