Alpyaren KARAMAN
Köşe Yazarı
Alpyaren KARAMAN
 

FARUK ÖZDÜZENCİLER GENÇLİK MERKEZİ

FARUK ÖZDÜZENCİLER GENÇLİK MERKEZİ Aynı adreste açılan üç güzel iş gençlik merkezi, tiyatro, kütüphane… İsimler değişti, peki ruh, program ve hizmet etiği yaşadı mı? Silifke’nin hafızası, açılış kurdelelerinin parlaklığından çok, kapanıştan sonra içeride kalan sessizlikte saklı. 2000’lerin başında Faruk Özdüzenciler Gençlik Merkezi’yle başlayan, 2016 yılında da Haldun Dormen Tiyatrosu bölümü eklenerek hem tiyatro hem de gençlik merkezi olarak hizmet verdi. 2018’de Dr. Ali Su Halk Kütüphanesi’ne evrilen bir hikâyeden söz ediyoruz. (1) Üçü de kıymetli; üçü de alkışı hak ediyor. Fakat asıl soru şu: Kurabiliyoruz, peki yaşatabiliyor muyuz? Gençlik merkezi yılları hatırlayanlar bilir: Satranç turnuvaları, bilgisayar ve hobi atölyeleri, amatör ses yarışmaları, yılsonu gösterileri… Yani “mekân” değil “faaliyet” konuşurdu. Ulusal ve yerel basında haber olan, logolar ve tabelalar değil; çocukların ürettiği işler, gençlerin yarıştığı sahnelerdi. “Ulusal Egemenlik” turnuvası gibi etkinlikler yalnızca bir takvim maddesi değil, bir şehir ritmiydi. Sonra sahneye tiyatro girdi. Açılışında sanat dünyasının usta isimleri ağırlandı; o gün, salonun ışıklarıyla birlikte bir şehir geleneğinin de filizleneceği ümit edildi. Ardından kütüphane dönemi başladı. Modern ve ferah bir yapı, geniş koleksiyon, ücretsiz internet, sınavlara hazırlanan gençlerle dolup taşan okuma salonları… Kâğıt üzerinde her şey doğru görünüyordu. Zaten kütüphaneler bir toplumun aynaları arasındadır: Sessizlik, bilgiye erişim, fırsat eşitliği… Kısacası medeniyetin gündelik pratiği arasında. Ne var ki iş uygulamaya geldiğinde tablo bulanıklaşıyor. Gündüz vardiyalarında üç görevli görünüyor; ama aynı anda hepsini yerinde bulmak her zaman mümkün değil. “Alt kattayız, girişteyiz, birazdan döneriz…” Kütüphaneyi tanıyanlar idare eder; ilk kez gelenler ise çoğu kez yönlendirmeye muhtaç kalır. Danışma masasında Dewey sınıflandırması ve katalog taraması konusundaki tereddütler “kitapla buluşma”yı gereksiz yere zorlaştırıyor. Raflarda düzensizlik, temizlik ve düzenin “rutin” değil “rastlantı” olduğunu hissettiren ayrıntılar… Üstelik çalışma salonlarında telefon konuşmaları, yüksek sesli gülüşmeler ve görev yerinden kopuşlar, “kütüphane” adının yüklediği ciddiyetle çelişiyor. Kural adaleti meselesi daha da çetrefilli. Masalarda yiyecek-içecek yasak; ama kimi zaman görevli personelin dahi sıcak içecekle oturduğu görülüyor. Öğrenci aynı hareketi yaptığında uyarı alıyor. “İstisna” ile “ayrıcalık” arasındaki