DİYARBAKIR ETRAFINDA BAĞLAR VAR (2)
Diyarbakır’da üçüncü günümüz… Geri dönüş yolculuğu bu gece başlayacak. Kaldığımız misafirhanedeki görevlilere teşekkür edip öğleye doğru ayrılıyoruz. İlk hedefimiz İçkale’deki Arkeoloji Müzesi ve Hazreti Süleyman Camii. Dağkapı’da belediye otobüsünden indikten sonra yürüyerek bu bölgeye doğru ilerliyoruz. Müzeye girer girmez karşılaştığımız Artuklulardan kalma Aslanlı Çeşme duygusal anlar yaşamama sebep oluyor. Zira çocukluğumuzda babam buraya getirdiğinde kardeşlerim ile koşarak bu ilginç çeşmeden su içmeye, ellerimizi yıkamaya çalışırdık. Tekrar su içiyorum ama bu defa burnumun direği sızlayarak…
Muhtemelen yakınlardaki bir bahçeden kaçıp gelen sevimli sıpayı sevdikten sonra müze turumuza başlıyoruz. Biraz gezdikten sonra arkeolog eşimi tarihi eserlerle baş başa bırakıp cuma namazı için hemen yan taraftaki Hazreti Süleyman Camiine geçiyorum. Yüzlerce yıl önce Karacadağ’dan getirilen ve şifalı olduğuna inanılan Hamravat suyundan içip abdest aldıktan sonra bu tarihi camiye giriyorum.

55 Yıl Sonra Öğretmenimizle Buluşma
Müze gezimizi tamamlayınca yandaki parka geçip Şair Sırrı Hanım İlkokulundan vefalı arkadaşım, güzel insan Reşit Karabulut ile buluşuyoruz. Biraz sonra diğer okul arkadaşımız Fikret Günalp aracıyla bizi alıp okulumuzdaki öğretmenlerimizden Şükran Em’in Dicle Üniversitesi yakınlarındaki evine götürüyor.
55 yıl sonra gerçekleşen bu tarihi buluşmada öğretmenimizi gayet dinç ve neşeli buluyorum. Ellerini öpüp nostaljik bir sohbete başlıyoruz. Bu vesileyle benim öğretmenim olan ve genç yaşta vefat eden Meliha Eser’i de rahmetle anıyoruz. Tatlı muhabbetin ardından hatıra fotoğrafları çekilerek öğretmenimizle vedalaşıyoruz.
75’le Tanışma
Üç gün boyunca hep tarihi Suriçi bölgesini gezmiştik. Sağ olsun Fikret arkadaşımız bizi bu defa Diyarbakır’ın modern yüzüyle, gelişmiş semtleriyle tanıştırıyor. Kayapınar’da özellikle 75 metre genişliğindeki caddesinden ismini alan yüksek binalarla dolu 75 semtinde gezdirip kalabalık bir mekânda Diyarbakır lezzetleriyle buluşturuyor.
Yemekten sonra isteğimiz üzerine bizi Dağkapı’ya bırakan ilkokul arkadaşlarımıza teşekkür ederek ayrılıyor ve bir türlü doyamadığımız Ulu Cami civarını gezmeyi sürdürüyoruz. Her akşam olduğu gibi bankalar ve dükkânların kapanmaya başlamasıyla beraber Gazi Caddesi yine seyyar satıcıların kontrolüne geçiyor. Ara sokaklardan çıkartılan sebze, meyve tezgâhları ile ciğer, kebap şırdan satanların arabaları herhangi bir kargaşa olmadan her zamanki yerlerine yerleştiriliyor. Siirt’in meşhur Zivzik narı ile Çermik kavunu da en çok satılan ürünler arasında. Nebi Camii önündeki ayakkabı boyacılarına ayrılan bölüm de seyyar çay ocaklarının kontrolüne geçmiş durumda.

Türkü Dolu Geceler
Gece müşterilerinin gelmesiyle bölgede sosyal hayat daha da canlanıyor ve kafelerde gece yarılarına kadar Diyarbakır türküleri seslendiriliyor.
Türkü seslerini duyar duymaz kendimizi Kültürevine atıyoruz. Zira dün akşam dinlediğimiz türkülerin tadı hâlâ yüreğimizde, gönlümüzde… Şekerliklerin bile kasetlerden yapıldığı bu güzel mekânda hareketli Diyarbakır türküleriyle coşup halay çeken üniversiteli genç kızların arasına mendil satan Suriyeli küçük kız da karışınca ortaya tam bir Mezopotamya mozaiği çıkıveriyor. Türk, Kürt ve Arabı aynı halayda buluşturan sevgi ve kardeşlik duygusu bir anda hepimizi sarıyor.
Ancak sosyal canlılık bütün hızıyla sürerken şehrin üzerinde gece gece uçan askeri helikopterler ise bu barış ve huzur ortamına gölge düşürüyor, insanları yeniden geriyor. “Gece uçuşlarının yapılması şart ise şehirden uzak bir yerde olamaz mı?” sorusu hepimizin aklına takılıveriyor. Yol boyunca sadece Diyarbakır girişinde gördüğümüz zigzaglı kontrol noktası da dikkat çekici.

“Xatire Te” (Hoşça Kal) Diyarbakır
Gezimizi tamamlayıp saat 22’de kalkacak otobüsümüze yetişmek için gittiğimiz otogarda bir simitçi dükkânının camındaki “Parası olmayan ücretsiz alabilir” yazısı bize Diyarbakır insanının sıcakkanlılığı ve misafirperverliğini bir kez daha hatırlatıyor. Nitekim gezimiz boyunca benzer güzelliklere hep şahit olduk. Bir yer sorduğumuz insanların bile tarif ettikten sonra ikramda bulunmak istemeleri hatta bir beyin evine götüreceği iki pideden birini bize verme girişiminde bulunması, Gazi Köşkü girişindeki belediye görevlisinin dönüşümüze kadar bize çay demleyip ikram etmesi, ara sokaklardaki nostaljik kasetçi Muhittin Akbey’in güler yüzü ve sohbeti unutamadığımız durumlardan…
“Xatire te” (Hoşça kal) Diyarbakır. Seni ve güzel insanlarını çok özleyeceğiz. En kısa zamanda yeniden buluşabilmek dileğiyle…
