Başarıyı Kim Ölçüyor?
Okullar yaz tatili için kapılarını kapatırken, öğrenciler karnelerini almanın heyecanıyla sınıflarını boşaltıyor. Ancak bu yıl, her çocuğun defterinde sadece sayılar değil, bazı suskunluklar da yazılı. Kimi sayılar gerçeği söyler, kimisi sadece susar.
Not dediğimiz şey öğrencinin bilgisine mi, kişiliğine mi, yoksa sadece göz ucuyla edinilmiş bir izlenime mi veriliyor? Elbette her öğretmenin vicdan terazisi farklıdır. Kimi sadece doğru cevaba odaklanır, kimi öğrencinin derse katılımına, bir başkası okul etkinliklerindeki rolüne, bir diğeri ise cevaptaki küçük bir heceye takılır. Ancak değerlendirme bu kadar parçalı ve yüzeysel olmamalıdır. Unutmamak gerekir ki, bir çocuğun kaderi bazen bir kırık puanın gölgesinde yazılır.
Belki de sınıfın köşesinde sessizce oturan bir öğrenci, geleceğin doktoru, mühendisi, bilim adamıdır. Belki bir başka öğrenci ileride bir matematik öğretmeni olacak ama sözlüde yeterince konuşmadı diye ya da “bu dönem pek aktif değildi” denilerek verilen bir düşük puan, onun teşekkür ya da takdir alma ihtimalini elinden alır. Bu da yalnızca bir belge değil; bazen bir çocuğun kendi gözündeki kıymetini de silikleştirir.
Kimi çocuk, o belgenin ucundan tutarak hayal kurar, kimisi o belge verilmedi diye hayalinden vazgeçer. Dersle kurduğu bağ zedelenir, öğretmeniyle araya görünmeyen bir duvar örülür. Sadece bir not değildir düşen; çabanın karşılık görmediği duygusu da içten içe çocukluk iklimine siner.
Eğitim yalnızca bilgi aktarmak değildir; adalet duygusu aşılamak da bu işin bir parçasıdır. Not, öğrencinin geleceğine dair bir pusuladır. Bu pusula, eğrilirse çocuk yanlış yöne yürür. Bazen bir öğrencinin defteri eksik olabilir ama yüreği doludur. Bunu görebilen gözler, gerçek eğiticilerdir.
Velilere düşen görev, yalnızca notlara odaklanmak değil; çocuğun gözlerindeki ışığı, yıl boyunca gösterdiği çabayı ve yaşadığı gelişimi fark etmektir. Kimi gelişmeler karnelere yazmaz, ama karaktere kazınır.
Türkiye’de başarı, sadece kâğıt üzerindeki rakamlarla ölçülmüyor. Ama yine de insan, emeğinin ucunda bir tebessüm görmek ister. Bir takdir belgesi değil belki, ama bir “fark edildim” duygusuna her öğrencinin hakkı vardır.
Tüm bu duygular arasında, akıllarda tek bir dilek kalır: Belki bir gün başarıyı sadece sayılarla değil; sabırla, gayretle ve vicdanla ölçen bir sistem hayal etmeye cesaret ederiz. O zaman her çocuk hak ettiği değeri de bulabilir. Ne eksik ne fazla!