çizgi inceldikçe, kuralın meşruiyeti eriyor. Hele ki tanışıklık ve mevki üzerinden esnetilen uygulamalar dillere düştüğünde, kütüphane kimliğinin dayandığı güven duygusu zedeleniyor. İş akşam vardiyasına geldiğinde ise ilginç bir paradoksla karşılaşıyoruz: Tek görevliyle çalışan bir düzen, çoğu gece daha sessiz, daha saygılı, daha derli toplu. Bu bir çalışkanlık öyküsü değil; aksine, sistemin gündüz kurtaramadığını akşam tek kişinin vicdanıyla sürdürebildiği bir işleyiş. Şu sorular ortada asılı duruyor: Bir kişi yetiyorsa gündüz neden üç kişi görevde? Hafta sonları neden aynı asimetri tekrar ediyor? Neden kurallar personel dâhil herkese eşit ve görünür şekilde uygulanmıyor? Altyapı başlığında da eksikler var. Sürekli açılıp kapanan kapılar gürültüyü içeri taşıyor; uygun maliyetli otomatik kapı sistemleriyle bu sorun çözülebilir. Isıtma–soğutma araçları çocuk ve yetişkin bölümlerinde eşit çalışmıyor; kimi klimalar uzun süredir devre dışı. İki aydır çocuk bölümü zaten kapalı! İnternet sürekliliği dalgalı. Bunlar birer lüks değil; kütüphane hizmetinin omurgası. Konfor, sessizlik; dikkat ise öğrenmeyi mümkün kılar. Bir de “israf kültürü” dediğim, küçük ama öğretici ayrıntı: Bardaklar. Her yönetim dönemi kendi görselini ve ismini bastırdığında, depolarda kullanılmayan binlerce bardak birikiyor. Belki çöp oluyor bardaklar. Oysa nötr, çok kullanımlı ve uzun ömürlü malzemelerle hem maliyet hem çevresel iz azaltılabilir. Üzerine “Silifke” yazmak yeter; isimler gelip geçer, şehir kalır.   Karşı görüşü de not edelim: “Kütüphane dolu; gençler çalışıyor, memnuniyet yüksek.” Doğru. Ancak doluluk tek başına başarı ölçütü değildir. Mesele, dolu mekân değil nitelikli hizmettir: Adil kural, sağlam katalog, güler yüzlü rehberlik, düzenli program ve ölçülebilir çıktı. Gençlik merkezi yıllarında basına yansıyan turnuvalar ve atölyeler, aslında bugün de kütüphanenin doğal parçası olabilir. Okuma kulüpleri, çocuklar için masal saatleri, yaratıcılık atölyeleri, yaz-kış satranç ligleri, kodlama ve robotik çalışmaları… Aylık takvim ve “çıktı raporu” (katılım sayısı, üretilen işler, paylaşılan eserler) ile şeffaflaştırıldığında, kütüphane tekrar “üreten” bir odağa dönüşür. Mutfak var ama ısıtma-soğutma araçları yok. Tuvaletler var yeterli değil. Ayrıca kötü kokular, bozuk musluklar sorunu var. O kadar çok eksiği var ki biz önümüzde büyük olan imgeleri görüyoruz. Kısaca 2 büyük gösterişle gündelik hayatta lazım olacak 5-6 küçük işle kıyaslanmamalı. Buradan ileriye bakan, uygulanabilir bir çerçeve önermek istiyorum: Süreklilik ilkesi: Aynı adreste