İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
Köşe Yazarı
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
 

PAKİSTAN – HİNDİSTAN SAVAŞIN EŞİĞİNDELER

BAŞKENTTEN SELAM   PAKİSTAN – HİNDİSTAN SAVAŞIN EŞİĞİNDELER Hint Yarımadasında, Himalaya Dağlarının eteklerinde bulunan Keşmir, Doğu Türkistan ve Afganistan ile sınırdaştır. Bu bölgenin güneybatısında Pakistan, güneydoğusunda Hindistan, kuzeydoğusunda Tibet ve biraz da Tacikistan yer almaktadır. Özgür ve işgal altındaki Keşmir’in yüzölçümü toplam 100,569 Km.kare; nüfusu ise 10 milyonun üzerindedir. Bu özellikleriyle Keşmir, yeryüzündeki 184 devletin 87’sinden daha geniş bir alana sahiptir ve 114 devletten daha fazla sayıda insan yaşamaktadır. Keşmir, kuzeyde Baldistan, güneyde Cammu, doğuda Ladak ve batıda Gilgit Eyelatlerine ayrılmaktadır. Buradan çıkan İndus, Celum ve Çenab gibi büyük ırmaklar, Pakistan’a doğru akar. Başkent Srinagar 1768 metre yükseklikte kurulmuş olup medrese, cami ve türbeleriyle ünlüdür. Diğer önemli yerleşim bölgesi olan Cammu, vadinin güneyinde yer alır. Denizden 1500-1800 metre yüksek olan Keşmir vadisinin verimli topraklarında pirinç, buğday, mısır ve arpa gibi tarım ürünleri yetiştirilir. Meyvecilik, hayvancılık ve ipek böcekçiliği de yapılan bölgede bakır, demir, çinko ve mermer madenleri çıkarılır. Keşmir, coğrafi ve doğal güzellikler bakımından dünyanın en güzel yerlerinden biridir. Keşmir, Gazneli Mahmut, Cengiz han ve Timur tarafından ele geçirilemedi. Hint Racalarının yanına paralı asker olarak giren Türk asıllı Şah Mir Svati, becerileri sayesinde kısa zamanda yükselerek, Raca Sinha Deva’ya vezir oldu. Deva’nın ölümünden sonra Keşmir tahtını ele geçirerek bölgeye hakim oldu ve Keşmir Türk Sultanlığı’nı kurdu. Şah Mir Svati’nin neslinden gelen sultanlar 1339-1589 yılları arasında bölgeyi yönettiler ve İslamlaştırdılar. Babür’lülerden Ekber Şah 1589’da bölgeye hakim olarak Keşmir Sultanlığı’na son verdi. 1739’da Nadir Şah’ın Afganistan Krallığına ilhak ettiği Keşmir’i 1819’da Sih Mihracesi Ranjit Singh ele geçirdi ve bu sülale İngiliz vesayeti altında 1947 yılına kadar ülkeyi yönetti. 1990 yılından bu yana her yıl, 5 Şubatta Pakistan’da “Keşmirle Dayanışma Günü” kutlanmaktadır. Bu günün amacı, Keşmir sorunu için uluslararası alanda kamuoyu oluşturmak ve gerekli desteği sağlamaktır. 5 Şubat 1989 tarihinde başlatılan “Keşmir Demokrasi Yılı”, giderek, her yıl aynı tarihte bir dayanışma gününe dönüşmüştür. Pakistan ile Hindistan’ı zaman zaman savaşın eşiğine getiren Keşmir sorununun ne olduğuna da kısaca değinmekte yarar görüyorum. Olay, 1947 yılında başladı… Hindistan hiçbir hakkı olmadığı halde Cammu ve Keşmir’i işgal etti. Oysa bu bölgede yaşayan insanların tamamına yakını Müslümandı ve onların Pakistan’a katılmaları gerekirdi. Ya da en azından bağımsız bir Keşmir devleti kurulmalıydı. Buna da, insanlar, kendileri karar vermeliydi. Hindistan, Müslüman Keşmir’lilerin feryatlarına kulak asmadığı gibi, terör estirmeye başladı. Sorun, B.M. (Birleşmiş Milletler) Teşkilatına götürüldü. B.M.Güvenlik Konseyi, 13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949 tarihlerinde, bölge halkına self-determinasyon hakkını veren karar tasarılarını kabul etti. Bu karar, Cammu ve Keşmir’in Hindistan toprakları olmadığını vurguluyor ve bölgede yapılacak bir halk oylamasıyla, halkın iradesinin saptanmasını