İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
Köşe Yazarı
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
 

KARAKALPAKİSTAN CUMHURİYETİ -6-

KARAKALPAKİSTAN  CUMHURİYETİ -6-    HAREZM CUMHURİYETİ   1920 yılında Hiva’da, Harezm Halk Cumhuriyeti kuruldu. Doğuda bu bir ilk idi. 1921’de cumhuriyetin adı Harezm Halk Sovyet Cumhuriyeti oldu. 1922’de Harezm Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti oldu. 1914’de Özbekistan’a bağlı Harezm Vilayeti oldu. O tarihte Özbekistan’ın adı Türkistan Vilayeti idi. 1873’de Orta Asya’nın ilk taş baskı matbaası burada kurulmuştu. Me’mun Akademisi, Harezm’de kuruldu. Tarihteki ilk akademi bu idi. Tüm SSCB çapında ilk en büyük kütüphane Harezm’de idi. Moğollar bu kütüphaneyi Ulan-Batur’a götürdüler. Ancak, Harezm’den götürülen kitaplar, zamanla başka ülkelere götürüldü. 1598’de Harezm’in başkenti Urgenç’ten Hiva’ya nakledildi. Harezm Devleti’nin 300 yıllık tarihinde, 47 padişah gelip geçti. Rus bilgini S. P. Tolstov, Hiva’da kazılar yaptı. Türkmenistan’a bağlı Taşoğuz kenti, Harezm devleti sınırları içindeydi. Harezm insanının dili de kültürü de farklıdır. Burada konuşulan dil, Türkiye Türkçesi’ne yakındır. Harezm’de Toprak Kale, Cambas Kale ve Koy Kırılgan Kale adlı kaleler vardır. Cambas Kale’de 125 kişinin barınabileceği bir ot çadır bulundu. Koy Kırılgan Kale’nin minaresi ilginçtir. Burası zamanında rasathane işlevi görmüştü. Torka Kale’de, eski Harezm alfabesiyle yazılı kâğıtlar bulunmuştu. Araplar Harezm’e, 8. yüzyılda gelmişlerdi. El-Me’mun Sarayı, akademi gibiydi. Biruni, Amerika’nın mevcudiyetini Kristof Kolomb’dan 500 yıl evvel saptamış ve yazmıştı. Ama o günün koşullarıyla Amerika kıtasına gidebilmek mümkün değildi.   TEHLİKELİ YOLCULUK Harezm gezimizi tamamlamıştık ve arktık Nukus’a dönme zamanı gelmişti. Sürekli yağan yağmur, zaten kötü olan yolları daha da bozmuş ve kaygan hâle getirmişti. Karakalpak dostlarımız ve şoför, Âşık Erkin’in önerdiği yoldan gitmeyip geldiğimiz yolu izlemişlerdi. Amu Derya üzerindeki eğreti köprü meğer akşam 6’dan sabah 6’ya kadar kapatılıyor ve karşıya geçişler kırık dökük bir tekneyle yapılıyordu. Tekneyi bir taka çekerek karşı kıyıya götürüyordu. Taka-tekneyle Amu Derya üzerinden karşıya geçmiştik ama tekneden karaya çıkan aracımız çamura saplanmıştı. Şoför Ahmet kendinden emin, aracı zar zor yürütmeye çalışıyordu ama araç kayarak deryanın kenarına kadar inmişti! Neredeyse araçla birlikte suya gömülecektik! Çok kötü anlar yaşadık ama neticede selamete erişmiştik. Görülen o idi ki Ceyhun’un Karakalpak yakası, Orta Çağ ilkelliğini yaşıyordu… Nukus’a varınca Zarlık Rızamuradov isimli bir mühendisin evine götürmüşlerdi. Yemekte Kenesbay Allambergenov ve Gencebay Jienbay da vardı. Sohbet sırasında Kenesbay’ın, “Türkiye’de ne kadar Karakalpak var?”, “Siz bizim buradaki durumumuz için ne diyorsunuz?” gibi sorularına muhatap olmuş ve gereken yanıtları vermiştim. Türklüğü