Alpyaren KARAMAN
Köşe Yazarı
Alpyaren KARAMAN
 

Sıralama Var, Yol Yok!

Sıralama Var, Yol Yok! Tercih kılavuzu sonuçlardan önce mi, sonra mı açıklanmalı? Bu soru basit gibi görünse de cevabı, Türkiye’de eğitime dair tüm eşitsizliklerin röntgenini verir niteliktedir. Düşünün… Yüzbinlerce öğrenci aylarca, yıllarca sınava hazırlanır. Uykuya haram, gezmeye hasret kalır. Ter döker. Kaygı çeker. Ve sonuçlar açıklanır. Gençler umutla ekrana bakar. Kaç puan almışım? Kaç sıralamadayım? Ama işin garibi şudur: Tercih kılavuzu hâlâ yoktur! Peki neden? Kılavuz neden sınav sonuçlarından sonra yayınlanır? Neden tercih öncesi üniversitelerin burs oranları, kontenjanları, bölümleri hâlâ gizli ajanda gibi saklanır? Çünkü sistem, tercih yapacak öğrencinin elini kolunu bağlar. Çünkü sistem, planlama değil şaşırma üzerine kuruludur. Çünkü tercih süreci bile adeta karanlık bir koridorda yürüyüş gibidir. Üstelik tercih kılavuzu sadece geç değil, aynı zamanda karmakarışıktır. Okuyanı yorar, sade olmayan diliyle bilgiye değil belirsizliğe götürür. Bu kılavuz; rehberlik değil, adeta labirenttir. Ve daha da düşündürücü olan şu: Üniversiteler, asli işlevleri olan nitelikli insan yetiştirme amacının ötesinde, toplumsal işsizliği absorbe (soğurma) etmenin bir aracı gibi görülmeye başlanmıştır. Yani gençleri üniversiteye yönelt, işsizler ordusuna katılmaları kâğıt üzerinde ötelenmiş olsun! Peki ya sonrası? İş yok. Meslek yok. Uygun bir alan yok. Ama diplomalar var. Ve diplomalar da gitgide değerini kaybediyor. İşte tam bu noktada özel üniversiteler devreye giriyor. Ve sonuç ne olur? Özel üniversiteler, sonuçları görmeden açıklanmaz. Ama öğrenciler sonuçları aldıktan sonra, vakıf üniversitelerinin temsilcileri şahsi danışman (fırsat simsarı) gibi öğrencinin kapısında bitiverir. “Gelin, burs veririz. %25... %50… Gelin, size özel kontenjan var!” Ama bu teklifler sadece bazı öğrencilere yapılır. Ve aslında en önemli, ama çoğu zaman gizli tutulan kriter, cebinde ne kadar para olduğudur. Bir ülkenin eğitimi bu kadar ticarete indirgenirse, fırsat eşitliği olur mu? Bir gencin geleceği, ailesinin gelirine bağlıysa bu adalet midir? Üstelik, üniversite tercih süreci sadece puanına göre nereye gideceğin meselesi değil artık. Aynı zamanda kimin tanıdığı var, kimin parası çok, kimin bursu ayarladığı, kimin şehir değiştirecek gücü var gibi binbir etken devreye girer. Böylece eğitim bir hak olmaktan çıkar, pazarlık konusu hâline gelir. Ve o en ağır cümle bir daha yankılanır zihinlerde: Paran kadar konuşursun! Eğitim hakkı bir pazarlık masasının üzerine sürülür. Kimin ne kadar pazarlık gücü varsa, o kadar eğitim hakkı vardır. Ve artık… paran kadar okursun. Ve burada sormamız gereken temel soru şudur: Eğitim bir hak mı, yoksa bir ayrıcalık mı? Eğer eğitim gerçekten anayasal bir haksa, her öğrencinin tercih sürecinde eşit bilgiye, eşit zamana, eşit imkâna sahip olması gerekmez mi? Eşitlik herkesin aynı ayakkabıyı giymesi değil, herkesin ayağına uyan ayakkabıyı bulabilmesidir. Ama bizim sistemimizde birçok gencin ayağında hâlâ yalınayak yoksunluk vardır. Bu yüzden soruyorum: Oysa tercihler bir gelecek planlamasıdır. Ve plan yapmak için en temel gereksinim bilgidir. Tercih kılavuzu neden karanlıkta kalır? Tercih kılavuzu neden sonuçlardan önce açıklanmıyor? Neden bu kadar temel bir hak, böylesine bilinmezlik ve belirsizlik içinde yürütülüyor? Neden öğrenciler hâlâ, ya tutarsa mantığıyla üniversite tercihi yapıyor? Belki de sistem zaten böyle olsun isteniyordur. Belki de bu karmaşa, fırsatları eşitsizce dağıtmanın en kolay yoludur. Çünkü her kargaşada kazanan yine parası olan olur. Yani paran kadar konuşursun, sistemin yazılı olmayan ama en güçlü yasasıdır. Ve bu yasa, en çok gençleri susturur. En çok hayalleri bastırır. Ve en çok bu ülkenin geleceğine zarar verir. Ölçüt ne mi? Paran kadar şansın, paran kadar eğitimin, paran kadar yolun vardır! Eğer paran yoksa o özel üniversiteler sana ne telefon açar ne yüzünü güldürür. Paran varsa, sana hayal bile edemeyeceğin bölümler teklif edilir. Yani tercih değil, teklif devri yaşanır. Ve sonra ne mi oluyor? İmkânı olan özel üniversitede okuyor. İmkânı olmayan ise bir yıl daha hazırlanıyor, ya da hayatına razı oluyor. Eğitimde fırsat eşitliği böylece sadece anayasada yazılı bir temenniye dönüşüyor. Gerçekte olan ise sosyal eşitsizliklerin, sınıfsal ayrışmaların ve ekonomik uçurumların üniversite kapılarında daha da derinleşmesidir. O hâlde soralım: Bir toplumun çimentosu eğitimse, bu çimento neden yalnızca bazı ailelerin gücüyle karılaştırılıyor? Gençlerin potansiyeli değil, parası ölçü alınıyorsa; biz aslında sadece adaletsizliği değil, geleceği de satıyoruz.  
Ekleme Tarihi: 31 Temmuz 2025 -Perşembe

