Tevfik OVACIK
Köşe Yazarı
Tevfik OVACIK
 

Nefessiz Yaşamak

Nefessiz Yaşamak   Nefessiz yaşanır mı? Yaşanmaz… Boğuluruz… Günümüzde hepimizin bir şekilde zaman zaman buğuluyormuş hissine kapılmamız, yaşamımızın nefessiz kalmasından olmasın? Milan Kundera, Yavaşlık kitabında yavaşlığı; hatırlatma eylemine, hızı; unutma eylemine bağlar… Modern dünya hızı kutsallaştırıyor… Yaşam hızlandıkça daha iyi bir hayat olacak gibi sunuluyor. Konforlu ve hızlı arabalar tabii ki buna uygun yollar, hızlı trenler, uçaklar… Bunların içinde benim en çok sevdiğim araç Hızlı trenler. Çünkü içinde en yavaş kalabildiğim araç. Çayımı içebiliyor kitabımı okuyabiliyorum. Hatta uykumu tamamlayabiliyorum. Yol arkadaşın varsa elbette konforlu bir yolculukta muhabbet de kendiliğinden oluşuyor. Milan Kundura’nın da dediği gibi; hız unutturuyor. Hız arttıkça çevre ile bağın kopuyor. Yaşama dair fark ettiklerimiz azalıyor. Yolda yüksek hızda araç kullanırken çevreye dair hatırladıklarımız daha az oluyor... Yavaş araba kullanırken araçta müzik sesini duymak, müziğe eşlik etmek, şarkının sözlerine dikkat kesilmek, müzik olmasa bile düşünmek, tefekkür etmek ruhu ve aklı zenginleştiren faaliyetler değil mi? Modern dünya hız istiyor acelesi var… Sermayenin devir hızı diye bir kavram var; uygarlığı kurarken belki de yokluğunu hazırlayan kavram. Bir işletmede sermaye devir hız yükseldikçe çok az kar marjı ile yüksek karlara ulaşmak mümkün. Sermayenin devir hızının artması, yatırımın geri dönüş süresini de kısaltır. Günümüz elektronik çağı, yapay zekâ ve sosyal medya gibi mesafeleri kısaltarak, teslimatları ve ödemeleri hızlandırarak satışı ve üretimi daha da saldırgan hale getirdi. Hırsla birleşen bu hız faktörü vahşi kapitalizmin de en önemli aracı haline geldi İnsan kocaman sistemin sadece kullanışlı bir parçası haline geldi. Ekonomi hızlandı yaşam zayıfladı, insanlık yok olma yoluna girdi. Verimlilik artmalı, üretim artmalı ama insanlık da güçlenmeli, insan sistemin içinde kaybolmamalı. Hiç kimse yaşamdan daha hızlı gidemez. Yaşamla uyumlu olan her şey yaşamı zenginleştirdiği gibi yaşam da onu zenginleştirir. Yaşamla uyumu sağlayabilen insanın ruhu ve aklı daha güçlü yaşamlar üretebilecek hale gelir. Ruh ve akıl nefes alır… Yaşamla uyumlu olmanın ölçüsü ne? Doğru zamanda, doğru ölçüde, doğru insanlar, doğru duygu atmosferi, doğru düşünce iklimi, uyumlu tamamlayıcılar, doğru mekânların bütünü olsa gerek diye düşünüyorum. Bunlarda birinin önce olması, diğerinin yoksunluğu işin tamamlanmasını engelleyebilir. Oldu zannettiğimiz bir şey, bir yerdeki eksikliğin ortaya çıkması ile olması gereken hızın da çok altına bir zaman gerçekleşme sağlayabilir hatta gerçekleşmeyebilir. Aslında çevremizi doğru analiz edersek