Burhan ÜSKÜL
Köşe Yazarı
Burhan ÜSKÜL
 

SİLİFKE’DE DOĞA VE ÇEVRE KONUSUNDAKİ DUYARLILIĞIMIZ

SİLİFKE’DE DOĞA VE ÇEVRE KONUSUNDAKİ DUYARLILIĞIMIZ Yaşadığımız bu güzel memlekette, doğa ve çevre konusunda ne kadar duyarlıyız? Son yıllarda bu konuda yaşanan olumsuzlukları dert ediniyor muyuz mesela? Hiç sanmıyorum. Şehrimizde bir avuç doğaseverin ve çevrecinin dışında, yapılan kıyımlara ve talana ses çıkaran yok. Bölgenin kalkınması, istihdamdaki artış, ekonomik hareketlilik her şeyin önünde geliyor. Nefes aldığımız doğanın ve çevrenin bile!.. Bugün, Silifke’deki bir ev sahibi evini Rus kiracısına yüksek bir bedelle kiraya verdiği için halinden gayet memnun. Ancak bunun önünü açan Akkuyu Nükleer Santral Projesi ile ilgili en ufak bir çekincesi yok, barındırdığı riskleri ve ilerleyen senelerde maruz kalınabilecek tehlikeleri aklına bile getirmiyor. Gelişmiş dünya ülkeleri, gelinen noktada nükleere karşı “mesafeli” iken, şurada yanı başımızda yapılan “nükleer santral projesi”ne doğru düzgün hiç kimse ses çıkarmıyor. Taşucu’na, İncekum’a, Boğsak’a denize giden Silifkeli, eşiyle, çocuklarıyla ve sevdikleriyle birlikte denize girmenin doyasıya keyfini çıkarıyor. Ancak hemen yukarısında koskoca bir dağın bir çimento fabrikası tarafından adeta oyulduğunun ve dağın eski halinden eser kalmadığının farkında değil. Ya da bunun farkında da umursamıyor!.. Rüzgarla birlikte havaya karışan ve solunan zararlı tozlar insan sağlığını olumsuz etkilese de çok sorun etmiyor. Yakında dağın o kısmında koskoca ve anlamsız bir boşluk oluşursa, anlaşılan o ki, o da garipsenmeyecek… Dünyanın en güzel koylarından biri olan Tisan’da büyük bir inşaat projesi devam etmekte bugünlerde. Bin küsür villalık bir proje olduğu söyleniyor. Ağaçların kesildiğini, bu şekilde projede o eşsiz koyun en güzel kısımlarının betona mahkum edileceğini basında yer alan haberlerden anlıyoruz. Gidip oradaki hareketliliği kendi gözlerinizle görmeniz de mümkün. Tisan gibi eşsiz güzellikte bir doğaya sahip olan koyun, böylesine hoyratça bir muameleye maruz kalması insanın içini acıtıyor. Ama hangimiz buna sesini çıkartıyor ya da yüksek perdeden itiraz ediyor? Geçtiğimiz sene, bir büyük şirket, Taşucu’nda kıyıya beton duvar ördü, düşünebiliyor musunuz? Anayasa gereğince hepimizin olan bir kıyı şeridi, bir “özel mülk”e kurban edildi. Karşımızdaki dizginlenemez gücün pervasızca hareket edebildiği ve doğaya “müdahale”de bulunmayı bir hak olarak gördüğü bir düzende yaşıyoruz maalesef. Balık çiftliklerinin kurulması gündeme geldiği zaman da itiraz sesleri yükselmiş, bir grup çevreci tarafından karşı çıkılmıştı. Sonra ne mi oldu? Akdeniz’in açıklarında muhtelif yerlerde mekanizmalar kuruldu, balık çiftlikleri faaliyetlerine başladı. Küresel kapitalizme boyun eğmek zorunda kaldı, Akdeniz’de suyun altında yaşayan canlılar. Suyun üstünde yaşayan bizler de!.. Mermer ocakları doğanın kalbinden fütursuzca istediklerini aldıktan sonra geriye nasıl bir tablo ortaya çıkıyor, hepimizin malumu. Ağaçların, makiliklerin arasında göze çarpan irili ufaklı mermer yüzeyleri, sonrasında öylece kalıyor. Yıllar öncesinde Taşucu’nda bir mermer işletmesi gelecek tepkilere önlem olarak o yüzeylere yeşil badana yapmıştı da ortaya tuhaf bir “peyzaj çalışması” çıkmıştı. Bu ve buna benzer örnekleri daha da çoğaltabilirim elbette ki. Ancak, burada anlatmak istediğim şu: Bölgemizde (Silifke’de) yaşanan doğa ve çevre katliamlarına karşı “marjinal” olarak kabul edilecek bazı sol çevre örgütleri dışında doğru düzgün sesini çıkartan yok. Çoğunluğu Mersin’den gelen çevrecilerin itirazları yerel halkta bir karşılık ve destek bulmadığı için “etkililik” noktasında yetersiz kalıyor. Yapılan itirazlar toplumda karşılık bulmuyor, toplumsal tabanı olmadığı zaman da çıkan sesler “cılız” kalıyor. Geçtiğimiz yaz Muğla’daki Akbelen ormanlarında yapılan ağaç kıyımına karşı o yörenin köylüleri genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle ağaçlara nasıl sahip çıktılar, günlerce nasıl nöbet tuttular ağaçların başında, hepimiz basından izledik. Bütün Türkiye, günlerce Akbelen’i konuştu. Karadeniz derelerine HES yapılmaya çalışıldığında Karadenizli ninelerin nasıl karşı çıktıklarını, nasıl direndiklerini yıllardır hep görürüz haberlerde. Bizim buralarda ise, tam tersi bir umursamazlık hali söz konusu… Mesele, bir anlamda “duruş” meselesi. Silifke’de doğa ve çevre konusunda olumsuz gelişmeler yaşanırken -sizlerin, bizlerin- seslerimizi yüksek perdeden çıkarması, doğamızın ve çevremizin sahipsiz olmadığını muktedirlere haykırması gerekiyor. Yeni dünya düzeninde -dizginlenemez kapitalist ve siyasal güçler karşısında- belki bazı şeylere engel olunamaz ama, tarihe not düşmek de önemli bir şey: Silifkeli genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle kenetlenmiş bir şekilde, doğa ve çevre katliamlarına karşı direniyor, Silifkeli doğasına ve çevresine sahip çıkıyor, denilebilseydi: Tıpkı Akbelen’de ve Kaz Dağlarında olduğu gibi, tıpkı Karadeniz’de ninelerin  derelerine sahip çıktıkları gibi, bizler de doğamızı ve çevremizi yok etmeye çalışanlara karşı direnebilseydik. Nazım Hikmet’in “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim.” dizesindeki gibi memleketimizi sahiplensek, yapılan doğa katliamlarına karşı “Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,” diyebilseydik, keşke!.. Havamızın, suyumuzun, toprağımızın bütün o bireysel çıkar hesaplarından daha da önemli olduğunu anladığımızda çok geç olacak maalesef.  
Ekleme Tarihi: 30 Eylül 2023 - Cumartesi