ve tarafların da buna göre hareket etmeleri gerektiğini karar altına alıyordu. Yani, Cammu ve Keşmir’de yaşayan Müslüman halk, isterse bağımsız bir devlet kurabilir, isterse Pakistan’a veya Hindistan’a katılabilirdi. Hindistan, B.M. kararlarını görmezden geldiği gibi; bölgeye yığdığı 700 bin dolayındaki bir ordu ile, katliamlar yaparak, halkı sindirmeye çalıştı. Estirilen korku ve teröre rağmen, mücadeleyi sürdüren Müslüman Keşmirliler, bugüne kadar 75 binden fazla şehit verdiler. Adeta, yabancı askeri güçler tarafından işgal edilmiş olan Keşmir’de insan haklarının ihlal edilmekte olduğu, uluslararası insan hakları kuruluşlarınca da belgelenmiştir. B.M. Teşkilatı ve O’nun başındaki Genel Sekreter de durumun vehametini bilmektedir. Ne var ki; ezilenler, sömürülenler, kendi ülkesinde esaret hayatı yaşayanlar ve öldürülenler Müslüman olunca; New York’ta dünyanın düzenini sağlamakla görevli olanlar, kör ve sağır olmakta; haksız ve güçlü olandan yana tavır almaktadır!... Kuşkusuz, Keşmir’de olup bitenlere, Pakistan Devleti kayıtsız kalmamaktadır. Pakistan daima Müslüman Keşmir halkının yanında olmuş ve onları desteklemiştir. Üstelik, Hindistan ile, üç kez savaşa girmiştir. Bugün bu iki ülke, nükleer silahlara sahiptir ve Güney Asya’da, Keşmir sorunu nedeniyle, nükleer bir savaşın patlaması, uzak bir ihtimal değildir. Öyleyse, B.M.Genel Sekreteri, teşkilatının almış olduğu kararların uygulanması için neden gayret sarfetmiyor, acaba?.Diye sormak,insan haklarından yana olan herkesin hakkıdır. Sanırım, bu sorunun yanıtını en iyi, Türk Milleti bilir. Kıbrıs konusunda hazırlanan Anan Planını Türk tarafı kabul edip, Rum tarafı reddettiği halde, B. M. Teşkilatı neden kılını kıpırdatmamış ise; Keşmir’deki mezalime de aynı nedenle sessiz kalınmaktadır. Muhtemel bir Pakistan-Hindistan savaşı, sadece Güney Asya’yı değil, bütün dünyayı olumsuz yönde etkileyecek bir savaş olacaktır! O halde, yüreğinde insanlık duygusu tükenmemiş olan tüm milletlerin, Keşmir sorunu ile ilgilenmeleri ve çözümünün bir an önce ve barışçı yollardan gerçekleştirilmesi için çaba harcamalıdır. Bu son günlerde, Pakistan’la Hindistan adeta bir savaş hazırlığı yapıyorlar. Şayet yakın bir gelecekte Keşmir sorunu bir çözüme kavuşturulmaz ise, dünya nükleer bir savaşın eşiğinde demektir. Pakistan Hükümetinden yapılan açıklamaya göre, Başbakan Şerif ofisinde, Çin'in İslamabad Büyükelçisi Jiang Zaidong ile bir araya gelerek bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi. Görüşmede Şerif'in, Güney Asya'daki mevcut durumda Pakistan'a verdiği güçlü ve kararlı destek dolayısıyla Çin'e teşekkür ettiği bildirildi. Öte yandan Katar Emiri Al Sani ise Güney Asya'da barış çabaları konusundaki tutumundan ötürü Pakistan'ı takdir ederek, kriz ortamının yatıştırılması için İslamabad ile işbirliği yapmak istediklerini söyledi. ⁠            Hindistan'ın işgali altındaki Cammu Keşmir'in Pahalgam bölgesinde silahlı kişilerin 22 Nisan'da turistlere ateş açması sonucu 26 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanmıştı. Saldırıyı düzenleyenlerin "Pakistan'dan geldiği" suçlamasında bulunan Hindistan, "İndus Suları Anlaşması"nı askıya almış, Yeni Delhi'de görevli Pakistanlı müsteşarların bir hafta içinde ülkeyi terk etmelerini istemiş ve Pakistan vatandaşlarına yönelik vize hizmetlerinin askıya alındığını, daha önce verilen tüm