yüreklerine nakşetmiş olan Karakalpaklar, geçmişte Pantürkist damgası yedikleri için çok sıkıntı çekmişlerdi ve artık korkuyorlardı. Kimi zaman yüreklerinin sesini açıkça söylüyorlardı ama yine de ihtiyatı elden bırakmıyorlardı. Belli ki birbirlerinden de korkuyorlardı. Çünkü Stalin döneminde, birbirlerinin idam fermanlarını hazırlamışlardı. Almatı’da söylemişlerdi; “Aymautov’un ipini çekenler, şimdi onun için destan yazanlardı!..” SABUN BİLE YOKTU! Karakalpakistan neden bu kadar geriydi? Ceyhun Nehri üzerinde neden iyi bir köprü yoktu? Ceyhun’daki köprü üzerinden geçişimizi düşünüyorum da uzay uçuşları yapılan bir ülkedeki ilkelliğe şaşıp kalıyordum. Sonra nedir bu Taşkent Oteli’nin hâli pür melâli? Üç gündür yatak düzeltilmemiş, çarşaflar değiştirilmemişti! Otelde sabun yoktu, sıcak su hiç olmamıştı ve otel Allah’a emanetti!.. Oysa Karakalpakistan’ı genç bir kadro yönetiyordu, kırsal kesimde çalışanlar da laubali bir şekilde iş görüyorlardı. Pamuk tarlasında çalışanlar kadınlardı ve yanlarında küçük çocukları vardı. Otele gidip odama çekildiğimde saat 24 olmuştu. 23 Ekim’de Taşkent’e dönecektik. BAŞKALARININ YERİNE BİNDİK! Kahvaltı yaparken otele gelen Gencebay, “Hemen gidiyoruz.” deyince valizimizi alıp yola düşmüştük. Güya 10.30’da Taşkent’e uçacaktık. Alanda bir süre bekledikten sonra “Geç kaldık, 14.00’te uçacaksınız.” demişti. KP yöneticisi idi ve buna güvenerek bizi istediği zaman uçurabileceğini sanıyordu. Oysa Nukus-Taşkent arasında küçük uçaklar uçuyordu ve önceden bilet almak gerekiyordu. Gencebay bilet almadığı için uçamamış ve bir sonraki uçağa kalmıştık. Şehre dönerek merkezdeki bazı mağazaları, o arada “Ünivermag” mağazasını gezmiştik. Bu ünivermaglar, SSCB döneminde, ülkenin her yerinde var olan devlet mağazalarıydı ve buralarda, kalitesiz ama ucuz şeyler satılırdı. Son bir kitap satış mağazasını gezmiş, bilahare KP Restoranında yemek yemiştik. Yemekten sonra Neşriyat Bakanı Kallibek Bekcanov’u makamında ziyaret etmiştik. Bakan benden, 10 şairden müteşekkil bir Türk Şiiri Antolojisi istemiş; yurda döndükten sonra ben, antolojiyi hazırlayıp kendisine göndermiştim ama basılıp basılmadığı hususunda bugüne kadar hiç bir bilgi alamamıştım!.. Öğleden sonra hava alanına geldiğimizde yine bilet bulunmadığını söylemişlerdi. Büyük bir laubalilik yaşanıyordu. Ama neticede yer buldular da 48 kişilik pervaneli Antonov’la Taşkent’e uçabilmiştik. Sanırım bize yer açabilmek için, uçaktan başka yolcuları indirmişlerdi?.. Taşkent hava alanında beni dostum Miad Hakimov karşılamıştı ve yanında Türkmen şair Anna Kovuzov vardı. Kovuzov benim Özbekistan’da olduğumu işitmiş ve özel olarak beni görmeye gelmişti. Oradan Özbekistan Oteli’ne gidip yerleşmiş ve üçümüz birlikte bir yemek yemiştik. Yemekte, Anna Kovuzov’un bana yönelik şu sözünü kaydetmiştim: “Senin yaptığın büyük işleri ileride tarihçiler değerlendireceklerdir…”  
Ekleme Tarihi: 23 Kasım 2022 - Çarşamba

