Bir Damlalık Saygı
Silifke gibi yazın sıcağıyla kavrulan, kışın da zaman zaman soğukla titreten bir şehirde yaşıyorsanız, su depoları ve iklimlendirme sistemleri sıradan birer teknik detay değil, doğrudan yaşam kalitenizi belirleyen faktörlere dönüşür. Ancak bu sistemlerin kullanımı, ne yazık ki sadece teknikle sınırlı kalmaz; sosyal duyarlılık, komşuluk ilişkileri ve hatta yer yer hukukî tartışmaların konusu olur.
Herkesin bir hassasiyeti vardır. Kimi bir damla sudan bile rahatsızlık duyar. Kimi ise aynı damlayı görmezden gelir. Bu farklılık, sadece bireysel değil, toplumsal bilinç düzeyimizin de bir yansımasıdır. Duyarlılığı yüksek olan bireyler ister apartman yöneticisi ister bir esnaf isterse sade bir vatandaş olsun yaşadığı çevreye katkıda bulunmak için çaba sarf eder. Ancak bu kişiler çoğu zaman yalnız kalır.
Kendi yaşadığım bir örnekle anlatayım. Beş katlı bir apartmanın en üst katında oturuyorum. Taşındığımız ilk günlerde “soba kullanamazsınız,” dendi. “Hangi hakla evin içindeki ısıtma aracına karışıyorsunuz?” Yanıt hazırdı: Apartman yönetmeliğimiz kanundur! Oysa ilgili mercilere sorduğumda, kimsenin evin içindeki iklimlendirme tercihine müdahale edemeyeceğini öğrendim. Gerçekçi düşündüm; soba taşımak, özellikle üst katlarda hem zahmetli hem de maliyetliydi. Bu yüzden tartışmadan uzak, pratik bir çözüm olan klimaya geçmeye karar verdik.
Ancak mesele burada bitmedi. Klima montajında bile “el alem ne der” kaygısıyla hareket etmek zorunda kaldık. Bizden önce takılanlara bakarak pencere kenarına borusu kısa olarak yerleştirdik. Oysa normal şartlarda dam daha mantıklıdır. Ayrıca ustanın işine ve çevreye de karışamazsınız ki! El alem önemli değil mi?
Birkaç yıl önce karşı apartmandan biri, bizim apartmandaki herkese klimadan damlayan su borularından rahatsız olmuş. Bizim için borunun uzatılması gerektiğini söylemiş. Hemen uzattık. Bize söyleseydi yine yapardık. Çünkü başkalarını rahatsız etmeye hakkımız olmadığını biliyoruz. Ama herkes bu duyarlılığı gösteriyor mu? Ne yazık ki hayır. Başta şikayetçi olanlar! Ardından çevremizdekilerden görüyoruz duyarlılıklarını!
Silifke sokaklarında yürürken başınıza su damlaması ihtimali oldukça yüksektir. Bu sadece bir rahatsızlık değil, ciddi bir sağlık ve güvenlik sorunu. Kaygan zeminler, artan düşme riskleri ve başınıza ardı ardına düşen su damlalarının verdiği fiziksel rahatsızlık… Ne yazık ki birçok ev sahibi ya da esnaf bu durumu görmezden geliyor. Ancak bir gün aynı şey onların başına geldiğinde “ortamı ayağa kaldırmaktan” da çekinmiyorlar.
Yine bir yıl önce, damdaki su deposunun arızalandığı bir durum yaşadım. Hemen "sizin deponuz akıtıyor" dendi. Oysa kontrol ettiğimde iki ayrı deponun altı delinmişti. Gelen usta da ilk başta fark edememişti. Neyse ki yöneticiye haber verince sorun çözüldü. Üst katta oturuyor olmamız sebebiyle böyle sorunlarla sık karşılaşıyoruz. Oysa damın su alması, önce bizim daireyi etkiliyor. Buna rağmen suçu ilk üst kat sakinlerine atmak alışkanlık olmuş gibi.
Karşı apartmanda da benzer bir durum yaşandı. Su deposu bozuldu, bir ay geçti ses yok. Defalarca uyarmayı düşündüm, çünkü su sızarsa hem binaya hem insan sağlığına zarar verir. Ancak kimse ilgilenmedi. Zile bastığınızda kapı açılmaz, göz göze gelinir ama kimse sorumluluk almaz. Ta ki biri dışarda denk gelir de birebir konuşulursa çözüm bulunur.
Görünen o ki mesele sadece teknolojik değil, kültüreldir. Usta gelmez, sıra beklenir, motor yok denir, malzeme bulunmaz… Tüm bunlar anlaşılabilir. Ancak başkalarının duyarlılığını talep eden birinin kendisi duyarsızsa, burada bir çelişki vardır.
Sonuç olarak ister klima olsun ister su deposu, bu teknolojilerin sadece kendi rahatımız için değil, birlikte yaşadığımız çevre için de doğru kullanılması gerekir. Suyun akışı, bazen ilişkileri bile bozabilir. Ama çözüm, sistemlerde değil, niyetlerde saklıdır.