vizelerin iptal edildiğini duyurmuştu. Pakistan, suçlamaları reddederek Hindistan'ın Pakistan’daki diplomatik personel sayısına sınırlama getirmiş, "İndus Suları Anlaşması"nın dışına çıkılarak nehirlere yapılacak müdahaleleri "savaş nedeni" sayacağını ilan etmiş, Hindistan ile her türlü ticareti askıya almış ve hava sahasını kapatmıştır. "Hindistan’ın uluslararası hukuku ve bölgesel istikrarı hiçe sayan tutumu, tahrik edici ve tehlikelidir. Geniş çaplı ve felaketle sonuçlanabilecek sonuçlar doğurma potansiyeline sahiptir." uyarısı yapan Pakistan Hükümeti açıklamasında "Pakistan’ın gerilimi tırmandırmak gibi bir arayışı yoktur. Ama biz egemenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü savunmaya tamamen hazırız. Hindistan herhangi bir saldırganlığa başvurursa, Pakistan, BM Şartı'nda yer alan meşru müdafaa hakkını kullanacaktır. Hindistan’ın askeri maceracılığa dayalı tutumu iyi bilinmektedir" denildi. Hindistan’ın terörü araçsallaştırmaya ve siyasi hedefleri doğrultusunda asılsız suçlamaları kullanmaya devam etmesinin üzücü olduğunu kaydeden Pakistan Hükümeti, "Aslında bu artık tanıdık bir şablon haline gelmiş olup, Hindistan’ın Cammu Keşmir halkının devredilemez olan kendi kaderini tayin hakkını bastırmadaki yetersizliğini örtme çabalarının bir parçasıdır." değerlendirmesinde bulundu ve Dünya kamuoyuna şu açıklama yapıldı: “Hindistan yıllar boyunca terörü bir korkuluk olarak kullandı ve kendisini terörün mağduru gibi gösterdi. Esasen terörizmin en büyük mağduru bizzat Pakistan’dır… Güney Asya’daki çatışma ve istikrarsızlığın temelinde yatan neden, çözülemeyen Cammu Keşmir meselesidir. Kalıcı barış, bu temel sorunun BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve Keşmir halkının iradesine uygun biçimde adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesinden geçmektedir. Pakistan Hindistan dahil tüm komşularıyla iyi, barışçıl ve işbirliğine dayalı ilişkiler kurmak istemektedir. İlişkilerin karşılıklı saygı, egemen eşitlik, barış içinde bir arada yaşama ve tüm ihtilafların barışçıl yollarla çözümü ilkelerine dayanması gerekir… Sonuç olarak, bölgede yaşanmakta olan durum uluslararası barış ve güvenlik açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Pakistan, derhal tansiyonun düşürülmesi çağrısında bulunmuştur. Biz, gerilimi artıran söylemlerin ve tek taraflı eylemlerin yapıcı olmadığına inanıyoruz. 2 milyar nüfuslu Güney Asya'da çatışma, kimseye fayda sağlamaz. Artık durumun kontrolden çıkmasını engellemek için diyalog, sağduyu ve diplomasinin hakim olması gerekiyor.  "Daha önceki olaylarda da gördüğümüz üzere, komşumuz sıkça kendini hem yargıç hem de juri gibi görüyor. Olayın hemen ardından, henüz hiçbir delil yokken, hatta doğru düzgün bir soruşturma dahi başlatılmamışken, Hindistan doğrudan Pakistan’ı suçlamaya başladı. Bu nedenle bağımsız ve tarafsız bir soruşturma talebimizi yineliyoruz…” Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Pakistan Başbakanı Şerif’le Pakistan, Hindistan ile savaşın eşiğine gelmiş olan olayın çözümü için, ABD ve BM Güvenlik Konseyinin müdahale etmelerini talep etti. Kuşkusuz, çok yönlü ve başarılı diplomatik girişimleriyle, artık bir Dünya Devleti olan Ülkemiz, bu Keşmir meselesi ile de ilgilenmelidir. Zira Pakistan’da yaşayan tüm insanlar, Türkiye ve Türk sevdalısı insanlardır.  
Ekleme Tarihi: 06 Mayıs 2025 -Salı