KARAKALPAKİSTAN CUMHURİYETİ -6-

KARAKALPAKİSTAN  CUMHURİYETİ -6- 

 

HAREZM CUMHURİYETİ

 

1920 yılında Hiva’da, Harezm Halk Cumhuriyeti kuruldu. Doğuda bu bir ilk idi. 1921’de cumhuriyetin adı Harezm Halk Sovyet Cumhuriyeti oldu. 1922’de Harezm Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti oldu. 1914’de Özbekistan’a bağlı Harezm Vilayeti oldu. O tarihte Özbekistan’ın adı Türkistan Vilayeti idi. 1873’de Orta Asya’nın ilk taş baskı matbaası burada kurulmuştu. Me’mun Akademisi, Harezm’de kuruldu. Tarihteki ilk akademi bu idi. Tüm SSCB çapında ilk en büyük kütüphane Harezm’de idi. Moğollar bu kütüphaneyi Ulan-Batur’a götürdüler. Ancak, Harezm’den götürülen kitaplar, zamanla başka ülkelere götürüldü. 1598’de Harezm’in başkenti Urgenç’ten Hiva’ya nakledildi. Harezm Devleti’nin 300 yıllık tarihinde, 47 padişah gelip geçti. Rus bilgini S. P. Tolstov, Hiva’da kazılar yaptı. Türkmenistan’a bağlı Taşoğuz kenti, Harezm devleti sınırları içindeydi. Harezm insanının dili de kültürü de farklıdır. Burada konuşulan dil, Türkiye Türkçesi’ne yakındır. Harezm’de Toprak Kale, Cambas Kale ve Koy Kırılgan Kale adlı kaleler vardır. Cambas Kale’de 125 kişinin barınabileceği bir ot çadır bulundu. Koy Kırılgan Kale’nin minaresi ilginçtir. Burası zamanında rasathane işlevi görmüştü. Torka Kale’de, eski Harezm alfabesiyle yazılı kâğıtlar bulunmuştu. Araplar Harezm’e, 8. yüzyılda gelmişlerdi. El-Me’mun Sarayı, akademi gibiydi.

Biruni, Amerika’nın mevcudiyetini Kristof Kolomb’dan 500 yıl evvel saptamış ve yazmıştı. Ama o günün koşullarıyla Amerika kıtasına gidebilmek mümkün değildi.

 

TEHLİKELİ YOLCULUK

Harezm gezimizi tamamlamıştık ve arktık Nukus’a dönme zamanı gelmişti. Sürekli yağan yağmur, zaten kötü olan yolları daha da bozmuş ve kaygan hâle getirmişti. Karakalpak dostlarımız ve şoför, Âşık Erkin’in önerdiği yoldan gitmeyip geldiğimiz yolu izlemişlerdi. Amu Derya üzerindeki eğreti köprü meğer akşam 6’dan sabah 6’ya kadar kapatılıyor ve karşıya geçişler kırık dökük bir tekneyle yapılıyordu. Tekneyi bir taka çekerek karşı kıyıya götürüyordu. Taka-tekneyle Amu Derya üzerinden karşıya geçmiştik ama tekneden karaya çıkan aracımız çamura saplanmıştı. Şoför Ahmet kendinden emin, aracı zar zor yürütmeye çalışıyordu ama araç kayarak deryanın kenarına kadar inmişti! Neredeyse araçla birlikte suya gömülecektik! Çok kötü anlar yaşadık ama neticede selamete erişmiştik.