SİLİFKE’DE DOĞA VE ÇEVRE KONUSUNDAKİ DUYARLILIĞIMIZ

SİLİFKE’DE DOĞA VE ÇEVRE KONUSUNDAKİ DUYARLILIĞIMIZ

Yaşadığımız bu güzel memlekette, doğa ve çevre konusunda ne kadar duyarlıyız? Son yıllarda bu konuda yaşanan olumsuzlukları dert ediniyor muyuz mesela?

Hiç sanmıyorum. Şehrimizde bir avuç doğaseverin ve çevrecinin dışında, yapılan kıyımlara ve talana ses çıkaran yok. Bölgenin kalkınması, istihdamdaki artış, ekonomik hareketlilik her şeyin önünde geliyor. Nefes aldığımız doğanın ve çevrenin bile!..

Bugün, Silifke’deki bir ev sahibi evini Rus kiracısına yüksek bir bedelle kiraya verdiği için halinden gayet memnun. Ancak bunun önünü açan Akkuyu Nükleer Santral Projesi ile ilgili en ufak bir çekincesi yok, barındırdığı riskleri ve ilerleyen senelerde maruz kalınabilecek tehlikeleri aklına bile getirmiyor. Gelişmiş dünya ülkeleri, gelinen noktada nükleere karşı “mesafeli” iken, şurada yanı başımızda yapılan “nükleer santral projesi”ne doğru düzgün hiç kimse ses çıkarmıyor.