PAKİSTAN – HİNDİSTAN SAVAŞIN EŞİĞİNDELER

BAŞKENTTEN SELAM

 

PAKİSTAN – HİNDİSTAN SAVAŞIN EŞİĞİNDELER

Hint Yarımadasında, Himalaya Dağlarının eteklerinde bulunan Keşmir, Doğu Türkistan ve Afganistan ile sınırdaştır. Bu bölgenin güneybatısında Pakistan, güneydoğusunda Hindistan, kuzeydoğusunda Tibet ve biraz da Tacikistan yer almaktadır. Özgür ve işgal altındaki Keşmir’in yüzölçümü toplam 100,569 Km.kare; nüfusu ise 10 milyonun üzerindedir. Bu özellikleriyle Keşmir, yeryüzündeki 184 devletin 87’sinden daha geniş bir alana sahiptir ve 114 devletten daha fazla sayıda insan yaşamaktadır.

Keşmir, kuzeyde Baldistan, güneyde Cammu, doğuda Ladak ve batıda Gilgit Eyelatlerine ayrılmaktadır. Buradan çıkan İndus, Celum ve Çenab gibi büyük ırmaklar, Pakistan’a doğru akar. Başkent Srinagar 1768 metre yükseklikte kurulmuş olup medrese, cami ve türbeleriyle ünlüdür. Diğer önemli yerleşim bölgesi olan Cammu, vadinin güneyinde yer alır. Denizden 1500-1800 metre yüksek olan Keşmir vadisinin verimli topraklarında pirinç, buğday, mısır ve arpa gibi tarım ürünleri yetiştirilir. Meyvecilik, hayvancılık ve ipek böcekçiliği de yapılan bölgede bakır, demir, çinko ve mermer madenleri çıkarılır. Keşmir, coğrafi ve doğal güzellikler bakımından dünyanın en güzel yerlerinden biridir.

Keşmir, Gazneli Mahmut, Cengiz han ve Timur tarafından ele geçirilemedi. Hint Racalarının yanına paralı asker olarak giren Türk asıllı Şah Mir Svati, becerileri sayesinde kısa zamanda yükselerek, Raca Sinha Deva’ya vezir oldu. Deva’nın ölümünden sonra Keşmir tahtını ele geçirerek bölgeye hakim oldu ve Keşmir Türk Sultanlığı’nı kurdu. Şah Mir Svati’nin neslinden gelen sultanlar 1339-1589 yılları arasında bölgeyi yönettiler ve İslamlaştırdılar. Babür’lülerden Ekber Şah 1589’da bölgeye hakim olarak Keşmir Sultanlığı’na son verdi. 1739’da Nadir Şah’ın Afganistan Krallığına ilhak ettiği Keşmir’i 1819’da Sih Mihracesi Ranjit Singh ele geçirdi ve bu sülale İngiliz vesayeti altında 1947 yılına kadar ülkeyi yönetti.

1990 yılından bu yana her yıl, 5 Şubatta Pakistan’da “Keşmirle Dayanışma Günü” kutlanmaktadır. Bu günün amacı, Keşmir sorunu için uluslararası alanda kamuoyu oluşturmak ve gerekli desteği sağlamaktır. 5 Şubat 1989 tarihinde başlatılan “Keşmir Demokrasi Yılı”, giderek, her yıl aynı tarihte bir dayanışma gününe dönüşmüştür.

Pakistan ile Hindistan’ı zaman zaman savaşın eşiğine getiren Keşmir sorununun ne olduğuna da kısaca değinmekte yarar görüyorum.

Olay, 1947 yılında başladı… Hindistan hiçbir hakkı olmadığı halde Cammu ve Keşmir’i işgal etti. Oysa bu bölgede yaşayan insanların tamamına yakını Müslümandı ve onların Pakistan’a katılmaları gerekirdi. Ya da en azından bağımsız bir Keşmir devleti kurulmalıydı. Buna da, insanlar, kendileri karar vermeliydi. Hindistan, Müslüman Keşmir’lilerin feryatlarına kulak asmadığı gibi, terör estirmeye başladı. Sorun, B.M. (Birleşmiş Milletler) Teşkilatına götürüldü.