Görülen o idi ki Ceyhun’un Karakalpak yakası, Orta Çağ ilkelliğini yaşıyordu… Nukus’a varınca Zarlık Rızamuradov isimli bir mühendisin evine götürmüşlerdi. Yemekte Kenesbay Allambergenov ve Gencebay Jienbay da vardı. Sohbet sırasında Kenesbay’ın, “Türkiye’de ne kadar Karakalpak var?”, “Siz bizim buradaki durumumuz için ne diyorsunuz?” gibi sorularına muhatap olmuş ve gereken yanıtları vermiştim. Türklüğü yüreklerine nakşetmiş olan Karakalpaklar, geçmişte Pantürkist damgası yedikleri için çok sıkıntı çekmişlerdi ve artık korkuyorlardı. Kimi zaman yüreklerinin sesini açıkça söylüyorlardı ama yine de ihtiyatı elden bırakmıyorlardı. Belli ki birbirlerinden de korkuyorlardı. Çünkü Stalin döneminde, birbirlerinin idam fermanlarını hazırlamışlardı. Almatı’da söylemişlerdi; “Aymautov’un ipini çekenler, şimdi onun için destan yazanlardı!..”

SABUN BİLE YOKTU!

Karakalpakistan neden bu kadar geriydi? Ceyhun Nehri üzerinde neden iyi bir köprü yoktu? Ceyhun’daki köprü üzerinden geçişimizi düşünüyorum da uzay uçuşları yapılan bir ülkedeki ilkelliğe şaşıp kalıyordum. Sonra nedir bu Taşkent Oteli’nin hâli pür melâli? Üç gündür yatak düzeltilmemiş, çarşaflar değiştirilmemişti! Otelde sabun yoktu, sıcak su hiç olmamıştı ve otel Allah’a emanetti!.. Oysa Karakalpakistan’ı genç bir kadro yönetiyordu, kırsal kesimde çalışanlar da laubali bir şekilde iş görüyorlardı. Pamuk tarlasında çalışanlar kadınlardı ve yanlarında küçük çocukları vardı. Otele gidip odama çekildiğimde saat 24 olmuştu. 23 Ekim’de Taşkent’e dönecektik.

BAŞKALARININ YERİNE BİNDİK!

Kahvaltı yaparken otele gelen Gencebay, “Hemen gidiyoruz.” deyince valizimizi alıp yola düşmüştük. Güya 10.30’da Taşkent’e uçacaktık. Alanda bir süre bekledikten sonra “Geç kaldık, 14.00’te uçacaksınız.” demişti. KP yöneticisi idi ve buna güvenerek bizi istediği zaman uçurabileceğini sanıyordu. Oysa Nukus-Taşkent arasında küçük uçaklar uçuyordu ve önceden bilet almak gerekiyordu. Gencebay bilet almadığı için uçamamış ve bir sonraki uçağa kalmıştık. Şehre dönerek merkezdeki bazı mağazaları, o arada “Ünivermag” mağazasını gezmiştik. Bu ünivermaglar, SSCB döneminde, ülkenin her yerinde var olan devlet mağazalarıydı ve buralarda, kalitesiz ama ucuz şeyler satılırdı. Son bir kitap satış mağazasını gezmiş, bilahare KP Restoranında yemek yemiştik. Yemekten sonra Neşriyat Bakanı Kallibek Bekcanov’u makamında ziyaret etmiştik. Bakan benden, 10 şairden müteşekkil bir Türk Şiiri Antolojisi istemiş; yurda döndükten sonra ben, antolojiyi hazırlayıp kendisine göndermiştim ama basılıp basılmadığı hususunda bugüne kadar hiç bir bilgi alamamıştım!.. Öğleden sonra hava alanına geldiğimizde yine bilet bulunmadığını söylemişlerdi. Büyük bir laubalilik yaşanıyordu. Ama neticede yer buldular da 48 kişilik pervaneli Antonov’la Taşkent’e uçabilmiştik. Sanırım bize yer açabilmek için, uçaktan başka yolcuları indirmişlerdi?.. Taşkent hava alanında beni dostum Miad Hakimov karşılamıştı ve yanında Türkmen şair Anna Kovuzov vardı. Kovuzov benim Özbekistan’da olduğumu işitmiş ve özel olarak beni görmeye gelmişti. Oradan Özbekistan Oteli’ne gidip yerleşmiş ve üçümüz birlikte bir yemek yemiştik. Yemekte, Anna Kovuzov’un bana yönelik şu sözünü kaydetmiştim: “Senin yaptığın büyük işleri ileride tarihçiler değerlendireceklerdir…”

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3