İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
Köşe Yazarı
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
 

BELARUS-3-

BAŞKENTTEN SELAM   BELARUS-3- Maksim Tank’ın söyledikleri ilginç şeylerdi. Özellikle Tatar Türkleri ile ilgili söyledikleri benim için son derece ilginçti.             Şair o tarihte 78 yaşındaydı. Ağır bir kâlp krizi geçirmişti ve takviye ile yaşıyordu. Bu yaşlı ve yorgun adam bana samimi bir ilgi göstermişti. Oteli beğenip beğenmediğimi sormuş ve getirilen kahveyi beğenmediğimi, rehberim Aleksey’e söylemişti. Dolu bir adamdı, anlatmış da anlatmış; “bir dahaki gelişinizde sizi konuştururuz, bu sefer hep biz konuştuk” diye de espri yapmıştı. Türkiye seyahati ile ilgili şiirlerini bana göndereceğini vaad etmişti ama maalesef bu şiirler gelmemişti.             Maksim Tank’ın yanından ayrıldıktan sonra Beyaz Ruslar’ın kökeni hakkında kendi kendime yorumlar yapmaya çalışmıştım. Bu ulus Rus değildi; çünkü Ruslar hakkında iyi şeyler söylemiyorlardı. Peki Leh milletine mi mensuptular?.. Herhalde ikisinin arasında bir milletti, bunlar?.. Ama belirgin bir özellikleri vardı ki, batılılara, özellikle de Almanlar’a benziyorlardı! Çünkü cimri idiler ve ikramı bilmiyorlardı!..             Al Kitab Derneği             Sovyet Kültür Fonu Minsk Şubesi bünyesinde “Al Kitab” adlı bir Tatar Kültür Derneği kurulmuştu. Bu dernek, önceki kuşakların geleneklerini koruyup, gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlıyordu. Bir başka deyişle bu, Belarus Tatarları’nın toplumsal örgütüydü. Bu ülke içerisindeki Tatar köyleri, 600 yıl önce kurulmuştu ve 1997 yılında, 600.yıl kutlamaları yapılacaktı. Aslında bununla ilgili bir belge yoktu ama anılan dernek bunu istiyordu ve yapılacaktı. Dil ve halk kültürü unutuluyordu ve bunların canlandırılması gerekliydi.  Tatarlar müslümandı ama Belarusya’da, sadece 19. yüzyıldan kalma bir cami vardı ve İvi kasabasındaki bu cami bakımsızdı!.. Minsk ‘teki cami             Al Kitab Derneği’nin kurucuları dil ve tarih konusuyla işe başlamışlar; ülke içinde ve dışındaki Tatarlar’la ilişki kurmuşlardı. Zira Belarusya sınırlarına yakın olan Polonya köylerinde de Tatarlar yaşıyorlardı.             Kuropatı Köyü             Konakladığım Otelin restoranı tıklım tıklımdı. Yabancı olmam nedeniyle bana ve rehberime, iki milletvekilinin oturdukları masada yer bulmuşlardı. İkisi de samimi ve candan insanlardı. Sohbet esnasında, üç klasik Beyaz Rus şairine ilaveten bir de Arkadi Kuleşov’un eklenmesi gerektiğini söylemişlerdi. Bunlar anlattılar ki, Minsk yakınında bir toplu mezar çıkarılmıştı ve bu mezarın bulunduğu Kuropatı köyünde, Stalin devrinde insanlar kitle halinde katledilmişlerdi! Şimdi mezarın başında bir adam duruyor ve oraya gelen herkese bu olayı anlatıyordu. Toplu mezarın ortaya çıkarılması, petrol boru hattının inşası sırasında ortaya çıkarılmıştı. O dönemde Belarusya’da Beria’nın Sanava adlı bir adamı, güvenlikten sorumluydu. Stalin’in has adamlarından Kaganaviç de Belarus doğumlu bir Yahudi idi.             Beria, Stalin’in içişleri bakanı ve katliamların, işkencelerin baş mimarıydı! Neticede sistem onun da ortadan kaldırılmasını sağlamıştı. Ne yazık ki bu katil, ölümünden bir süre önce Türkiye’ye sığınmış ve ekmeğimizi yiyip, suyumuzu içmişti! Genç milletvekili; “savaş öncesinde Stalin o kadar insanı katletti ki, savaşta bile o kadar insan ölmemişti!..”             Yemekte Olay!             Akşam yemeklerini Belarus Oteli’nin cafesinde yiyorduk, daha geniş salonu olan restoran kapalıydı ve her akşam, masa bulmakta zorluk çekiliyordu. Çünkü it-kopuk-fahişe cafeyi adeta işgal ediyorlardı. Durum böyle olunca otelin müşterilerine dahi yer kalmıyordu! O akşam güçlükle bir yer bulunmuş ve oturmuştuk. Moskova’dan benimle birlikte gelen Timur, oda arkadaşı olan Ermeni asıllı Arkaid’i de çağırıp masamıza oturtmuştu. Tüccar olduğunu söyleyen Arkaid güya Türk dostuydu ve Türkiye ile ticaret yapmak istiyordu. Söylediğine göre dedesi Van yakınındaki bir köyden Ermenistan’a göç ederken, çok miktarda altını toprağa gömmüştü? Ermenistan’da