proje değişse bile çekirdek işlevler (gençlik, sahne, kütüphane) yıllık “asgari program kotası” ile güvenceye alınmalı; her yönetim devraldığı kotayı tamamlamakla yükümlü olmalı. Dengeli vardiya: Gündüz-akşam personel dağılımı eşitlenmeli; danışma masasında en az bir kişi sürekli bulunmalı. Oryantasyon programında Dewey sınıflandırması ve katalog taraması zorunlu eğitim olmalı. Kuralın adaleti: Tek sayfalık, net ve görünür “kullanıcı sözleşmesi” hazırlanmalı; personel dâhil herkes için aynı kurallar, aynı üslupla uygulanmalı. Teknik omurga: Otomatik kapı, ısıtma-soğutma araçları, yedekli internet; düzenli bakım takvimi ve aylık kesinti-konfor raporu kamuya açık paylaşılmalı. Program ve çıktı: Okuma kulüpleri, atölyeler, turnuvalar aylık takvimle duyurulmalı; her ayın sonunda “ne yaptık–ne ürettik” kısa raporu yayımlanmalı. Tasarruf ve sürdürülebilirlik: Nötr logolu çok kullanımlı malzemeler; yıllık atık envanteri ve tasarruf hedefi. “İmaj”ın değil, “iş”in sürdürülebilirliği esas alınmalı. Bardak ve klima sorunlarına dikkat! Bütün bunlar yapılırsa, tartışma “ad değişti mi, değişmedi mi?” ekseninden “ne ürettik, nasıl paylaştık?” çizgisine kayar. Bir kurumun itibarı, açılıştaki fotoğrafta değil; bir sonraki kuşağa devrettiği düzen, alışkanlık ve üretimde saklıdır. Silifke’nin bu küçük binası bize büyük bir ders hatırlatıyor: Kurmak kolay; yaşatmak, kamusal terbiyenin asıl sınavıdır. Son söz: İsimler elbette önemlidir ama esas olan, ismin içini dolduran iş disiplini ve kamuya karşı duyulan sorumluluktur. Bir şehir, kurumlarını yaşatabildiği ölçüde büyür ve büyüdükçe daha sessiz, daha adil, daha üretken olur. Buradaki sorumuz basit ve keskin: Açtığımız her kapıyı, bizden sonrakiler için gerçekten açık tutabiliyor muyuz?   FARUK ÖZDÜZENCİLER GENÇLİK MERKEZİ... - Silifke Kent Hafızası | Facebook Alpyaren KARAMAN - Dr. Ali Su Halk Kütüphanesi https://www.mersinhaber.com/haber-2015-05-25-satranccilar-odullerine-kavustu/278527 https://www.sabah.com.tr/mersin/2015/04/20/23-nisan-satranc-turnuvasi-odulleri-verildi https://www.egepostasi.com/haber/Genc-yetenekler-buyuledi/57452 https://www.sualtigazetesi.com/41-uluslararasi-silifke-kultur-haftasi-basladi/ https://www.haberler.com/yerel/mersin-silifke-de-cumhuriyet-bayrami-satranc-haberi/ https://www.anamurlununsesi.com/Faruk-%C3%96zd%C3%BCzenciler-Gen%C3%A7lik-Merkezi-haberleri.htm https://www.tsf.org.tr/guncel-haberler/2706-silifkede-satranc-heyecani (10) https://www.tsf.org.tr/tum-il-haberleri/1372-silifkede-oedueller-sahiplerini-buldu  
Ekleme Tarihi: 20 Eylül 2025 -Cumartesi