Sıralama Var, Yol Yok!

Sıralama Var, Yol Yok!

Tercih kılavuzu sonuçlardan önce mi, sonra mı açıklanmalı? Bu soru basit gibi görünse de cevabı, Türkiye’de eğitime dair tüm eşitsizliklerin röntgenini verir niteliktedir.

Düşünün… Yüzbinlerce öğrenci aylarca, yıllarca sınava hazırlanır. Uykuya haram, gezmeye hasret kalır. Ter döker. Kaygı çeker. Ve sonuçlar açıklanır. Gençler umutla ekrana bakar. Kaç puan almışım? Kaç sıralamadayım?

Ama işin garibi şudur:

Tercih kılavuzu hâlâ yoktur!

Peki neden?

Kılavuz neden sınav sonuçlarından sonra yayınlanır?

Neden tercih öncesi üniversitelerin burs oranları, kontenjanları, bölümleri hâlâ gizli ajanda gibi saklanır?

Çünkü sistem, tercih yapacak öğrencinin elini kolunu bağlar.

Çünkü sistem, planlama değil şaşırma üzerine kuruludur.

Çünkü tercih süreci bile adeta karanlık bir koridorda yürüyüş gibidir.

Üstelik tercih kılavuzu sadece geç değil, aynı zamanda karmakarışıktır.

Okuyanı yorar, sade olmayan diliyle bilgiye değil belirsizliğe götürür.

Bu kılavuz; rehberlik değil, adeta labirenttir.

Ve daha da düşündürücü olan şu:

Üniversiteler, asli işlevleri olan nitelikli insan yetiştirme amacının ötesinde, toplumsal işsizliği absorbe (soğurma) etmenin bir aracı gibi görülmeye başlanmıştır.

Yani gençleri üniversiteye yönelt, işsizler ordusuna katılmaları kâğıt üzerinde ötelenmiş olsun!

Peki ya sonrası?

İş yok.

Meslek yok.

Uygun bir alan yok.

Ama diplomalar var.

Ve diplomalar da gitgide değerini kaybediyor.

İşte tam bu noktada özel üniversiteler devreye giriyor. Ve sonuç ne olur?

Özel üniversiteler, sonuçları görmeden açıklanmaz.

Ama öğrenciler sonuçları aldıktan sonra, vakıf üniversitelerinin temsilcileri şahsi danışman (fırsat simsarı) gibi öğrencinin kapısında bitiverir.

“Gelin, burs veririz. %25... %50… Gelin, size özel kontenjan var!”

Ama bu teklifler sadece bazı öğrencilere yapılır. Ve aslında en önemli, ama çoğu zaman gizli tutulan kriter, cebinde ne kadar para olduğudur.