Taşucu’na, İncekum’a, Boğsak’a denize giden Silifkeli, eşiyle, çocuklarıyla ve sevdikleriyle birlikte denize girmenin doyasıya keyfini çıkarıyor. Ancak hemen yukarısında koskoca bir dağın bir çimento fabrikası tarafından adeta oyulduğunun ve dağın eski halinden eser kalmadığının farkında değil. Ya da bunun farkında da umursamıyor!.. Rüzgarla birlikte havaya karışan ve solunan zararlı tozlar insan sağlığını olumsuz etkilese de çok sorun etmiyor. Yakında dağın o kısmında koskoca ve anlamsız bir boşluk oluşursa, anlaşılan o ki, o da garipsenmeyecek…

Dünyanın en güzel koylarından biri olan Tisan’da büyük bir inşaat projesi devam etmekte bugünlerde. Bin küsür villalık bir proje olduğu söyleniyor. Ağaçların kesildiğini, bu şekilde projede o eşsiz koyun en güzel kısımlarının betona mahkum edileceğini basında yer alan haberlerden anlıyoruz. Gidip oradaki hareketliliği kendi gözlerinizle görmeniz de mümkün. Tisan gibi eşsiz güzellikte bir doğaya sahip olan koyun, böylesine hoyratça bir muameleye maruz kalması insanın içini acıtıyor. Ama hangimiz buna sesini çıkartıyor ya da yüksek perdeden itiraz ediyor?

Geçtiğimiz sene, bir büyük şirket, Taşucu’nda kıyıya beton duvar ördü, düşünebiliyor musunuz? Anayasa gereğince hepimizin olan bir kıyı şeridi, bir “özel mülk”e kurban edildi. Karşımızdaki dizginlenemez gücün pervasızca hareket edebildiği ve doğaya “müdahale”de bulunmayı bir hak olarak gördüğü bir düzende yaşıyoruz maalesef.

Balık çiftliklerinin kurulması gündeme geldiği zaman da itiraz sesleri yükselmiş, bir grup çevreci tarafından karşı çıkılmıştı. Sonra ne mi oldu? Akdeniz’in açıklarında muhtelif yerlerde mekanizmalar kuruldu, balık çiftlikleri faaliyetlerine başladı. Küresel kapitalizme boyun eğmek zorunda kaldı, Akdeniz’de suyun altında yaşayan canlılar. Suyun üstünde yaşayan bizler de!..

Mermer ocakları doğanın kalbinden fütursuzca istediklerini aldıktan sonra geriye nasıl bir tablo ortaya çıkıyor, hepimizin malumu. Ağaçların, makiliklerin arasında göze çarpan irili ufaklı mermer yüzeyleri, sonrasında öylece kalıyor. Yıllar öncesinde Taşucu’nda bir mermer işletmesi gelecek tepkilere önlem olarak o yüzeylere yeşil badana yapmıştı da ortaya tuhaf bir “peyzaj çalışması” çıkmıştı.

Bu ve buna benzer örnekleri daha da çoğaltabilirim elbette ki. Ancak, burada anlatmak istediğim şu: Bölgemizde (Silifke’de) yaşanan doğa ve çevre katliamlarına karşı “marjinal” olarak kabul edilecek bazı sol çevre örgütleri dışında doğru düzgün sesini çıkartan yok. Çoğunluğu Mersin’den gelen çevrecilerin itirazları yerel halkta bir karşılık ve destek bulmadığı için “etkililik” noktasında yetersiz kalıyor. Yapılan itirazlar toplumda karşılık bulmuyor, toplumsal tabanı olmadığı zaman da çıkan sesler “cılız” kalıyor.

Geçtiğimiz yaz Muğla’daki Akbelen ormanlarında yapılan ağaç kıyımına karşı o yörenin köylüleri genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle ağaçlara nasıl sahip çıktılar, günlerce nasıl nöbet tuttular ağaçların başında, hepimiz basından izledik. Bütün Türkiye, günlerce Akbelen’i konuştu. Karadeniz derelerine HES yapılmaya çalışıldığında Karadenizli ninelerin nasıl karşı çıktıklarını, nasıl direndiklerini yıllardır hep görürüz haberlerde. Bizim buralarda ise, tam tersi bir umursamazlık hali söz konusu…