FARUK ÖZDÜZENCİLER GENÇLİK MERKEZİ

FARUK ÖZDÜZENCİLER GENÇLİK MERKEZİ

Aynı adreste açılan üç güzel iş gençlik merkezi, tiyatro, kütüphane… İsimler değişti, peki ruh, program ve hizmet etiği yaşadı mı?

Silifke’nin hafızası, açılış kurdelelerinin parlaklığından çok, kapanıştan sonra içeride kalan sessizlikte saklı. 2000’lerin başında Faruk Özdüzenciler Gençlik Merkezi’yle başlayan, 2016 yılında da Haldun Dormen Tiyatrosu bölümü eklenerek hem tiyatro hem de gençlik merkezi olarak hizmet verdi. 2018’de Dr. Ali Su Halk Kütüphanesi’ne evrilen bir hikâyeden söz ediyoruz. (1) Üçü de kıymetli; üçü de alkışı hak ediyor. Fakat asıl soru şu: Kurabiliyoruz, peki yaşatabiliyor muyuz?

Gençlik merkezi yılları hatırlayanlar bilir: Satranç turnuvaları, bilgisayar ve hobi atölyeleri, amatör ses yarışmaları, yılsonu gösterileri… Yani “mekân” değil “faaliyet” konuşurdu. Ulusal ve yerel basında haber olan, logolar ve tabelalar değil; çocukların ürettiği işler, gençlerin yarıştığı sahnelerdi. “Ulusal Egemenlik” turnuvası gibi etkinlikler yalnızca bir takvim maddesi değil, bir şehir ritmiydi.

Sonra sahneye tiyatro girdi. Açılışında sanat dünyasının usta isimleri ağırlandı; o gün, salonun ışıklarıyla birlikte bir şehir geleneğinin de filizleneceği ümit edildi. Ardından kütüphane dönemi başladı. Modern ve ferah bir yapı, geniş koleksiyon, ücretsiz internet, sınavlara hazırlanan gençlerle dolup taşan okuma salonları… Kâğıt üzerinde her şey doğru görünüyordu. Zaten kütüphaneler bir toplumun aynaları arasındadır: Sessizlik, bilgiye erişim, fırsat eşitliği… Kısacası medeniyetin gündelik pratiği arasında.

Ne var ki iş uygulamaya geldiğinde tablo bulanıklaşıyor. Gündüz vardiyalarında üç görevli görünüyor; ama aynı anda hepsini yerinde bulmak her zaman mümkün değil. “Alt kattayız, girişteyiz, birazdan döneriz…” Kütüphaneyi tanıyanlar idare eder; ilk kez gelenler ise çoğu kez yönlendirmeye muhtaç kalır. Danışma masasında Dewey sınıflandırması ve katalog taraması konusundaki tereddütler “kitapla buluşma”yı gereksiz yere zorlaştırıyor. Raflarda düzensizlik, temizlik ve düzenin “rutin” değil “rastlantı” olduğunu hissettiren ayrıntılar… Üstelik çalışma salonlarında telefon konuşmaları, yüksek sesli gülüşmeler ve görev yerinden kopuşlar, “kütüphane” adının yüklediği ciddiyetle çelişiyor.

Kural adaleti meselesi daha da çetrefilli. Masalarda yiyecek-içecek yasak; ama kimi zaman görevli personelin dahi sıcak içecekle oturduğu görülüyor. Öğrenci aynı hareketi yaptığında uyarı alıyor. “İstisna” ile “ayrıcalık” arasındaki çizgi inceldikçe, kuralın meşruiyeti eriyor. Hele ki tanışıklık ve mevki üzerinden esnetilen uygulamalar dillere düştüğünde, kütüphane kimliğinin dayandığı güven duygusu zedeleniyor.

İş akşam vardiyasına geldiğinde ise ilginç bir paradoksla karşılaşıyoruz: Tek görevliyle çalışan bir düzen, çoğu gece daha sessiz, daha saygılı, daha derli toplu. Bu bir çalışkanlık öyküsü değil; aksine, sistemin gündüz kurtaramadığını akşam tek kişinin vicdanıyla sürdürebildiği bir işleyiş. Şu sorular ortada asılı duruyor: Bir kişi yetiyorsa gündüz neden üç kişi görevde? Hafta sonları neden aynı asimetri tekrar ediyor? Neden kurallar personel dâhil herkese eşit ve görünür şekilde uygulanmıyor?

Altyapı başlığında da eksikler var. Sürekli açılıp kapanan kapılar gürültüyü içeri taşıyor; uygun maliyetli otomatik kapı sistemleriyle bu sorun çözülebilir. Isıtma–soğutma araçları çocuk ve yetişkin bölümlerinde eşit çalışmıyor; kimi klimalar uzun süredir devre dışı. İki aydır çocuk bölümü zaten kapalı! İnternet sürekliliği dalgalı. Bunlar birer lüks değil; kütüphane hizmetinin omurgası. Konfor, sessizlik; dikkat ise öğrenmeyi mümkün kılar.

