Kulağı Olan Var mı?
Her gün, her an bir şeyler anlatıyoruz. İçimizi döküyoruz, düşüncemizi paylaşıyoruz, derdimizi söylüyoruz. Bazen markette sıra beklerken, bazen bir arkadaş ortamında ya da işyerinde kahve molasında. Ama bir şey eksik. Hatta çok temel bir şey: Dinleyen yok.
Evet, kulağı var ama duymuyor. Gözü var ama bakmıyor. Kalbi var ama anlamıyor.
Çünkü insanlar artık konuşanı değil, kafasındaki sesi dinliyor.
Hiç dikkat ettiniz mi? Birine bir meseleyi açarsınız, içinizi dökersiniz… Ama o, daha siz cümlenizi bitirmeden yaşını öne sürer: “Ben senden büyüğüm, çok gördüm geçirdim.”
Ya da şöyle bir cümle fırlatır: “Senin yerinde olsaydım…”
Yani aslında size değil, kendine konuşur.
Peki, siz hiç sordunuz mu kendinize: “Birini gerçekten dinledim mi?”
Cevap ne yazık ki çoğu zaman bir savunma cümlesi olur: “Ama o da beni dinlemiyor ki...”
İşte çarpıcı nokta burası. Herkesin dinlenme beklentisi var ama kimse dinlemeye gönüllü değil.
Bir de şu tür sahneleri düşünün:
“Sen ne düşünüyorsun?” diye size soruyorlar.
Cevap veriyorsunuz, fikrinizi ifade ediyorsunuz.
Ama hemen ardından, hiç yokmuşsunuz gibi kendi bildiklerini yapıyorlar.
Sizin fikriniz yalnızca merak nesnesi, saygı duyulacak bir değer değil. Çünkü onlar zaten kararlarını vermişler. Sizi sormak, sadece sosyal bir jest.
İletişim çağındayız, ama anlama devri sanki sona erdi.
Kelime bolluğu var, ama anlam kıtlığı yaşıyoruz.
Bir bakıyorsunuz markette çalışan, müşteriyle bağırarak konuşuyor.
Bir bakıyorsunuz iki arkadaş, bir tartışmada birbirini dinlemeyi bırakmış, sadece karşılıklı konuşma sırasını bekliyor.
Sonra ne deniyor?
“Ben seni anlamadım ki...”
“Zaten senin söylediklerin hep karmaşık.”
Aslında söylenmek istenen şey şu: “Seni anlamak için çaba göstermedim.”
Belki de mesele, gerçekten duymak istemememiz.
Çünkü birini dinlemek; sabır ister, zaman ister, belki de inandıklarımızı sorgulamayı göze almayı gerektirir.
Oysa çoğumuz kendimizi onaylatmak isteriz. Başkalarının fikrine değil, kendi haklılığımıza kulak kabartırız.
Peki, çözüm ne?
Belki de ilk adım şu soruyla başlar:
Bugün kaç kişiyi gerçekten dinledim?
Cevap bir kişiyse, ne mutlu.
Hiç yoksa bu yazı bir çağrı olsun:
Sesi duyulmak istenen çok insan var. Ama önce sen dinlemeye var mısın?
Çünkü bazen bir insanı değiştirmek, onu dinlemekle başlar.
Ve bazen bir toplumu onarmak, sadece “duymakla” mümkün olur.