Mesele, bir anlamda “duruş” meselesi. Silifke’de doğa ve çevre konusunda olumsuz gelişmeler yaşanırken -sizlerin, bizlerin- seslerimizi yüksek perdeden çıkarması, doğamızın ve çevremizin sahipsiz olmadığını muktedirlere haykırması gerekiyor. Yeni dünya düzeninde -dizginlenemez kapitalist ve siyasal güçler karşısında- belki bazı şeylere engel olunamaz ama, tarihe not düşmek de önemli bir şey:

Silifkeli genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle kenetlenmiş bir şekilde, doğa ve çevre katliamlarına karşı direniyor, Silifkeli doğasına ve çevresine sahip çıkıyor, denilebilseydi: Tıpkı Akbelen’de ve Kaz Dağlarında olduğu gibi, tıpkı Karadeniz’de ninelerin  derelerine sahip çıktıkları gibi, bizler de doğamızı ve çevremizi yok etmeye çalışanlara karşı direnebilseydik.

Nazım Hikmet’in Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim.” dizesindeki gibi memleketimizi sahiplensek, yapılan doğa katliamlarına karşı “Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,” diyebilseydik, keşke!..

Havamızın, suyumuzun, toprağımızın bütün o bireysel çıkar hesaplarından daha da önemli olduğunu anladığımızda çok geç olacak maalesef.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (5)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Aytaç Kurtuba
(30.09.2023 13:39 - #887)
Kutluyorum, çok yerinde gözlemler, çok iyi sorunlar saptaması içermiş bu değerli yazınız... Ne yazık ki çok az sayıda kişi dışında gereğince çevremize uygulanan bu yağmaya durun diyemedik, korkusuzca diyemiyoruz... Silifke'de on yıllardır görünen bir yönetimsel başıboşluk ile toplumsal boşvermişlik yazgı olarak alnımıza yapıştı...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Evini Rus’a kiraya veren Silifke sevdalısı
(30.09.2023 13:47 - #890)
Burhan bey yine çok güzel tespitlerle gelmiş. Maalesef bu anlatılan Silifkeye özgü değil. Şahsi düşüncem Bunları tam anlamıyla idrak edebilmek için neden katma değerli ve verimli bir üretim politikası tercih etmek yerine kolaycılığa kaçıp doğal kaynaklarımızı kullanma politikası içerisinde olduğumuzdan bahsetmek gerekir.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Resmiye özel
(30.09.2023 14:04 - #893)
Sevgili Burhan Bey Havadan, karadan, denizden her yandan büyük bir saldırı altındayız. Bizim bir avuç çevreci dostlarımız dan başka mücadele eden kimse yok, acilen bir araya gelip ne yaparız noktasında birleşmemiz lazım. Kanayan yaramıza parmak bastınız. Doymadılar, doymadılar, asla da doymayacaklar
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
CELAL NECATİ ÜÇYILDIZ
(30.09.2023 14:11 - #896)
MERSİN ÇEVRE DERNEĞİ SİLİFKE TEMSİLCİLİĞİ olarak yörede çevre sorunlarına hukuki çözüm alanında arkadaşlarımız çalışıyor. davalar açılıyor. dava masraflarına en küçük bir destek yok. Silifke Temsilcisi Av. Ayşe Doğan ın emeklerine sağlık. Mersin de Dernek Başkanımız Sabahat Aslan bir avuç suda boğulmak isteniyor. termik santral, balık çiftlikleri, taşucu tersane, liman konusunda mücadele devam ediyor. ama yetmiyor. Yerel yönetimlerin de konuya sahip çıkması lazım. ama yerel yönetim Akkkuyu Nükleer, Medcem, Medmar ve balık çiftlikleri ile kol kola.... işimiz zor... Akkkyu Susanoğlu radyasyon riski altında... verin evleri kiraya, yan gelin yatın...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Rifat Karaduman
(03.10.2023 20:02 - #908)
Çevreye duyarlılık anlamında tutulacak yanımız yok. Çok eksiğiz. Protestolara ve ilgili toplantılara öteden beri katılırım. En önemli eksiğimiz yöre halkının bilgilendirilip bu mücadeleye katılmaması. Bir diğer önemli eksiğimiz ise her şeye karşı olunması... sozgelimi: bu konuda öncelikler olması gerekirken hidroelektrik santralleri dahil, Rüzgar enerji santrallerine bile karşı çıkılabiliyor. Sanki santralı kuranlar kuş göç yollarını bilmiyormuş gibi. Sıkıntı büyük.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3