Bir de “israf kültürü” dediğim, küçük ama öğretici ayrıntı: Bardaklar. Her yönetim dönemi kendi görselini ve ismini bastırdığında, depolarda kullanılmayan binlerce bardak birikiyor. Belki çöp oluyor bardaklar. Oysa nötr, çok kullanımlı ve uzun ömürlü malzemelerle hem maliyet hem çevresel iz azaltılabilir. Üzerine “Silifke” yazmak yeter; isimler gelip geçer, şehir kalır.  

Karşı görüşü de not edelim: “Kütüphane dolu; gençler çalışıyor, memnuniyet yüksek.” Doğru. Ancak doluluk tek başına başarı ölçütü değildir. Mesele, dolu mekân değil nitelikli hizmettir: Adil kural, sağlam katalog, güler yüzlü rehberlik, düzenli program ve ölçülebilir çıktı. Gençlik merkezi yıllarında basına yansıyan turnuvalar ve atölyeler, aslında bugün de kütüphanenin doğal parçası olabilir. Okuma kulüpleri, çocuklar için masal saatleri, yaratıcılık atölyeleri, yaz-kış satranç ligleri, kodlama ve robotik çalışmaları… Aylık takvim ve “çıktı raporu” (katılım sayısı, üretilen işler, paylaşılan eserler) ile şeffaflaştırıldığında, kütüphane tekrar “üreten” bir odağa dönüşür.

Mutfak var ama ısıtma-soğutma araçları yok. Tuvaletler var yeterli değil. Ayrıca kötü kokular, bozuk musluklar sorunu var. O kadar çok eksiği var ki biz önümüzde büyük olan imgeleri görüyoruz. Kısaca 2 büyük gösterişle gündelik hayatta lazım olacak 5-6 küçük işle kıyaslanmamalı.

Buradan ileriye bakan, uygulanabilir bir çerçeve önermek istiyorum:

  1. Süreklilik ilkesi: Aynı adreste proje değişse bile çekirdek işlevler (gençlik, sahne, kütüphane) yıllık “asgari program kotası” ile güvenceye alınmalı; her yönetim devraldığı kotayı tamamlamakla yükümlü olmalı.
  2. Dengeli vardiya: Gündüz-akşam personel dağılımı eşitlenmeli; danışma masasında en az bir kişi sürekli bulunmalı. Oryantasyon programında Dewey sınıflandırması ve katalog taraması zorunlu eğitim olmalı.
  3. Kuralın adaleti: Tek sayfalık, net ve görünür “kullanıcı sözleşmesi” hazırlanmalı; personel dâhil herkes için aynı kurallar, aynı üslupla uygulanmalı.
  4. Teknik omurga: Otomatik kapı, ısıtma-soğutma araçları, yedekli internet; düzenli bakım takvimi ve aylık kesinti-konfor raporu kamuya açık paylaşılmalı.
  5. Program ve çıktı: Okuma kulüpleri, atölyeler, turnuvalar aylık takvimle duyurulmalı; her ayın sonunda “ne yaptık–ne ürettik” kısa raporu yayımlanmalı.
  6. Tasarruf ve sürdürülebilirlik: Nötr logolu çok kullanımlı malzemeler; yıllık atık envanteri ve tasarruf hedefi. “İmaj”ın değil, “iş”in sürdürülebilirliği esas alınmalı.
  7. Bardak ve klima sorunlarına dikkat!

Bütün bunlar yapılırsa, tartışma “ad değişti mi, değişmedi mi?” ekseninden “ne ürettik, nasıl paylaştık?” çizgisine kayar. Bir kurumun itibarı, açılıştaki fotoğrafta değil; bir sonraki kuşağa devrettiği düzen, alışkanlık ve üretimde saklıdır. Silifke’nin bu küçük binası bize büyük bir ders hatırlatıyor: Kurmak kolay; yaşatmak, kamusal terbiyenin asıl sınavıdır.

