Sözün İzinde
Tarihi sadece savaşların, padişahların, komutanların, sicillerin, salnamelerin, fermanların kronolojisi olarak görmek, geçmişin ruhunu satır aralarında kaybetmektir. Oysa geçmişin kalp atışı en çok dilde, kelimelerde, deyimlerde, atasözlerinde gizlidir. Bir milletin tarihini anlamak istiyorsanız, onun kelime hazinesine, deyimlerine, ağızlarına, lehçelerine ve sözlüklerine bakmanız yeterlidir. Çünkü dil hem bir taşıyıcıdır hem bir tanıktır hem de bir yansıtıcı.
Kelimeler: Zamanın Harflerle Yazılmış Hatırası
Bir ya da birkaç heceden oluşan, anlamlı ses birlikleri olan kelimeler; sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda anlayışın aynasıdır. Her kelime, söylendiği çağın ruhunu taşır. Örneğin "kut" kelimesi, eski Türklerde ilahi bir güç anlamına gelirken, bugün çoğu kişi için sadece bir soyadı ya da soyut bir sözcüktür. Ancak bu kelime, devletin meşruiyetini gökten alan bir anlayışın ipuçlarını taşır. Demek ki kelimeler, milletlerin tarih sahnesindeki yürüyüşüne dair izler taşır.
Deyimler: Milletin Duygu Haritası
Gerçek anlamından biraz farklı ve kendine has kalıplaşmış söz öbekleri olan deyimler; toplumun zihinsel reflekslerini, mizahını, korkularını ve kabullenişlerini gözler önüne serer. "Ateş bacayı sardı" dediğimizde yalnızca bir yangından değil, bir duygunun ya da olayın kontrol edilemez hâle gelmesinden söz ederiz. Deyimler, bireysel değil kolektif hafızanın ürünüdür. Ve bu yönüyle tarihçinin dikkatle çözümlemesi gereken birer kültürel mirastır.
Atasözleri: Deneyimin İmlası
Atasözleri, halkın yüzyıllara dayanan deneyimlerinin netlik kazanma biçimleridir. "Ayağını yorganına göre uzat" sözü, bugünün ekonomik krizlerinde bile geçerliliğini koruyan bir mali disiplin öğretisidir. Her atasözü bir dönemin sosyal yapısını, üretim biçimini ve ahlaki anlayışını gözler önüne serer. Tarih, yalnızca büyük olaylar değil; bu küçük sözlerde saklı büyük anlamlardır.
Lehçeler, Şiveler ve Ağızlar: Tarihin Ses Kayıtları
Lehçeler; bir dilin tarihsel, siyasal ve coğrafi sebeplerle farklılaşmış kolları ve konuşma tarzı olarak bilinir. Bunun yanı sıra göçlerin, savaşların, kopuşların ve birleşmelerin izlerini taşır.
Şive; tarzı ve üslubuyla söyleyiş özelliğidir. Şiveler, tarihin coğrafyayla nasıl el ele vererek insanlara kimlik sunduğunun en güzel örneğidir.
Ağız; yerleşim bölgesine özgü, yazı dili haline gelmemiş dil olarak bilinir. Anadolu'daki her ağız, bir medeniyetin uğrak noktası olmuş bir yörenin hafızasıdır.
Sözlükler: Anlayışın Envanteri
Ve sözlükler... Onlar yalnızca kelime dağarcığını değil; bir toplumun dünya algısını, kültürünü ve anlayışı kodlayan eserlerdir. Kaşgarlı Mahmud’un “Dîvânu Lugâti’t-Türk” adlı eseri sadece bir sözlük değil, XI. yüzyıl Türk dünyasının kültürel haritasıdır. Her sözlük, bir çağın düşünme biçimini, önceliklerini ve dış dünyayla kurduğu ilişki biçimini belgeleyen tarihi birer kayıttır.
Sonuç Yerine: Dilin Hafızasına Kulak Verelim
Tarihçi için belgeler ne kadar kıymetliyse, dilin unsurları da o kadar değerlidir. Her kelime, deyim, atasözü, lehçe, şive ya da sözlük; bir milletin belleğinden kopup gelen birer tanıktır. Bu yüzden, tarihe sadece siyasal ve askeri gözlükle değil; dilin ince, derin ve katmanlı yapısıyla da bakmak gerekir. Çünkü dil, milletin en eski (bayrı) arşividir. Ve bu arşiv, satırlardan çok seslerden, kelimelerden, anlatılardan oluşur.
Unutmayalım: Geçmişin sırlarını çözmek isteyen, önce sözün izini sürmelidir.