Bir ülkenin eğitimi bu kadar ticarete indirgenirse, fırsat eşitliği olur mu?

Bir gencin geleceği, ailesinin gelirine bağlıysa bu adalet midir?

Üstelik, üniversite tercih süreci sadece puanına göre nereye gideceğin meselesi değil artık.

Aynı zamanda kimin tanıdığı var, kimin parası çok, kimin bursu ayarladığı, kimin şehir değiştirecek gücü var gibi binbir etken devreye girer.

Böylece eğitim bir hak olmaktan çıkar, pazarlık konusu hâline gelir.

Ve o en ağır cümle bir daha yankılanır zihinlerde: Paran kadar konuşursun!

Eğitim hakkı bir pazarlık masasının üzerine sürülür. Kimin ne kadar pazarlık gücü varsa, o kadar eğitim hakkı vardır.

Ve artık… paran kadar okursun.

Ve burada sormamız gereken temel soru şudur:

Eğitim bir hak mı, yoksa bir ayrıcalık mı?

Eğer eğitim gerçekten anayasal bir haksa, her öğrencinin tercih sürecinde eşit bilgiye, eşit zamana, eşit imkâna sahip olması gerekmez mi? Eşitlik herkesin aynı ayakkabıyı giymesi değil, herkesin ayağına uyan ayakkabıyı bulabilmesidir.

Ama bizim sistemimizde birçok gencin ayağında hâlâ yalınayak yoksunluk vardır.

Bu yüzden soruyorum:

Oysa tercihler bir gelecek planlamasıdır. Ve plan yapmak için en temel gereksinim bilgidir. Tercih kılavuzu neden karanlıkta kalır?

Tercih kılavuzu neden sonuçlardan önce açıklanmıyor?

Neden bu kadar temel bir hak, böylesine bilinmezlik ve belirsizlik içinde yürütülüyor?

Neden öğrenciler hâlâ, ya tutarsa mantığıyla üniversite tercihi yapıyor?

Belki de sistem zaten böyle olsun isteniyordur.

Belki de bu karmaşa, fırsatları eşitsizce dağıtmanın en kolay yoludur.

Çünkü her kargaşada kazanan yine parası olan olur.

Yani paran kadar konuşursun, sistemin yazılı olmayan ama en güçlü yasasıdır.

Ve bu yasa, en çok gençleri susturur.

En çok hayalleri bastırır.

Ve en çok bu ülkenin geleceğine zarar verir.

Ölçüt ne mi?

Paran kadar şansın, paran kadar eğitimin, paran kadar yolun vardır!

Eğer paran yoksa o özel üniversiteler sana ne telefon açar ne yüzünü güldürür.

Paran varsa, sana hayal bile edemeyeceğin bölümler teklif edilir.

Yani tercih değil, teklif devri yaşanır.

Ve sonra ne mi oluyor?

İmkânı olan özel üniversitede okuyor.

İmkânı olmayan ise bir yıl daha hazırlanıyor, ya da hayatına razı oluyor.

Eğitimde fırsat eşitliği böylece sadece anayasada yazılı bir temenniye dönüşüyor.

Gerçekte olan ise sosyal eşitsizliklerin, sınıfsal ayrışmaların ve ekonomik uçurumların üniversite kapılarında daha da derinleşmesidir.

O hâlde soralım: Bir toplumun çimentosu eğitimse, bu çimento neden yalnızca bazı ailelerin gücüyle karılaştırılıyor? Gençlerin potansiyeli değil, parası ölçü alınıyorsa; biz aslında sadece adaletsizliği değil, geleceği de satıyoruz.

 


Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hüseyin Uygun
(31.07.2025 19:09 - #2412)
Harika bir yazı olmuş. Alpyaren bey kardeşim. Kalemine sağlık. Makalenden anlaşılacağı üzere, öğrenciler ikinci ve daha zorlu bir sınavı tercih yaparken yaşıyorlar. Hayat sınavından bağımsız olarak. Malesef Türkiye'de eğitim, çocuklarımızın sadece zihinlerine dokunuyor,hayatlarına değil. Hayatlarına dokunan eğitimi istiyoruz çocuklarımıza.
Alpyaren KARAMAN Teşekkür ederim Hüseyin Bey. İlerleyen zamanlarda yapılacak olan eğitim planlamalarında bir kere düzenlenip hem hayata hem ruha dokunacak bir eğitim olur umarım. Saygılarımla
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/