Alpyaren KARAMAN
Köşe Yazarı
Alpyaren KARAMAN
 

Gerçek Ülke Coğrafyası

Gerçek Ülke Coğrafyası Coğrafi araştırmalarda çağımızın en geçerli bilimsel yöntemi, doğrudan gözlem ve yerinde betimlemedir. Yani saha çalışması… Bize göre coğrafya bir seyahatnamedir, bir yolculuğun iz düşümüdür. Bu bakımdan Anadolu’yu kendi döneminde Evliya Çelebi kadar ayrıntılı ve canlı bir şekilde tanıyan bir başka kimse olmamıştır desek abartmış olmayız. Bugün bile onun Seyahatnâme’si büyük bir ilgi ve dikkatle okunmaktadır.  Özellikle yerel coğrafya, tarih ve toplumsal yapı konusunda eşsiz bir kaynak olarak ilgiyle okunmaktadır. Peki bu ilginin asıl sırrı nedir? O sır, memleketin bütün yönlerini, doğasını, halkını, çarşısını, dağı taşını, mevsimini, diliyle tadıyla doya doya seyretmiş olmasıdır. Gözlemlemiş, anlatmış, yaşatmıştır. Bir ülkenin coğrafyası, o ülkeyi hiç görmemiş birine bile onu gerçekten yaşatacak şekilde tanıtılabilmelidir. Bugün elimizde sayısız coğrafya kitabı bulunmaktadır. Ancak "Ateş ve Güneş", "Suriye Yollarında Mektuplar", "Medine", "Camiü’l-Aksa’da", "Güzel Sofar", "Şam" gibi eserler ya da “Frankfurt Seyahatnamesi”, “Anadolu Notları”, “Zeytindağı” gibi eserler; kuru bilgilerden çok daha fazlasını vermiştir bize. Bir memleketi sevdiren şey onun ruhunu, gündelik yaşamını, sesini ve kokusunu da anlatabilmektir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında doğu vilayetlerimize dair “Akşam, Tanin, Vakit” gibi gazetelerde yayımlanan gözlem ve inceleme notları, dönemin en ayrıntılı coğrafya kitaplarından bile çok daha kapsamlıydı. Günümüzde de benzer çalışmalar yapılmalı; yerel gazetelerde, dijital platformlarda, YouTube gezi içeriklerinde, hatta sosyal medya günlüklerinde dahi değerli gözlemler bulunmakta. Ancak bunlar yeterince değerlendirilmemekte ve akademik çevrelere taşınamamaktadır. Bu yüzden bütün Anadolu’yu; mahalle mahalle, dağ tepe demeden, yepyeni, özgün bir yaklaşımla bugünün gözüyle yeniden tanımak ve tanıtmak şarttır. Bu sadece bilimsel değil, aynı zamanda milli bir ihtiyaçtır. Sadece tanımak için değil, anlamak için de sahaya inmek gerekir. Aksi takdirde coğrafya, soyut sınıflandırmalara, kağıt üstündeki haritalara indirgenmiş olur. Tıpkı sosyoloji gibi, coğrafya da sadece tanımlar ve başlıklar altında incelenemez. Disiplinler arası düşünülmediği sürece, hakiki coğrafya bilgisine ulaşılamaz. Coğrafya; tarih, antropoloji, kültürel çalışmalar ve hatta edebiyatla birlikte okunmalıdır. Ancak bu şekilde, hâlâ ezberci ve sınıflayıcı bilim anlayışından kurtulabiliriz. Coğrafya hâlâ beşeri, iktisadi, tabii, askeri, siyasi gibi bölümlere ayrılarak öğretiliyor. Ama bu anlayış skolastik zihniyetinin devamıdır. Bugünün coğrafyası, sadece bölümlere ayrılmakla kalmamalı; bu alanlar arasında bağ kurmalı, insanı, tarihi ve çevreyi bir bütün olarak ele almalıdır. Türkiye gibi tarihi katmanları çok yoğun bir ülkede, tarihi coğrafya artık göz ardı edilemez. Bir kentin bugünkü yapısını anlamak için geçmişteki konumunu, göç hareketlerini, kültürel belleğini bilmek şarttır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında medreseler okullara dönüştürüldü; bu büyük bir ilerlemeydi. Medrese zihniyetiyle yapılan bilim anlayışı… Yani her şeyi kategorilere ayırıp soyut kavramlara boğmak geleneği, günümüzde hâlâ devam ediyor. Hâlâ “…İç Anadolu Bölgesi’nin iklimi şöyledir, ekonomisi budur…” gibi kalıplarla yetiniliyor. Oysa gerçek coğrafya, yerinde gözlem, halkla temas ve yaşantının kendisidir. 2025 yılının Türkiye’sinde artık bu anlayışı değiştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de hâlâ A’dan Z’ye, mahalle mahalle, kültürden tarıma, göçten altyapıya kadar her yönüyle bir coğrafya çalışması yapılmamış durumda. TÜİK verileri, TMMOB raporları, belediye envanterleri var. Ama bunlar soğuk veriler... Bir anlatıya dönüşmediği sürece, bir coğrafya bilinci yaratmaz. İlim bir bütündür; parçalanamaz. Ne yazık ki elimizdeki birçok eski coğrafya kitabı ya da tarih monografisi, tanımlar ve betimlemelerden öteye gidememiştir. Oysa bir ülkeyi anlatmak, onun havasını, yolunu, insanını, kokusunu anlatmakla mümkündür. Gerçek coğrafya, ancak bu şekilde hayat bulur. Bugün ülkemizde, modern imkanlara sahip olan birçok kişi, hâlâ kendi bölgesinin dışındaki yerleri yabancı gibi görmekte. Yerel bilgiye olan mesafe, hâlâ ciddi bir sorun. Bu yüzden yerel bilgi, milli bilinçle harmanlanmalı, doğudan batıya ya da şehirden köye bakış açıları kırılmalıdır. Bu mesele, milli tarihimiz kadar memleketin kaderiyle de doğrudan ilgilidir. Keşke mesele sadece bu kadarla kalsaydı. Bugün ellerinde birçok fırsat bulunan, resmi ya da gayri resmi yollarla milletimizin kaderiyle ilgilenen çoğunluk, maalesef, hâlâ bulundukları çevre dışındaki bölgeleri yabancı bir gözle görmekte, diğer bölgelerimizden biraz çekinme eğilimi göstermektedir. Sonuç olarak şunu açıkça söylemeliyiz: Türkiye’nin coğrafyasını en yeni, en çağdaş yöntemlerle; yerinde gözlemle, halkla temasla, tarihi hafızayla birlikte yazmak, artık sadece bilimsel değil milli bir görevdir.  
Ekleme Tarihi: 25 Nisan 2025 -Cuma