B.M.Güvenlik Konseyi, 13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949 tarihlerinde, bölge halkına self-determinasyon hakkını veren karar tasarılarını kabul etti. Bu karar, Cammu ve Keşmir’in Hindistan toprakları olmadığını vurguluyor ve bölgede yapılacak bir halk oylamasıyla, halkın iradesinin saptanmasını ve tarafların da buna göre hareket etmeleri gerektiğini karar altına alıyordu. Yani, Cammu ve Keşmir’de yaşayan Müslüman halk, isterse bağımsız bir devlet kurabilir, isterse Pakistan’a veya Hindistan’a katılabilirdi.

Hindistan, B.M. kararlarını görmezden geldiği gibi; bölgeye yığdığı 700 bin dolayındaki bir ordu ile, katliamlar yaparak, halkı sindirmeye çalıştı. Estirilen korku ve teröre rağmen, mücadeleyi sürdüren Müslüman Keşmirliler, bugüne kadar 75 binden fazla şehit verdiler. Adeta, yabancı askeri güçler tarafından işgal edilmiş olan Keşmir’de insan haklarının ihlal edilmekte olduğu, uluslararası insan hakları kuruluşlarınca da belgelenmiştir. B.M. Teşkilatı ve O’nun başındaki Genel Sekreter de durumun vehametini bilmektedir. Ne var ki; ezilenler, sömürülenler, kendi ülkesinde esaret hayatı yaşayanlar ve öldürülenler Müslüman olunca; New York’ta dünyanın düzenini sağlamakla görevli olanlar, kör ve sağır olmakta; haksız ve güçlü olandan yana tavır almaktadır!...

Kuşkusuz, Keşmir’de olup bitenlere, Pakistan Devleti kayıtsız kalmamaktadır. Pakistan daima Müslüman Keşmir halkının yanında olmuş ve onları desteklemiştir. Üstelik, Hindistan ile, üç kez savaşa girmiştir. Bugün bu iki ülke, nükleer silahlara sahiptir ve Güney Asya’da, Keşmir sorunu nedeniyle, nükleer bir savaşın patlaması, uzak bir ihtimal değildir.

Öyleyse, B.M.Genel Sekreteri, teşkilatının almış olduğu kararların uygulanması için neden gayret sarfetmiyor, acaba?.Diye sormak,insan haklarından yana olan herkesin hakkıdır.

Sanırım, bu sorunun yanıtını en iyi, Türk Milleti bilir. Kıbrıs konusunda hazırlanan Anan Planını Türk tarafı kabul edip, Rum tarafı reddettiği halde, B. M. Teşkilatı neden kılını kıpırdatmamış ise; Keşmir’deki mezalime de aynı nedenle sessiz kalınmaktadır.

Muhtemel bir Pakistan-Hindistan savaşı, sadece Güney Asya’yı değil, bütün dünyayı olumsuz yönde etkileyecek bir savaş olacaktır! O halde, yüreğinde insanlık duygusu tükenmemiş olan tüm milletlerin, Keşmir sorunu ile ilgilenmeleri ve çözümünün bir an önce ve barışçı yollardan gerçekleştirilmesi için çaba harcamalıdır.

Bu son günlerde, Pakistan’la Hindistan adeta bir savaş hazırlığı yapıyorlar. Şayet yakın bir gelecekte Keşmir sorunu bir çözüme kavuşturulmaz ise, dünya nükleer bir savaşın eşiğinde demektir.

Pakistan Hükümetinden yapılan açıklamaya göre, Başbakan Şerif ofisinde, Çin'in İslamabad Büyükelçisi Jiang Zaidong ile bir araya gelerek bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi. Görüşmede Şerif'in, Güney Asya'daki mevcut durumda Pakistan'a verdiği güçlü ve kararlı destek dolayısıyla Çin'e teşekkür ettiği bildirildi. Öte yandan Katar Emiri Al Sani ise Güney Asya'da barış çabaları konusundaki tutumundan ötürü Pakistan'ı takdir ederek, kriz ortamının yatıştırılması için İslamabad ile işbirliği yapmak istediklerini söyledi.