meydana gelen depremden sonra T.C. Hükümetinin yardımda bulunmasının, Ermeni halkı memnun ettiğini belirtmişti. O yemeğin ücretini de o ödemişti. Sulu bir insandı; garson kızlara sarkıntılık yapıyor; hemen yanıbaşımızdaki masada oturan kızlara asılıyordu! Masadaki kızlar kalkıp giderlerken, kızların arkadaşı olan iki genç, Arkaid’le konuşurlarken, bunlardan birisi, aniden Arkaid’i tokatlamaya başlamış ve bir yumrukla da yere yıktıktan sonra çekip gitmişlerdi. Olayı seyreden garsonlar Arkaid’i kaldırıp, oturtmuşlardı ama ağzından burnundan kan gelmiş ve bazı yerleri şişmişti! Arkaid önce polise başvurmak istemiş ama sonra bundan vazgeçmişti. Neticede sululuğunun cezasını esaslı bir dayak yiyerek çekmişti. O dayak yerken, arkadaşı olan Timur da benim gibi seyretmişti!...             SSCB’nde böylesi bir olaya ilk kez rastlamış; böyle bir adamı masamıza çağırdığı için de Timur’a kızmış, sitem etmiştim…             Ertesi gün, otelin cafe-restoranına gittiğimizde, birbirinden güzel garsonların masalar arasında dolaştıklarını görmüştük. Ama her zamanki gibi yer bulmamız yine zor olmuştu. Ne var ki, tüm SSCB’nde olduğu gibi, Minsk’te de rüşvet mekanizması çalışıyordu ve rüşvetle bir yer bulunabilmişti!             Timur             Moskova Radyosunun Türkçe yayın servisinde çalışan Timur Zamulük, Kazak asıllıydı, yani Türk kökenliydi. Ama tamamen Ruslaşmıştı ve esasen karısı da Rus olduğu için, çocukları da Kazakça bilmiyorlardı. Oğluna da bir Rus adı olan Oleg adını vermişti. Kazaktı ama Kazakistan’a hiç gitmemişti. Birkaç kez görevli olarak Türkiye’ye gelmişti. Kimi zaman bir folklor ekibiyle tercüman olarak gelmiş; son olarak da İzmir Fuarında, SSCB pavyonunda görev yapmıştı.             Açık sözlü bir gençti, Timur. Zaman zaman söylediği sözlerle, o tarihteki Sovyet insanlarının duygu ve düşüncelerini yansıtıyordu. Örneğin Minsk’te açılan “Finlandiya Sergisi”ni gezdikten sonra şöyle hayıflanmıştı: “Küçücük Finlandiya, bize mal satıyor. Biz kocaman ülke neden üretemiyoruz? Dört yıldır perestroya, glastnost deyip duruyoruz ama somut bir şey görebilmiş değiliz!..”             SSCB Televizyonlarında bir adet vardı. Gece gösterilen film, mutlaka ertesi gün de gündüz saatlerinde gösteriliyordu. Filmlerde genel olarak sosyalizm konusu egemendi. TV’de izlediğim bir Bulgar filmi hakkında yorum alış-verişi yapmak istediğim Aleks, bu konuda hiç konuşmamıştı. Bu da SSCB’nin gelenek haline gelen bir özelliğiydi. Hatta Türk dili konuşan halklar bile, yorumdan kaçıyorlar; açıkçası korkuyorlardı. Aleks Polonyalı’ların Minsk’e gelip mal aldıklarını, bunları Türkiye’ye götürüp sattıklarını yakınarak söylüyordu. Timur ise, Azerbaşcan Türkleri’ne ateş püskürüyordu! Ona göre, Azerbaycan bölgesindeki olayların müsebbibi Azeriler’di. Sumgayıt olayları da onlar çıkarmışlardı. Karabağ Ermenistan’a bağlanmalıydı ve hatta Nahçıvan’da Ermenistan’ındı. Ama Gorbaçov ve Politbüro Azerileri tutuyorlardı.  Gorbaçov korkaktı! 1964’de Kruşçev’in başına gelenlerin, kendi başına da gelmesinden kaygılıydı! Ama ondan iyisi de yoktu!...             Bir Kazak Türkü’nün, Karabağ konusunda Ermenistan tarafından yana söz etmesine hem üzülmüş, hem de kızmıştım. Timur’a gerçekleri anlatmıştım ama onu ikna edebildiğimi sanmıyordum.             Timur, daha sonra konuyu tekrar açtığımda bana; “Ermeniler’in, 1915 soykırımı iddialarına katılmıyorum” demişti. Komünist Partisinin başarılı olmadığını ve halkı yoksulluğa sürüklediğini söylemişti. Stalin’i Yahudiler’in başa geçirdiğini; Beria gibi birçok Yahudi’nin SSCB’ni yönettiğini iddia etmişti. Azerbaycan-Ermenistan çekişmesi konusunda Azeriler’in haklılığını anlatmaya çalışmıştım ama onu ikna edebilmek mümkün değildi…             Dönüş             29 Ekim 1989 Akşamı saat 20.00’de otelden ayrılıp, doğru tren istasyonuna giderek yataklı vagondaki yerimizi almıştık. Tren saat 20.40’da Moskova’ya müteveccihen hareket ederken, olağanüstü güzel bir hostes çay servisi yapmış; 22.00 Sularında temiz yataklarımıza uzanmıştık… DEVAM EDECEK  
Ekleme Tarihi: 15 Ekim 2025 -Çarşamba

