Rıfat YÖRÜK
Köşe Yazarı
Rıfat YÖRÜK
 

GALATASARAY SEVDAM BABAMDAN…

GALATASARAY SEVDAM BABAMDAN…                   Bugünlerde bir Galatasaray fırtınası esiyor ya… İşte o sarı kırmızı fırtına benim çocukluktan beri bitmeyen sevdam… Çünkü o babamın da tutkusu… Babadan oğula ve torunlara geçen bir yadigâr...                 4 Mart 2009 tarihinde vefat eden “havacı” babam Yılmaz Yörük, dostu, ağabeyi sandviççi Hasan Erkan amcayla birlikte Galatasaray’ın İzmir Alsancak Stadyumundaki tüm maçlarına gider ve beni de mutlaka yanında götürürdü. O yıllar, İzmir’deki Galatasaraylılar için oldukça şanslı bir dönemdi. Zira İzmir’den beş takım birden o zamanın Süper Ligi olan birinci kümedeydi: Göztepe, Altay, Karşıyaka, İzmirspor ve Altınordu. Kısacası Cimbom’u her sezon beş kere izleme şansına sahiptik.                 Metin Oktay, Turgay Şeren                 Galatasaray’ın çok sevilen futbolcularından Turgay Şeren jübile yaptığında 8 (1967), Metin Oktay jübile yaptığında ise (1969) 10 yaşımdaydım. Yani onları seyrettim. Üstelik sahaya kısa mesafede olan Alsancak tribünlerinden yakından, çok yakından…                 Babamın beni maçlara ilk götürmeye başladığında 6-7 yaşlarımda olduğumu düşünüyorum. Çünkü stada giriş ve çıkışlarda “ezilmeyeyim” diye beni mutlaka omuzlarına alırdı. Bir evlât olarak babanın sırtına çıkıp güven içinde manzarayı yukardan seyretmenin ne güzel bir duygu olduğunu yaşayanlar bilir. O maçlarda yakınlarımızda bir kavga veya tartışma çıktığında da Hasan Amca ile babam telâşlanır, hemen beni korumaya alırlardı.                 O zaman takımlar maça ayrı ayrı ve koşarak çıkarlardı. Takım kaptanı sahanın ortasına gelince elinde tuttuğu topu olanca gücüyle havaya diker, taraftarlar ise bu sahne karşısında mest olup havaya yükselişini ve yere inişini izlerlerdi. Hatta çocukluğumuzda bu konuda rakip taraftarları kızdırıcı tekerlemeler bile vardı;                 Metin çıktı sahaya                 Topu dikti havaya                 Bunu gören Beşiktaş                 Korktu kaçtı helâya…                   Rahmetli Metin Oktay’ı yıllar sonra kendi işyerinin önünde yeniden görmüştüm. Birinci Kordon’daki işyerime giderken önünden geçtiğim Gümrük’teki Kardıçalı iş hanında “Taç Pub” isimli bir mekân açmıştı.                                 İkinci takımım Göztepe                 İzmir’den tuttuğum takım ise Göztepe’ydi. Gerek renktaşımız olması, gerekse kulübün mütevazı stadyumu ile kulüp binasının ortaokul, lise yıllarımda oturduğumuz semte çok yakın olması sebebiyle…                 Ben de babamdan örnek alarak ilk evlâdım Fazıl Yılmaz’ı İzmir Atatürk Stadyumundaki Galatasaray maçlarına götürmeye başladım. Yanımızda da genellikle kadîm dostum yüksek ziraat mühendisi Osman Koçak ile oğulları olurdu. Ancak belli bir süre sonra maçtan sıkılan Fazıl yere çömelip sahaya arkasını döner, kendince oyunlar kurardı.                 İzmir dönemimde Galatasaray’ın Denizli, Manisa gibi yakın şehirlerdeki deplâsman maçlarına da zaman zaman giderdim. Diğer dört evlâdımdan Salih ile Yusuf’u da bir iki kez maça götürdüğümü hatırlıyorum. Galiba ikinci evlâdım Zeynep’i hiç götüremedim. İstanbul’da yaşarken kızım Elif de Galatasaray’ın cezası sebebiyle sadece kadın ve çocuk taraftarlara açık olan Kasımpaşa maçına arkadaşlarıyla birlikte gitmişti. Ancak çok kötü bir gününde olan Cimbom kendi sahasında tam dört yiyince gol sevinci bile yaşayamadan kös kös evlerine dönmüşlerdi.   Ah Ribery ahhh!                 Ankara dönemimizde Fransız vatandaşı Ribery fırtına gibi gelip 5-1’lik maçta Fener’e bir gol attığında da üçüzlerden Yusuf ile Salih’e arkasında onun adı yazılan formalardan almıştım. Ancak sezon sonunda yöneticilerimiz Ribery’i elden kaçırınca bizimkilerin forması arkadaşları tarafından alay konusu olmuştu.                 Yine Ankara Etlik Kasalar’da otururken Galatasaray şampiyon olduğunda üçüzler ile beraber arabamızla konvoya katılmıştık. Ancak Ulus civarında iken sağ ön tarafta elindeki bayrağı sallayan Salih onu birisine kaptırmasıyla üzülmüş, biraz ileride yere düşmüş büyük bir bayrak bularak yeniden sevinmesini sağlamıştık.                 Velhasıl Galatasaray sevdam rahmetli babam ile başladı. Bu yüzden çocukluğumda, gençliğimde akrabalarımdan, dostlarımdan tuttuğum takımı hediye, para gibi rüşvetler karşılığında değiştirmemi isteyenler çıktığında cevabım hep aynı olurdu: Babamın hatırasıdır. Değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez! Sözün kısası dostlar; gurur duyduğum Galatasaraylılığım baba yadigârıdır, biline!                 Şereftir seni sevmek Senle ağlayıp gülmek Galatasaray sevgisi Sürecek sonsuza dek   Yetmiyor ki statlar Kalbimiz senle çarpar Lâyıksın bu sevgiye Şanlı Galatasaray   Nasıl ki bu milletin Tacıdır yıldızla ay Yüksel ta arşa kadar Şanlı Galatasaray  
Ekleme Tarihi: 15 Haziran 2023 - Perşembe