Gerçek Ülke Coğrafyası

Gerçek Ülke Coğrafyası

Coğrafi araştırmalarda çağımızın en geçerli bilimsel yöntemi, doğrudan gözlem ve yerinde betimlemedir. Yani saha çalışması… Bize göre coğrafya bir seyahatnamedir, bir yolculuğun iz düşümüdür. Bu bakımdan Anadolu’yu kendi döneminde Evliya Çelebi kadar ayrıntılı ve canlı bir şekilde tanıyan bir başka kimse olmamıştır desek abartmış olmayız. Bugün bile onun Seyahatnâme’si büyük bir ilgi ve dikkatle okunmaktadır.  Özellikle yerel coğrafya, tarih ve toplumsal yapı konusunda eşsiz bir kaynak olarak ilgiyle okunmaktadır. Peki bu ilginin asıl sırrı nedir? O sır, memleketin bütün yönlerini, doğasını, halkını, çarşısını, dağı taşını, mevsimini, diliyle tadıyla doya doya seyretmiş olmasıdır. Gözlemlemiş, anlatmış, yaşatmıştır.

Bir ülkenin coğrafyası, o ülkeyi hiç görmemiş birine bile onu gerçekten yaşatacak şekilde tanıtılabilmelidir. Bugün elimizde sayısız coğrafya kitabı bulunmaktadır. Ancak "Ateş ve Güneş", "Suriye Yollarında Mektuplar", "Medine", "Camiü’l-Aksa’da", "Güzel Sofar", "Şam" gibi eserler ya da “Frankfurt Seyahatnamesi”, “Anadolu Notları”, “Zeytindağı” gibi eserler; kuru bilgilerden çok daha fazlasını vermiştir bize. Bir memleketi sevdiren şey onun ruhunu, gündelik yaşamını, sesini ve kokusunu da anlatabilmektir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında doğu vilayetlerimize dair “Akşam, Tanin, Vakit” gibi gazetelerde yayımlanan gözlem ve inceleme notları, dönemin en ayrıntılı coğrafya kitaplarından bile çok daha kapsamlıydı. Günümüzde de benzer çalışmalar yapılmalı; yerel gazetelerde, dijital platformlarda, YouTube gezi içeriklerinde, hatta sosyal medya günlüklerinde dahi değerli gözlemler bulunmakta. Ancak bunlar yeterince değerlendirilmemekte ve akademik çevrelere taşınamamaktadır.

