BAŞKENTTEN SELAM
FİLİSTİN MESELESİ
Hemen her gün, İsrail ve Filistin meselesi ile ilgili canımızı sıkan haberler alıyoruz. Haberler canımızı sıkıyor, çünkü oradaki olumsuz olaylarla karşılaşanlar bizim dindaşlarımız, hatta soydaşlarımız ve hatta kardeşlerimizdir. Zira onlar, asırlarca aynı bayrak altında yaşadığımız insanlardır.
Ayrıca İsrail devletinin başkenti yapılan Kudüs, bizim için son derece kutsal ve önemli olan bir kenttir. Zira her Müslüman Türk, Mekke ve Medine’yi ziyaret etmek istediği gibi, Kudüs’e de giderek, İlk Kıblemiz olan Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs Sahra'yı da ziyaret etmek; Harem-üş-Şerif’de namaz kılabilmeyi arzu eder.
Kudüs’ün ve tümüyle Filistin’in kaybedilmesinin tarihi öyküsünü irdelemek, ayrı bir çalışma konusudur. Benim üzerinde durmak istediğim konu; İsrail’in daha ne zamana kadar Müslüman Filistinlileri öldürmeye ve hapsetmeye, devam edeceğidir?..
Görülen odur ki; Filistin Devletinin, Türkiye’den başka, samimi ve candan dostu yoktur. Petro-dolarları keselerine doldurmaya devam eden Suudi Arabistan ve öteki Arap ülkeleri Filistin meselesini kendilerinin sorunu olarak görmüyorlar. Dünyanın jandarması kesilen Amerika (ABD), İsrail’e maddi ve manevi her türlü desteği vermektedir. Avrupa Birliği (AB) içinde yer alan ülkelerin de tamamı, ABD güdümünde oldukları için, onlar da ya İsrail’den yana tavır almakta, ya da adeta “… etmeyin, gitmeyin, günahtır vb.” gibi boş sözlerle zaman kazanmaya çalışmaktadırlar!..
1948 yılından itibaren, Araplarla İsrail arasında savaşlar oldu. Yapılan her savaştan sonra İsrail, topraklarını biraz daha genişletme imkânı buldu. Çünkü Arap ülkeleri, hiçbir zaman askeri bakımdan güçlü olamadı.
Filistin-İsrail arasındaki son olaylar, Dünya ülkelerinin malûmudur. Türkiye’nin ısrarla Filistin meselesini gündemde tutarak, Dünya halklarını ve devletlerini uyarması sonunda, önce ateş-kes sağlanmış, sonra bir dizi toplantılar yapılarak bir takım kararlar alınmıştır. Zaman zaman ateşkese uyulmasa da, kıran-kırana savaş yapılmıyor, artık…
Bundan sonra şairin dediği gibi; “görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler” demekten başka, hiç kimsenin diyeceği bir şey kalmamıştır.
***
Merhum Muammer Kaddafi, bir darbe ile yönetimi ele geçirdikten sonra, Libya ordusunun güçlendirilmesi için ne gerekiyorsa yaptı. Örneğin, orduyu yönetecek olan subayların önemli bir kısmını Türkiye’deki askeri okullara göndererek, eğitilmelerini sağladı. Petrol gelirinden sağladığı parayla, uçak, tank, her türlü askeri araç ve gereç satın alarak, Afrika ve Arap Ülkelerinin en güçlü ordusunu kurdu. Ama öteki Arap liderler gibi, hissi davranmayıp, akl-ı selîm ile hareket etmeyi yeğledi.
Anladı ve gördü ki, ne Libya Ordusunun ve ne de Arap Birliği ordularının, İsrail ile savaşabilmesi mümkün değildir. Çünkü İsrail’in arkasında bütün gücüyle ABD vardır ve bu nedenle, İsrail hiçbir zaman yalnız kalmayacaktır!..
Öyleyse ne olmalıdır ki, zavallı Filistin halkı, İsrail’in zulmünden kurtarılsın?..
Merhum Muammer Kaddafi, bunun cevabını da vermiş idi…
Hayatının her aşamasında yaptığı konuşmalarda Arap milliyetçiliği yapan Kaddafi, aynı zamanda düşünen, fikir ve proje üreten bir kişiliğe sahipti. Yayımlayıp, bütün dünya dinlerine çevrilerek yayımlanan “Yeşil Kitap” (Üçüncü Evrensel Teori) adlı kitabı, Arap Milliyetçiliği ve İslâm Dinini temel alan bir teori idi ve Kaddafi taviz vermeden ölünceye kadar da bu teorisinin gerçekleştirilmesi üzerine hem kafa yordu hem de büyük paralar harcadı.
Kaddafi’nin yazdığı, dünyanın bütün dillerine çevrilerek yayımladığı bir başka teori de İSRATİN adlı öneridir. İSRA-TİN… Yani İsrail’in “İSRA”sı ile Filistin’in “TİN”inden oluşan bir sözcük, İSRATİN… Bir başka tanımlama ile İsrail-Filistin Federasyonu veya Birleşik Devletidir…

Türk-İslâm Alemi için çok önemli olan Kudüs-Mescid-i Aksa
Kanaatim odur ki; ne Filistin Araplarının ve ne de İsrail Yahudilerinin arzu ettikleri Filistin ve İsrail Devletlerinin oluşturulabilmesi mümkün değildir. O nedenle, bu iki devleti yönetenlerin asgari müştereklerde anlaşarak, ortak bir Devlet ile yollarına devam etmeleri en doğru yoldur.
Kaddafi’nin İSRATİN teorisi üzerinde durulmalıdır. Birleşmiş Milletler teşkilatı bu (ya da benzeri) bir teoriyi ortaya koyarak, söz konusu iki devlet yöneticilerini sık sık bir araya getirmek suretiyle, sorunun çözümü üzerine gerçekten ciddi olarak durmalıdır.
Ben burada Kaddafi’nin teorisinin içerdiği bilgileri irdeleyecek değilim. Ama bu teori hemen hemen bütün dillere tercüme edildiği halde, maalesef üzerinde hiç durulmamış olmasını bir türlü anlayamıyorum. Oysa ki, İsrail’i yönetenler ile Filistin yöneticileri bir araya gelerek Kaddafi’nin önerdiği bu teori üzerinde tartışmış olsalar belki bir Birlik oluşturabilirler diye düşünüyorum.
Nasıl ki, Birleşmiş Milletler Teşkilatının baskısıyla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetimi ile Güney Kıbrıs Rum yönetimi, birleşik bir Kıbrıs konusunda ciddi bir arayış içindeler ise, Filistin’de de birleşik bir devlet kurulması konusunda adım atmalıdırlar. Aksi halde, 1948 yılından beri kan dökülen o coğrafyada daha çok insanın, inat yüzünden helâk olup gidecekleri muhakkaktır.