GALATASARAY SEVDAM BABAMDAN…

GALATASARAY SEVDAM BABAMDAN…

 

                Bugünlerde bir Galatasaray fırtınası esiyor ya… İşte o sarı kırmızı fırtına benim çocukluktan beri bitmeyen sevdam… Çünkü o babamın da tutkusu… Babadan oğula ve torunlara geçen bir yadigâr...

                4 Mart 2009 tarihinde vefat eden “havacı” babam Yılmaz Yörük, dostu, ağabeyi sandviççi Hasan Erkan amcayla birlikte Galatasaray’ın İzmir Alsancak Stadyumundaki tüm maçlarına gider ve beni de mutlaka yanında götürürdü. O yıllar, İzmir’deki Galatasaraylılar için oldukça şanslı bir dönemdi. Zira İzmir’den beş takım birden o zamanın Süper Ligi olan birinci kümedeydi: Göztepe, Altay, Karşıyaka, İzmirspor ve Altınordu. Kısacası Cimbom’u her sezon beş kere izleme şansına sahiptik.

                Metin Oktay, Turgay Şeren

                Galatasaray’ın çok sevilen futbolcularından Turgay Şeren jübile yaptığında 8 (1967), Metin Oktay jübile yaptığında ise (1969) 10 yaşımdaydım. Yani onları seyrettim. Üstelik sahaya kısa mesafede olan Alsancak tribünlerinden yakından, çok yakından…

                Babamın beni maçlara ilk götürmeye başladığında 6-7 yaşlarımda olduğumu düşünüyorum. Çünkü stada giriş ve çıkışlarda “ezilmeyeyim” diye beni mutlaka omuzlarına alırdı. Bir evlât olarak babanın sırtına çıkıp güven içinde manzarayı yukardan seyretmenin ne güzel bir duygu olduğunu yaşayanlar bilir. O maçlarda yakınlarımızda bir kavga veya tartışma çıktığında da Hasan Amca ile babam telâşlanır, hemen beni korumaya alırlardı.