Bu yüzden bütün Anadolu’yu; mahalle mahalle, dağ tepe demeden, yepyeni, özgün bir yaklaşımla bugünün gözüyle yeniden tanımak ve tanıtmak şarttır. Bu sadece bilimsel değil, aynı zamanda milli bir ihtiyaçtır. Sadece tanımak için değil, anlamak için de sahaya inmek gerekir. Aksi takdirde coğrafya, soyut sınıflandırmalara, kağıt üstündeki haritalara indirgenmiş olur.

Tıpkı sosyoloji gibi, coğrafya da sadece tanımlar ve başlıklar altında incelenemez. Disiplinler arası düşünülmediği sürece, hakiki coğrafya bilgisine ulaşılamaz. Coğrafya; tarih, antropoloji, kültürel çalışmalar ve hatta edebiyatla birlikte okunmalıdır. Ancak bu şekilde, hâlâ ezberci ve sınıflayıcı bilim anlayışından kurtulabiliriz.

Coğrafya hâlâ beşeri, iktisadi, tabii, askeri, siyasi gibi bölümlere ayrılarak öğretiliyor. Ama bu anlayış skolastik zihniyetinin devamıdır. Bugünün coğrafyası, sadece bölümlere ayrılmakla kalmamalı; bu alanlar arasında bağ kurmalı, insanı, tarihi ve çevreyi bir bütün olarak ele almalıdır.

Türkiye gibi tarihi katmanları çok yoğun bir ülkede, tarihi coğrafya artık göz ardı edilemez. Bir kentin bugünkü yapısını anlamak için geçmişteki konumunu, göç hareketlerini, kültürel belleğini bilmek şarttır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında medreseler okullara dönüştürüldü; bu büyük bir ilerlemeydi. Medrese zihniyetiyle yapılan bilim anlayışı… Yani her şeyi kategorilere ayırıp soyut kavramlara boğmak geleneği, günümüzde hâlâ devam ediyor. Hâlâ “…İç Anadolu Bölgesi’nin iklimi şöyledir, ekonomisi budur…” gibi kalıplarla yetiniliyor. Oysa gerçek coğrafya, yerinde gözlem, halkla temas ve yaşantının kendisidir.

2025 yılının Türkiye’sinde artık bu anlayışı değiştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de hâlâ A’dan Z’ye, mahalle mahalle, kültürden tarıma, göçten altyapıya kadar her yönüyle bir coğrafya çalışması yapılmamış durumda. TÜİK verileri, TMMOB raporları, belediye envanterleri var. Ama bunlar soğuk veriler... Bir anlatıya dönüşmediği sürece, bir coğrafya bilinci yaratmaz. İlim bir bütündür; parçalanamaz.

Ne yazık ki elimizdeki birçok eski coğrafya kitabı ya da tarih monografisi, tanımlar ve betimlemelerden öteye gidememiştir. Oysa bir ülkeyi anlatmak, onun havasını, yolunu, insanını, kokusunu anlatmakla mümkündür. Gerçek coğrafya, ancak bu şekilde hayat bulur.

Bugün ülkemizde, modern imkanlara sahip olan birçok kişi, hâlâ kendi bölgesinin dışındaki yerleri yabancı gibi görmekte. Yerel bilgiye olan mesafe, hâlâ ciddi bir sorun. Bu yüzden yerel bilgi, milli bilinçle harmanlanmalı, doğudan batıya ya da şehirden köye bakış açıları kırılmalıdır.

Bu mesele, milli tarihimiz kadar memleketin kaderiyle de doğrudan ilgilidir. Keşke mesele sadece bu kadarla kalsaydı. Bugün ellerinde birçok fırsat bulunan, resmi ya da gayri resmi yollarla milletimizin kaderiyle ilgilenen çoğunluk, maalesef, hâlâ bulundukları çevre dışındaki bölgeleri yabancı bir gözle görmekte, diğer bölgelerimizden biraz çekinme eğilimi göstermektedir.

Sonuç olarak şunu açıkça söylemeliyiz: Türkiye’nin coğrafyasını en yeni, en çağdaş yöntemlerle; yerinde gözlemle, halkla temasla, tarihi hafızayla birlikte yazmak, artık sadece bilimsel değil milli bir görevdir.

 


Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Lerzan Özgenç
(22.04.2025 17:54 - #2032)
Aydınlatıcı mükemmel bir bilgi genç yazarımızı tebrik ediyorum kolay gelsin iyi çalışmalar diliyorum sevgilerimle saygılar selamlar..
Alpyaren KARAMAN Yüreklendirici sözleriniz için çok teşekkür ederim. Varlığınız ve desteğiniz bizler için kıymetli. Selam ve saygılar
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/