yaşamın döngü hızı, yaratılışın temeli bu uyumu çok iyi anlatıyor. Civciv 21 günde çıkıyor, insan dokuz ay on günde doğuyor… Her şeyin gerçeğinin ortaya çıkışı, olgunlaşması yaşamın özleşmesi değil mi? Çayı demlenirken bir zaman istiyor, dinlenirken özleşiyor kendine has tadı oluşuyor… Arı bin bir farklı çiçekten yaşamın en tatlı yiyeceğini şifa kaynağını üretiyor. Her şey bir ritim, hız ve zamana göre.. Düşünceler de öyle yaşayarak, gözleyerek, analiz ederek, muhakeme yaparak, okuyarak,  fikirler beslenerek, zamanla özleşerek düşünce haline gelmiyor mu? Ruhun bir beslenme, gerçekleşme zamanı, hızı, ortamı var elbet… Ruhu harekete geçirici ortamı buldu mu insan yaratılışın en görkemli varlığı haline gelebiliyor. Ruhu zenginleşen, özgürleşen insanoğlunun aklını kullanma kabiliyeti de güçleniyor. Yaşam üretme potansiyeli artıyor. Ruhun gerçek hızında yaşaması aklın gerçek hızında çalışması onların nefes almasını da sağlıyor. Yani yaşamın da nefes almasını sağlıyor. Yoksa yüksek hız, devir hızının artışı hırsın bu ortamı kullanması yaşamın nefessiz kalmasına sebep oluyor. Yani yaşam; ruhun, aklın, düşüncenin nefes alarak gelişmesini sağlayabilirse daha doğrusu biz bu ortamı oluşturabilirsek o zaman bizi bile hayretlere düşüren potansiyelimize ulaşacağız. Kömürün elmasa dönüşmesi misali; binlerce yıllık bir zamanda, yüksek basınç altında kömür elmasa dönüşmüyor mu? Yaşamın içindeki elmas değerinde kabiliyetleri de ortaya çıkarmanın yolu ruha, akla ve yaşama nefes aldırmak olmalı… Şöyle çevremize bir bakalım; Elimizden kayıp giden doğal yaşam, doğal beslenme, çarpık kentleşme, bir birine yabancılaşan insanlar, değersizleşen insanlık nefessiz kalmış yaşamın sonucu değil mi? Bugün Gazze’ye bakın günümüz dünyasının en uygar en gelişmiş ülkeleri Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi tek dişi kalmış canavar gibi kadın, çocuk demeden insanlığı gelişmiş dedikleri silahlarla yok etmek için harekete geçmiş durumdalar. Vahşi kapitalizmin salyası yerlerde ruh haleti ile insanları katletmek için birleşmişler. İnsanlığın sözüm ona uygarlığın geldiği son nokta; uygar ülkelerin hepsi, Gazze’de nükleer silah kullanabiliriz diyen bir devletin en büyük hamisi oldular… 21’nci yüzyılın bu haçlı zihniyeti, hırslarının sebep olduğu nefessiz bıraktıkları bu yaşamın içinde önce kendileri boğulacaktır. İnsanlık tarihi nefessiz kalan bu yaşam dönemini elbette yazacak ve unutmayacak. Bizler de yaşamdan daha hızlı gitmeye çalışarak bu vahşetin bir parçası olmayalım.   Yaşamı nefessiz bırakan bu vahşetin değirmenine su taşımayalım. İnsanı, ruhunu, aklını ve kalbini yücelterek insanın içindeki insanlığı geliştirerek bu vahşetin panzehri olabiliriz.  
Ekleme Tarihi: 06 Kasım 2023 - Pazartesi