                O zaman takımlar maça ayrı ayrı ve koşarak çıkarlardı. Takım kaptanı sahanın ortasına gelince elinde tuttuğu topu olanca gücüyle havaya diker, taraftarlar ise bu sahne karşısında mest olup havaya yükselişini ve yere inişini izlerlerdi. Hatta çocukluğumuzda bu konuda rakip taraftarları kızdırıcı tekerlemeler bile vardı;

                Metin çıktı sahaya

                Topu dikti havaya

                Bunu gören Beşiktaş

                Korktu kaçtı helâya…

 

                Rahmetli Metin Oktay’ı yıllar sonra kendi işyerinin önünde yeniden görmüştüm. Birinci Kordon’daki işyerime giderken önünden geçtiğim Gümrük’teki Kardıçalı iş hanında “Taç Pub” isimli bir mekân açmıştı.

               

                İkinci takımım Göztepe

                İzmir’den tuttuğum takım ise Göztepe’ydi. Gerek renktaşımız olması, gerekse kulübün mütevazı stadyumu ile kulüp binasının ortaokul, lise yıllarımda oturduğumuz semte çok yakın olması sebebiyle…

                Ben de babamdan örnek alarak ilk evlâdım Fazıl Yılmaz’ı İzmir Atatürk Stadyumundaki Galatasaray maçlarına götürmeye başladım. Yanımızda da genellikle kadîm dostum yüksek ziraat mühendisi Osman Koçak ile oğulları olurdu. Ancak belli bir süre sonra maçtan sıkılan Fazıl yere çömelip sahaya arkasını döner, kendince oyunlar kurardı.

                İzmir dönemimde Galatasaray’ın Denizli, Manisa gibi yakın şehirlerdeki deplâsman maçlarına da zaman zaman giderdim.

Diğer dört evlâdımdan Salih ile Yusuf’u da bir iki kez maça götürdüğümü hatırlıyorum. Galiba ikinci evlâdım Zeynep’i hiç götüremedim. İstanbul’da yaşarken kızım Elif de Galatasaray’ın cezası sebebiyle sadece kadın ve çocuk taraftarlara açık olan Kasımpaşa maçına arkadaşlarıyla birlikte gitmişti. Ancak çok kötü bir gününde olan Cimbom kendi sahasında tam dört yiyince gol sevinci bile yaşayamadan kös kös evlerine dönmüşlerdi.

 

Ah Ribery ahhh!

                Ankara dönemimizde Fransız vatandaşı Ribery fırtına gibi gelip 5-1’lik maçta Fener’e bir gol attığında da üçüzlerden Yusuf ile Salih’e arkasında onun adı yazılan formalardan almıştım. Ancak sezon sonunda yöneticilerimiz Ribery’i elden kaçırınca bizimkilerin forması arkadaşları tarafından alay konusu olmuştu.

                Yine Ankara Etlik Kasalar’da otururken Galatasaray şampiyon olduğunda üçüzler ile beraber arabamızla konvoya katılmıştık. Ancak Ulus civarında iken sağ ön tarafta elindeki bayrağı sallayan Salih onu birisine kaptırmasıyla üzülmüş, biraz ileride yere düşmüş büyük bir bayrak bularak yeniden sevinmesini sağlamıştık.

                Velhasıl Galatasaray sevdam rahmetli babam ile başladı. Bu yüzden çocukluğumda, gençliğimde akrabalarımdan, dostlarımdan tuttuğum takımı hediye, para gibi rüşvetler karşılığında değiştirmemi isteyenler çıktığında cevabım hep aynı olurdu: Babamın hatırasıdır. Değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez!

Sözün kısası dostlar; gurur duyduğum Galatasaraylılığım baba yadigârıdır, biline!

               

Şereftir seni sevmek

Senle ağlayıp gülmek

Galatasaray sevgisi

Sürecek sonsuza dek

 

Yetmiyor ki statlar

Kalbimiz senle çarpar

Lâyıksın bu sevgiye

Şanlı Galatasaray

 

Nasıl ki bu milletin

Tacıdır yıldızla ay

Yüksel ta arşa kadar

Şanlı Galatasaray

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3