Son söz: İsimler elbette önemlidir ama esas olan, ismin içini dolduran iş disiplini ve kamuya karşı duyulan sorumluluktur. Bir şehir, kurumlarını yaşatabildiği ölçüde büyür ve büyüdükçe daha sessiz, daha adil, daha üretken olur. Buradaki sorumuz basit ve keskin:

Açtığımız her kapıyı, bizden sonrakiler için gerçekten açık tutabiliyor muyuz?

 

  1. FARUK ÖZDÜZENCİLER GENÇLİK MERKEZİ... - Silifke Kent Hafızası | Facebook
  2. Alpyaren KARAMAN - Dr. Ali Su Halk Kütüphanesi
  3. https://www.mersinhaber.com/haber-2015-05-25-satranccilar-odullerine-kavustu/278527
  4. https://www.sabah.com.tr/mersin/2015/04/20/23-nisan-satranc-turnuvasi-odulleri-verildi
  5. https://www.egepostasi.com/haber/Genc-yetenekler-buyuledi/57452
  6. https://www.sualtigazetesi.com/41-uluslararasi-silifke-kultur-haftasi-basladi/
  7. https://www.haberler.com/yerel/mersin-silifke-de-cumhuriyet-bayrami-satranc-haberi/
  8. https://www.anamurlununsesi.com/Faruk-%C3%96zd%C3%BCzenciler-Gen%C3%A7lik-Merkezi-haberleri.htm
  9. https://www.tsf.org.tr/guncel-haberler/2706-silifkede-satranc-heyecani

(10) https://www.tsf.org.tr/tum-il-haberleri/1372-silifkede-oedueller-sahiplerini-buldu

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (3)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Akif
(20.09.2025 15:38 - #2717)
Mükemmel
Alpyaren KARAMAN Teşekkür ederim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Rıfat Yörük
(20.09.2025 18:10 - #2718)
Aynı kütüphanede daha önceki yönetimde aradığım kitapları bulamıyordum. Başkan değişti ama hâlâ bulamıyorum. Değişen hiç bir şey olmadı. Kitaplar raflarda karmakarışık bir halde duruyor. Dewey tasnif sisteminden vazgeçtim; yabancı romanları aynı yerde, Türk romanlarını başka bir yerde toplasalar ona bile razıyım. Yazarımızın tespiti çok önemli: Başkanlar ve isimleri gelip geçici, Silifke ve sürdürülebilir hizmetler kalıcı.
Alpyaren KARAMAN Ek değerlendirmeniz ve katkınız için teşekkür ederim Rıfat Bey.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Tevfik Ovacık
(23.09.2025 09:00 - #2728)
Kütüphane konusu bir şehir için çok önemli. Sürekli gündemde olmalı. Ama etkinlikleri ile. Kütüphanelerin varlığı şehir kültüründe hissedilmeli, her insanın kütüphaneye dair pozitif anıları olmalı. Kütüphanecilik başlı başına bir meslek. Yönetimlerin kütüphanelere bakış açıları onların görev bilincini gösterir Kaleminize sağlık.
Alpyaren KARAMAN Görevli kişiler alanın uzmanı olmadığı gibi geçici öğrenme programı bile bilmiyorlar. En basitiyle Tevfik Bey, ben kütüphane sorunlarını dile getirdim diye acaba kitap aldı mı? aldıysa takip edelim! Önce bunu düzeltmeleri gereklidir. Herkese aynı kural aynı sonuç olmalı. Vatandaşın hakkını arayan ya da sorunlara çözüm odaklı olan kişilere kendilerince mobbing sağlamaları değildir. İşte o zaman sırasıyla söylediğiniz değerlendirmeye geçeceğiz. Özetle bir asır öncesi durumdayız.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/