Nefessiz Yaşamak

Nefessiz Yaşamak

 

Nefessiz yaşanır mı?

Yaşanmaz…

Boğuluruz…

Günümüzde hepimizin bir şekilde zaman zaman buğuluyormuş hissine kapılmamız, yaşamımızın nefessiz kalmasından olmasın?

Milan Kundera, Yavaşlık kitabında yavaşlığı; hatırlatma eylemine, hızı; unutma eylemine bağlar…

Modern dünya hızı kutsallaştırıyor…

Yaşam hızlandıkça daha iyi bir hayat olacak gibi sunuluyor.

Konforlu ve hızlı arabalar tabii ki buna uygun yollar, hızlı trenler, uçaklar…

Bunların içinde benim en çok sevdiğim araç Hızlı trenler. Çünkü içinde en yavaş kalabildiğim araç.
Çayımı içebiliyor kitabımı okuyabiliyorum. Hatta uykumu tamamlayabiliyorum. Yol arkadaşın varsa elbette konforlu bir yolculukta muhabbet de kendiliğinden oluşuyor.

Milan Kundura’nın da dediği gibi; hız unutturuyor.

Hız arttıkça çevre ile bağın kopuyor. Yaşama dair fark ettiklerimiz azalıyor.

Yolda yüksek hızda araç kullanırken çevreye dair hatırladıklarımız daha az oluyor...

Yavaş araba kullanırken araçta müzik sesini duymak, müziğe eşlik etmek, şarkının sözlerine dikkat kesilmek, müzik olmasa bile düşünmek, tefekkür etmek ruhu ve aklı zenginleştiren faaliyetler değil mi?

Modern dünya hız istiyor acelesi var…

Sermayenin devir hızı diye bir kavram var; uygarlığı kurarken belki de yokluğunu hazırlayan kavram.

Bir işletmede sermaye devir hız yükseldikçe çok az kar marjı ile yüksek karlara ulaşmak mümkün.

Sermayenin devir hızının artması, yatırımın geri dönüş süresini de kısaltır.

Günümüz elektronik çağı, yapay zekâ ve sosyal medya gibi mesafeleri kısaltarak, teslimatları ve ödemeleri hızlandırarak satışı ve üretimi daha da saldırgan hale getirdi.

Hırsla birleşen bu hız faktörü vahşi kapitalizmin de en önemli aracı haline geldi

İnsan kocaman sistemin sadece kullanışlı bir parçası haline geldi.
Ekonomi hızlandı yaşam zayıfladı, insanlık yok olma yoluna girdi.

Verimlilik artmalı, üretim artmalı ama insanlık da güçlenmeli, insan sistemin içinde kaybolmamalı.

Hiç kimse yaşamdan daha hızlı gidemez.

Yaşamla uyumlu olan her şey yaşamı zenginleştirdiği gibi yaşam da onu zenginleştirir.

Yaşamla uyumu sağlayabilen insanın ruhu ve aklı daha güçlü yaşamlar üretebilecek hale gelir.

Ruh ve akıl nefes alır…

Yaşamla uyumlu olmanın ölçüsü ne?

Doğru zamanda, doğru ölçüde, doğru insanlar, doğru duygu atmosferi, doğru düşünce iklimi, uyumlu tamamlayıcılar, doğru mekânların bütünü olsa gerek diye düşünüyorum.

Bunlarda birinin önce olması, diğerinin yoksunluğu işin tamamlanmasını engelleyebilir.

Oldu zannettiğimiz bir şey, bir yerdeki eksikliğin ortaya çıkması ile olması gereken hızın da çok altına bir zaman gerçekleşme sağlayabilir hatta gerçekleşmeyebilir.

Aslında çevremizi doğru analiz edersek yaşamın döngü hızı, yaratılışın temeli bu uyumu çok iyi anlatıyor.

Civciv 21 günde çıkıyor, insan dokuz ay on günde doğuyor…

Her şeyin gerçeğinin ortaya çıkışı, olgunlaşması yaşamın özleşmesi değil mi?

Çayı demlenirken bir zaman istiyor, dinlenirken özleşiyor kendine has tadı oluşuyor…

Arı bin bir farklı çiçekten yaşamın en tatlı yiyeceğini şifa kaynağını üretiyor.

Her şey bir ritim, hız ve zamana göre..

Düşünceler de öyle yaşayarak, gözleyerek, analiz ederek, muhakeme yaparak, okuyarak,  fikirler beslenerek, zamanla özleşerek düşünce haline gelmiyor mu?

