Mustafa BECEREN
Köşe Yazarı
Mustafa BECEREN
 

ÇOCUKLUK

ÇOCUKLUK  Okullar kapandı. Yaz tatili başladı. Eskiden çocuklar köylere ya da memlekete anneanne veya babaannenin yanına yollanırdı. Çocuklar burada diğer hısım akraba çocuklarıyla, akranlarıyla doyasıya oynardı. Okuldakinden daha samimi arkadaşlıklar edinilir. Kendi oyunlarını kendileri kurar veya kendi oyuncaklarını kendileri yaparlardı. Çocuk gelişimi, kişisel gelişim vb. kavramları bilinmezdi. Ama hayattan alınan tat unutulmazdı. Birçok davranış kuralı bu köy veya mahalle ortamında öğrenirlerdi. Eksik veya hatalı olanları dedeler ve nineler müdahale eder düzeltirlerdi. Özellikle amcaoğlu, halaoğlu, teyzeoğlu, dayıoğlu gibi yakın akrabaların çocukları arasındaki bağlılık kendiliğinden güçlenirdi. Dayanışma, paylaşma, birlikte bir şerler yapma  duyguları gelişirdi.  Dedeler veya nineler çocuklara  zaman zaman  yumuşlar buyurur. Onlara bazı görevler vererek becerilerinin gelişmesini ve sorumluluk almayı öğretirlerdi. Büyükler arasındaki ilişkileri daha yakından gözlemleyen çocuklar mutluluğun aslında çok basit bir şekilde yaşanabileceğini öğrenirlerdi. Evin bahçesinde yaşayan hayvanları, hazır yem vermekten ziyade evin artıklarıyla beslenmesini öğrenirken, çevrecilik nutukları dinlemezlerdi. Bağ bahçe sulama, evin veya kendi kişisel temizliği ile alakalı, birçok davranışı öğrenirlerdi. Hele dedeler veya nineler çocuklarının helal haram, inanç değerler gibi konularda basit örneklerle torunlarına uygulayarak gösterir, çok mutlu olurlardı. Yaşı uygun olanlar camiye “namazlığını” öğrenmeye gönderilirdi. Sabah erken kalkmanın, gün doğmadan kalkmayı kastediyorum, anlamını çocuklar dedenin ebenin yanında fark ederlerdi. Gün çok bereketli olurdu. Yaramazlıklar yapmayı da “akrandan” örenirdi çocuklar. Argoyu da, “raconu da” mahallede veya köyde öğrenirdi. Ama öyle kavgalı dövüşlü olmazdı. Kavga döğüş olsa olsa oynarken oyunun kuralı değişirse olurdu. Terleyince hep beraber mahalle çeşmesinde yüzler yıkanır oyunun muhabbeti devam ederdi. Akran zorbalığı nedir bilmezlerdi. Akşam ezanına kadar altınıza çok sıkışsanız bile oyunu bırakıp eve gidesiniz gelmezdi. Sofraya çağrıldıkça oyun daha bir tatlanırdı.  Hey gidi günler hey. Şimdi yukarda yaşadığımız çocukluğumuzun bir kesitini uygulayabiliyor muyuz?  Uygulamaya ortam hazırlıyor muyuz? Gayret ediyor muyuz?  
Ekleme Tarihi: 15 Temmuz 2025 -Salı

ÇOCUKLUK

ÇOCUKLUK 

Okullar kapandı. Yaz tatili başladı. Eskiden çocuklar köylere ya da memlekete anneanne veya babaannenin yanına yollanırdı. Çocuklar burada diğer hısım akraba çocuklarıyla, akranlarıyla doyasıya oynardı.

Okuldakinden daha samimi arkadaşlıklar edinilir. Kendi oyunlarını kendileri kurar veya kendi oyuncaklarını kendileri yaparlardı. Çocuk gelişimi, kişisel gelişim vb. kavramları bilinmezdi. Ama hayattan alınan tat unutulmazdı. Birçok davranış kuralı bu köy veya mahalle ortamında öğrenirlerdi. Eksik veya hatalı olanları dedeler ve nineler müdahale eder düzeltirlerdi.

Özellikle amcaoğlu, halaoğlu, teyzeoğlu, dayıoğlu gibi yakın akrabaların çocukları arasındaki bağlılık kendiliğinden güçlenirdi. Dayanışma, paylaşma, birlikte bir şerler yapma  duyguları gelişirdi. 

Dedeler veya nineler çocuklara  zaman zaman  yumuşlar buyurur. Onlara bazı görevler vererek becerilerinin gelişmesini ve sorumluluk almayı öğretirlerdi. Büyükler arasındaki ilişkileri daha yakından gözlemleyen çocuklar mutluluğun aslında çok basit bir şekilde yaşanabileceğini öğrenirlerdi. Evin bahçesinde yaşayan hayvanları, hazır yem vermekten ziyade evin artıklarıyla beslenmesini öğrenirken, çevrecilik nutukları dinlemezlerdi. Bağ bahçe sulama, evin veya kendi kişisel temizliği ile alakalı, birçok davranışı öğrenirlerdi.

Hele dedeler veya nineler çocuklarının helal haram, inanç değerler gibi konularda basit örneklerle torunlarına uygulayarak gösterir, çok mutlu olurlardı. Yaşı uygun olanlar camiye “namazlığını” öğrenmeye gönderilirdi.

Sabah erken kalkmanın, gün doğmadan kalkmayı kastediyorum, anlamını çocuklar dedenin ebenin yanında fark ederlerdi. Gün çok bereketli olurdu.

Yaramazlıklar yapmayı da “akrandan” örenirdi çocuklar. Argoyu da, “raconu da” mahallede veya köyde öğrenirdi. Ama öyle kavgalı dövüşlü olmazdı. Kavga döğüş olsa olsa oynarken oyunun kuralı değişirse olurdu. Terleyince hep beraber mahalle çeşmesinde yüzler yıkanır oyunun muhabbeti devam ederdi. Akran zorbalığı nedir bilmezlerdi.

Akşam ezanına kadar altınıza çok sıkışsanız bile oyunu bırakıp eve gidesiniz gelmezdi. Sofraya çağrıldıkça oyun daha bir tatlanırdı.  Hey gidi günler hey.

Şimdi yukarda yaşadığımız çocukluğumuzun bir kesitini uygulayabiliyor muyuz? 

Uygulamaya ortam hazırlıyor muyuz? Gayret ediyor muyuz?

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/