KAZANCI BEDİH’İ TAKDİMİMDİR
Kayseri’deki ilk dönemim. Galiba 2000 yılı… Şehrimizde “Urfa Aney” isimli iddialı bir kebapçı açılıyor. Hemşehrileri şair-yazar Mehmet Atilla Maraş’ın “Aney” isimli şiirinden ilham alınarak adı konulan firmanın kurucuları arasında çok sevdiğim Şanlıurfalı dostum Murat Durmuş da var. Açılış, yemek derken bu kaliteli mekânın müdavimi oluyoruz.
“İkinci Bahar” Farkı
Ben de o sıralar serbest gazetecilik yapıyor, üç dört şirket ile kuruluşun basın ve halkla ilişkilerini yürütüyorum. Serde gazetecilik var ya, bu mekâna da “kebap karşılığı” bazı basın bültenleri hazırlıyorum. Bu bültenlerin en ilgi çekeni ve Türkiye çapında gazetelerde, televizyonlarda yer alanı ise o sırada ulusal bir televizyon kanalında yer alan “İkinci Bahar” dizisiyle ilişkilendirdiğim haber oluyor.
Türkan Şoray ve Şener Şen’in başrolünü paylaştıkları bu diziyi evde ailecek izlerken özellikle kebap ve salata sahnelerinde iştahımızın açıldığını ve diziden sonra kendimizi en yakın kebapçıda bulduğumuzu fark ediyorum. Urfa Aney’in sahipleri ve diğer bazı kebapçılarla yaptığım görüşmeler bu tezimi doğrulayınca hemen çok ses getiren “İkinci Bahar Kebapçılara Yaradı” başlıklı haberi patlatıyorum.

Derviş Ruhlu Sanatçı
Derken mekânın sahipleri reklam ve tanıtım amacıyla, hayranı olduğum usta sanatçı “Kazancı Bedih”i Urfa’dan getireceklerini müjdeliyorlar. Konserin sunuculuğunu ben üstleniyorum. Spor Salonunda tam iddialı cümlelerle üstadı takdim etmeye çalışırken derviş ruhlu, mütevazı büyüğümüzün usulca gelip arkamdaki sandalyeye oturduğunu hayretle fark ediyorum.
Ustanın arkasında ise rahmetli sanatçı Abdullah Uyanık yönetiminde çok kaliteli bir sıra gecesi ekibi yer alıyor. Muhtemelen “Urfa Divanı” gibi bir açılış müziğinin ardından ülkemizin en büyük gazelhanlarından olan yanık sesli Bedih Yoluk Usta elini kulağına atıp çok sevdiğim, derin anlamı olan o gazeli okumaya başlıyor:

Tükendi nakdi ömrüm dilde sermayem bir ah kaldı
Tevessül dilber-i yâre benim arzum nigâh kaldı
Derunu derdimi Lokman’a gösterdim dedi “eyvah!”
Bu derdin def'ine çare hakiki bir ilâh kaldı
Kara günlerde mi halkeylemiş bilmem beni Mevlam?
Tutuldu şemsü kamer günlerim pek simsiyah kaldı
Perişan halıma hiç kimselerden olmadı imdad
Benim arzetmediğim şah, vezir, padişah mı kaldı?
Ciğerden söylenen bu gazel salondaki herkesin ciğerlerini delip yüreklerini dağlıyor. Urfalıların niye her sabah bilmem kaç ton ciğer tükettiklerini şimdi daha iyi anlıyorum. Bu kadar yanık havaya ciğer mi dayanır dostlar?
Üstadın bu gazelinden sonra Sıra Gecesi ekibi, Urfa’nın o muhteşem türkülerini sırayla seslendirmeye başlayınca hepimiz Fuzulî’nin deyimiyle “sermest” olup kendimizden geçiyor, dünyayı idrak edemez hale geliyoruz.

Garip Geldi, Garip Gitti
Mesleği kazancılık olan ve garip gelip garip yaşayan bu sanatçımızın ölümü de garip oluyor. 19 Ocak 2004 tarihinde Balıklıgöl yakınındaki evlerinde sobadan sızan karbonmonoksit gazından zehirlenerek dünya sürgününü tamamlayıp aslî vatanına göç ediyor.
Şimdilerde Kazancı Bedih’in o özgün, o muhteşem sesini her duyduğumda kendimi Kayseri Spor Salonunda sahnenin hemen yanında onu hayran hayran izlerken hayal ediyorum.
