Silifke Kent Arşivi ve Müzesi
Başlığa aldanmayın; Silifke’de bir kent arşivi ve müzesi var sanıyorsanız, hayal kırıklığına hazır olun. Çünkü bu kent, hâlâ kendi hafızasını bir çatı altında toplayabilmiş değil. Belki de bu yüzden, geçmişin ayak sesleri bir bir siliniyor bu topraklardan. Oysa Silifke, yalnızca taşın, toprağın değil; kültürün, anıların, hikâyelerin, göçlerin, duaların ve mücadelelerin şehri. Tarih, bu kente sadece uğramamış, burada yaşamış, kök salmış. Ancak şimdi geçmişin izleri dağınık, belleğimiz dağınık... Silifke’nin bir kent arşivi ve müzesine ihtiyacı var; bir an önce!
Bir kent arşivi ve müzesi kurmak, sadece geçmişi sergilemek değil; aynı zamanda geleceği anlamak, kentin ruhunu (kültürel kimliğini, tarihsel sürekliliğini) korumak ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir hafıza bırakmak demektir. Silifke’de kurulacak bir kent arşivi ve müzesi, yalnızca Bizans ve Seleukeia kalıntılarını anlatmakla sınırlı kalmaz. Aynı zamanda Göksu’nun kıyısında çamaşır yıkayan kadınları, yayladan dönen Yörükleri, Taşucu iskelesinden Akdeniz’e açılan balıkçıları, eğitim gören çocukları, bir zamanlar taş sokaklarda yankılanan seyyar satıcıların seslerini de anlatır. Aklımıza gelmeyen kendine özgü özellikleri ve kahramanlarını da unutmamak gerekir!
Silifke'nin tarihi çekirdeğinde kurulacak kent arşivi ve müzesinde; fotoğraflar, belgeler, yerel gazeteler, eski sinema afişleri, halk kıyafetleri, tarım aletleri, el dokuması halılar, türkülerin kaydedildiği plaklar ve nice kültürel varlığı bir araya getiren bir yapı olmalıdır. Sadece geçmişe ait değil, yaşayan hafızanın da bir parçası olmalı. Bugün yaşananı da belgeleyen, toplumsal belleği sürekli güncelleyen bir mekân…
Bu kadar anlamlı bir ihtiyaca rağmen, akla şu soru geliyor: Peki neden hâlâ böyle bir kent arşivi ve müzesi yok? Bu sorunun ne yazık ki basit bir cevabı yok. Yerel yönetimlerin öncülük etmediği, halkın ortak talebe dönüştürmediği hiçbir iş, ne yazık ki uzun ömürlü olmuyor. Oysa bu iş sadece belediyelerin değil; kaymakamlıktan üniversiteye, yerel STK’lardan okullara kadar herkesin ortak meselesi olmalı. Çünkü bir kent arşivi ve müzesi sadece belediyeye ait değildir. O kentte nefes alan, o kente ait hisseden herkese aittir.
Silifke kent arşivi ve müzesi kurulduğunda, bu yalnızca gösteriş amaçlı bir yer olmayacak. Aynı zamanda bir öğrenme, bir buluşma, bir sorgulama alanı olacak. Dünü yüceltmeden, bugünü unutmadan, yarını düşünerek şekillenecek bir hafıza mekânı…
Sergiler yenilenecek, atölyeler düzenlenecek, belki çocuklar, dedelerinden ve ninelerinden masallar dinleyecek burada. Bir kütüphane, bir dijital arşiv, hatta bir sözlü tarih odası da bu yapının parçaları olabilir. Ve en önemlisi, her Silifkeli kendinden bir parça bulacak bu mekânda.
Bu yolculuğa nereden başlamalıyız? Öncelikle ortak aklı devreye sokarak… Silifke Kent Arşivi ve Müzesini konuşacağımız, tüm paydaşları bir araya getirecek bir “Silifke Kent Belleği ve Müzesi Sempozyumu” düzenlemeliyiz. Arkeologlar, kütüphaneciler, tarihçiler, sanatçılar, yerel halk, siyasetçiler, eğitimciler… Herkesin sesi duyulmalı. Bu yapı; sadece geçmişi değil, aynı zamanda geleceği de birlikte kurduğumuz bir yer olmalı.
Unutmayalım: Geçmişini bilmeyen toplumlar, geleceğe yön veremez. Silifke'nin taşıyla, toprağıyla, insanıyla böyle bir kent arşivi ve müzesini hak ediyor. Birilerinin yazdığı değil, hep birlikte yazdığımız bir hikâyeyi gelecek kuşaklara bırakmak için şimdi harekete geçmeliyiz.
Çünkü kentler, hafızalarıyla yaşar. Ve Silifke, kendi hafızasına sahip çıkmayı çoktan hak etti.