Ruhun bir beslenme, gerçekleşme zamanı, hızı, ortamı var elbet…

Ruhu harekete geçirici ortamı buldu mu insan yaratılışın en görkemli varlığı haline gelebiliyor. Ruhu zenginleşen, özgürleşen insanoğlunun aklını kullanma kabiliyeti de güçleniyor. Yaşam üretme potansiyeli artıyor.

Ruhun gerçek hızında yaşaması aklın gerçek hızında çalışması onların nefes almasını da sağlıyor. Yani yaşamın da nefes almasını sağlıyor.

Yoksa yüksek hız, devir hızının artışı hırsın bu ortamı kullanması yaşamın nefessiz kalmasına sebep oluyor.

Yani yaşam; ruhun, aklın, düşüncenin nefes alarak gelişmesini sağlayabilirse daha doğrusu biz bu ortamı oluşturabilirsek o zaman bizi bile hayretlere düşüren potansiyelimize ulaşacağız.

Kömürün elmasa dönüşmesi misali; binlerce yıllık bir zamanda, yüksek basınç altında kömür elmasa dönüşmüyor mu?

Yaşamın içindeki elmas değerinde kabiliyetleri de ortaya çıkarmanın yolu ruha, akla ve yaşama nefes aldırmak olmalı…

Şöyle çevremize bir bakalım;

Elimizden kayıp giden doğal yaşam, doğal beslenme, çarpık kentleşme, bir birine yabancılaşan insanlar, değersizleşen insanlık nefessiz kalmış yaşamın sonucu değil mi?

Bugün Gazze’ye bakın günümüz dünyasının en uygar en gelişmiş ülkeleri Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi tek dişi kalmış canavar gibi kadın, çocuk demeden insanlığı gelişmiş dedikleri silahlarla yok etmek için harekete geçmiş durumdalar.

Vahşi kapitalizmin salyası yerlerde ruh haleti ile insanları katletmek için birleşmişler.

İnsanlığın sözüm ona uygarlığın geldiği son nokta; uygar ülkelerin hepsi, Gazze’de nükleer silah kullanabiliriz diyen bir devletin en büyük hamisi oldular…

21’nci yüzyılın bu haçlı zihniyeti, hırslarının sebep olduğu nefessiz bıraktıkları bu yaşamın içinde önce kendileri boğulacaktır.
İnsanlık tarihi nefessiz kalan bu yaşam dönemini elbette yazacak ve unutmayacak.

Bizler de yaşamdan daha hızlı gitmeye çalışarak bu vahşetin bir parçası olmayalım.  
Yaşamı nefessiz bırakan bu vahşetin değirmenine su taşımayalım.

İnsanı, ruhunu, aklını ve kalbini yücelterek insanın içindeki insanlığı geliştirerek bu vahşetin panzehri olabiliriz.

 


Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (3)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
ahmet atay
(06.11.2023 10:10 - #961)
Tabiatın hızı hep sabittir.. Ona uysak yeter.. Doyumsuz insan, her şeyi yok edebilir..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Rıfat Yörük
(06.11.2023 12:15 - #964)
Beyazlara rehberlik eden bir grup çevik ve hızlı kızılderililer aniden durur. Kısa süren bir sessizlikten sonra bu durumun nedenini soran beyazlara kızılderili reisin cevabı manidardır: O kadar hızlı gittik ki ruhlarımız geride kaldı.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
CELAL NECATİ ÜÇYILDIZ
(08.11.2023 16:21 - #972)
hızlı tren deyince 2010 mayıs ayında ayrancı hıdır ellez şenliğinde; o dönem meclis plan komisyonu başkanı olan eski Maliye Bakanlarından lütfi ELVAN bana bir müjde verdi. " hızlı tren ayrancı- mara- taşucu olarak projeleniyor." çok mutlu oldum. başta silifke ilçe kaymakamı ve dostlarla paylaştım. sonra kötü haber geldi, adana lobisi pozantı güzergahına kaydırıldı. işte üzüldüğüm gündü.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3