⁠            Hindistan'ın işgali altındaki Cammu Keşmir'in Pahalgam bölgesinde silahlı kişilerin 22 Nisan'da turistlere ateş açması sonucu 26 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanmıştı. Saldırıyı düzenleyenlerin "Pakistan'dan geldiği" suçlamasında bulunan Hindistan, "İndus Suları Anlaşması"nı askıya almış, Yeni Delhi'de görevli Pakistanlı müsteşarların bir hafta içinde ülkeyi terk etmelerini istemiş ve Pakistan vatandaşlarına yönelik vize hizmetlerinin askıya alındığını, daha önce verilen tüm vizelerin iptal edildiğini duyurmuştu. Pakistan, suçlamaları reddederek Hindistan'ın Pakistan’daki diplomatik personel sayısına sınırlama getirmiş, "İndus Suları Anlaşması"nın dışına çıkılarak nehirlere yapılacak müdahaleleri "savaş nedeni" sayacağını ilan etmiş, Hindistan ile her türlü ticareti askıya almış ve hava sahasını kapatmıştır.

"Hindistan’ın uluslararası hukuku ve bölgesel istikrarı hiçe sayan tutumu, tahrik edici ve tehlikelidir. Geniş çaplı ve felaketle sonuçlanabilecek sonuçlar doğurma potansiyeline sahiptir." uyarısı yapan Pakistan Hükümeti açıklamasında "Pakistan’ın gerilimi tırmandırmak gibi bir arayışı yoktur. Ama biz egemenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü savunmaya tamamen hazırız. Hindistan herhangi bir saldırganlığa başvurursa, Pakistan, BM Şartı'nda yer alan meşru müdafaa hakkını kullanacaktır. Hindistan’ın askeri maceracılığa dayalı tutumu iyi bilinmektedir" denildi.

Hindistan’ın terörü araçsallaştırmaya ve siyasi hedefleri doğrultusunda asılsız suçlamaları kullanmaya devam etmesinin üzücü olduğunu kaydeden Pakistan Hükümeti, "Aslında bu artık tanıdık bir şablon haline gelmiş olup, Hindistan’ın Cammu Keşmir halkının devredilemez olan kendi kaderini tayin hakkını bastırmadaki yetersizliğini örtme çabalarının bir parçasıdır." değerlendirmesinde bulundu ve Dünya kamuoyuna şu açıklama yapıldı:

“Hindistan yıllar boyunca terörü bir korkuluk olarak kullandı ve kendisini terörün mağduru gibi gösterdi. Esasen terörizmin en büyük mağduru bizzat Pakistan’dır… Güney Asya’daki çatışma ve istikrarsızlığın temelinde yatan neden, çözülemeyen Cammu Keşmir meselesidir. Kalıcı barış, bu temel sorunun BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve Keşmir halkının iradesine uygun biçimde adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesinden geçmektedir. Pakistan Hindistan dahil tüm komşularıyla iyi, barışçıl ve işbirliğine dayalı ilişkiler kurmak istemektedir. İlişkilerin karşılıklı saygı, egemen eşitlik, barış içinde bir arada yaşama ve tüm ihtilafların barışçıl yollarla çözümü ilkelerine dayanması gerekir… Sonuç olarak, bölgede yaşanmakta olan durum uluslararası barış ve güvenlik açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Pakistan, derhal tansiyonun düşürülmesi çağrısında bulunmuştur. Biz, gerilimi artıran söylemlerin ve tek taraflı eylemlerin yapıcı olmadığına inanıyoruz. 2 milyar nüfuslu Güney Asya'da çatışma, kimseye fayda sağlamaz. Artık durumun kontrolden çıkmasını engellemek için diyalog, sağduyu ve diplomasinin hakim olması gerekiyor.  "Daha önceki olaylarda da gördüğümüz üzere, komşumuz sıkça kendini hem yargıç hem de juri gibi görüyor. Olayın hemen ardından, henüz hiçbir delil yokken, hatta doğru düzgün bir soruşturma dahi başlatılmamışken, Hindistan doğrudan Pakistan’ı suçlamaya başladı. Bu nedenle bağımsız ve tarafsız bir soruşturma talebimizi yineliyoruz…”

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Pakistan Başbakanı Şerif’le

Pakistan, Hindistan ile savaşın eşiğine gelmiş olan olayın çözümü için, ABD ve BM Güvenlik Konseyinin müdahale etmelerini talep etti. Kuşkusuz, çok yönlü ve başarılı diplomatik girişimleriyle, artık bir Dünya Devleti olan Ülkemiz, bu Keşmir meselesi ile de ilgilenmelidir. Zira Pakistan’da yaşayan tüm insanlar, Türkiye ve Türk sevdalısı insanlardır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/