Seçim Ligi
Türkiye’de siyaset öyle bir hale geldi ki, futbolu bile solladı. Her seçim dönemi, adeta transfer sezonu gibi. Ama tek farkı, futbolcular değil, bu kez “belediye başkanları, delegeler, sendika yöneticileri” takımlarını değiştiriyor. Ve en acısı, bu oyunun asıl “bonservis sahibi” olan vatandaş hep kenarda unutuluyor.
Siyasetin öyle garip bir takvimi var ki! Normal de yıl 365 gündür ama siyasetçiler için aslında yalnızca seçim günü vardır. Geri kalan 364 gün, vitrin tozu alınır, ışıklar kısılır, raflar yeniden düzenlenir. Seçim günü geldi mi, işte o zaman depoda saklanan “tarihi geçmiş ürün” raflara çıkar: Vatandaş.
Bir anda bütün partiler, “halkımızın derdini biliyoruz” diye seslenir. Tıpkı mağazaların bayram indirimi gibi: “Seçmen dostu kampanyalar başladı! Gel vatandaş, gel! Oyunu ver, geleceğini biz belirleyelim.”
Ama işin komik tarafı şu: O seçim gecesi kutlamalar bitip de sandıkların ışığı söndüğünde, vatandaş yeniden ambalajlanır ve “şimdilik işimiz bitti” etiketiyle rafa kaldırılır. Ta ki bir sonraki seçim sezonuna kadar…
Bonservis Metaforu
Bir yanda belediye başkanları, adeta futbolcular gibi transfer oluyor: “Bu sezon AKP’ye geçti, öbürü CHP’ye kaydı, üçüncüsü bağımsız takıma imza attı.”
Belediye başkanının partisi değişti mi, tıpkı yıldız futbolcunun takımdan ayrılması gibi konuşuluyor.
Transfer masasında da durum aynı mı? Gücü yeten, gücü yettiğini mi kapıyor? Bonservis bedeli olsa kim bilir kaç oy, kaç belediye bütçesi ederdi?
Diğer yanda sendikalar, dernekler, vakıflar… Hepsi seçim günü birer “taraftar kulübü” gibi hatırlanıyor. Oy bitti mi?
Tribünler dağılıyor, saha kapanıyor. Geriye yalnızca seçmenin yankısı kalıyor: “Ya biz?”
Tarihi Geçmiş Ürün Olmanın Hissi
Düşünsenize: Vatandaş, rafta bekleyen bir konserve gibi. Etiketi parlak, ambalajı süslü. Ama raf ömrü yalnızca sandık açılana kadar. Seçim günü açılıyor, tüketiliyor, ertesi sabah tarihi geçmiş ilan ediliyor.
Vatandaş da ister istemez düşünüyor: “Ben yalnızca seçim zamanı mı değerliyim? O zaman bana neden oy zamanında hatırlanan kullan-at ürün muamelesi yapılıyor?”
Taraftar Etkisi
Futbolda taraftar nasıl ateşliyse, siyasette de seçmen öyle. Ama fark şu: Taraftar, gönül verdiği futbolcunun takım değiştirmesine kızar; seçmen ise çoğu zaman “bize sormadan gitti” diye çaresiz kalır.
Transfer Sezonu Yok!
Futbolda yaz ve kış transfer dönemi olur. Siyasetteyse 365 gün açık pazar! İstediğin gün, istediğin kulübe imza at. Ne federasyon var ne de kural.
Bonservis + Menajer Etkisi
Futbolcunun menajeri varsa, siyasetçinin de “parti büyüğü” var. O görüşür, o anlaşır, o protokol imzalatır. Oyuncu sadece formayı değiştirir.
Saha İçi ve Saha Dışı
Saha içi: Belediye başkanları, milletvekilleri, delegeler, koltuk kovalıyor.
Saha dışı: Dernekler, vakıflar, sendikalar; hepsi seçim günü tribüne çağrılıyor, ertesi gün unutuluyor.
Siyasetin Lig Tablosu
AKP = Şampiyonluk adayı (her sezon kupaya oynuyor, hakemler genelde yanında).
CHP = Derbi rakibi (taraftarı çok, şansı var ama şampiyonluk için mucize lazım).
Küçük partiler = Sürpriz Anadolu takımları (arada büyükleri yeniyor, gündeme oturuyor ama uzun vadede küme düşmemek derdinde).
Son Düdük
Gerçek şu ki bu memlekette vatandaş çoğu zaman oy veren seyirci konumuna sıkışıyor. Tribünde tezahürat ediyor, maça girme şansı yok. Siyaset sahasında asıl bonservis, asıl değer aslında vatandaşa ait.