BELARUS-3-

BAŞKENTTEN SELAM

 

BELARUS-3-

Maksim Tank’ın söyledikleri ilginç şeylerdi. Özellikle Tatar Türkleri ile ilgili söyledikleri benim için son derece ilginçti.

            Şair o tarihte 78 yaşındaydı. Ağır bir kâlp krizi geçirmişti ve takviye ile yaşıyordu. Bu yaşlı ve yorgun adam bana samimi bir ilgi göstermişti. Oteli beğenip beğenmediğimi sormuş ve getirilen kahveyi beğenmediğimi, rehberim Aleksey’e söylemişti. Dolu bir adamdı, anlatmış da anlatmış; “bir dahaki gelişinizde sizi konuştururuz, bu sefer hep biz konuştuk” diye de espri yapmıştı. Türkiye seyahati ile ilgili şiirlerini bana göndereceğini vaad etmişti ama maalesef bu şiirler gelmemişti.

            Maksim Tank’ın yanından ayrıldıktan sonra Beyaz Ruslar’ın kökeni hakkında kendi kendime yorumlar yapmaya çalışmıştım. Bu ulus Rus değildi; çünkü Ruslar hakkında iyi şeyler söylemiyorlardı. Peki Leh milletine mi mensuptular?.. Herhalde ikisinin arasında bir milletti, bunlar?.. Ama belirgin bir özellikleri vardı ki, batılılara, özellikle de Almanlar’a benziyorlardı! Çünkü cimri idiler ve ikramı bilmiyorlardı!..

            Al Kitab Derneği

            Sovyet Kültür Fonu Minsk Şubesi bünyesinde “Al Kitab” adlı bir Tatar Kültür Derneği kurulmuştu. Bu dernek, önceki kuşakların geleneklerini koruyup, gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlıyordu. Bir başka deyişle bu, Belarus Tatarları’nın toplumsal örgütüydü. Bu ülke içerisindeki Tatar köyleri, 600 yıl önce kurulmuştu ve 1997 yılında, 600.yıl kutlamaları yapılacaktı. Aslında bununla ilgili bir belge yoktu ama anılan dernek bunu istiyordu ve yapılacaktı. Dil ve halk kültürü unutuluyordu ve bunların canlandırılması gerekliydi.  Tatarlar müslümandı ama Belarusya’da, sadece 19. yüzyıldan kalma bir cami vardı ve İvi kasabasındaki bu cami bakımsızdı!..

Minsk ‘teki cami

            Al Kitab Derneği’nin kurucuları dil ve tarih konusuyla işe başlamışlar; ülke içinde ve dışındaki Tatarlar’la ilişki kurmuşlardı. Zira Belarusya sınırlarına yakın olan Polonya köylerinde de Tatarlar yaşıyorlardı.

            Kuropatı Köyü

            Konakladığım Otelin restoranı tıklım tıklımdı. Yabancı olmam nedeniyle bana ve rehberime, iki milletvekilinin oturdukları masada yer bulmuşlardı. İkisi de samimi ve candan insanlardı. Sohbet esnasında, üç klasik Beyaz Rus şairine ilaveten bir de Arkadi Kuleşov’un eklenmesi gerektiğini söylemişlerdi. Bunlar anlattılar ki, Minsk yakınında bir toplu mezar çıkarılmıştı ve bu mezarın bulunduğu Kuropatı köyünde, Stalin devrinde insanlar kitle halinde katledilmişlerdi! Şimdi mezarın başında bir adam duruyor ve oraya gelen herkese bu olayı anlatıyordu. Toplu mezarın ortaya çıkarılması, petrol boru hattının inşası sırasında ortaya çıkarılmıştı. O dönemde Belarusya’da Beria’nın Sanava adlı bir adamı, güvenlikten sorumluydu. Stalin’in has adamlarından Kaganaviç de Belarus doğumlu bir Yahudi idi.

            Beria, Stalin’in içişleri bakanı ve katliamların, işkencelerin baş mimarıydı! Neticede sistem onun da ortadan kaldırılmasını sağlamıştı. Ne yazık ki bu katil, ölümünden bir süre önce Türkiye’ye sığınmış ve ekmeğimizi yiyip, suyumuzu içmişti! Genç milletvekili; “savaş öncesinde Stalin o kadar insanı katletti ki, savaşta bile o kadar insan ölmemişti!..”

            Yemekte Olay!

            Akşam yemeklerini Belarus Oteli’nin cafesinde yiyorduk, daha geniş salonu olan restoran kapalıydı ve her akşam, masa bulmakta zorluk çekiliyordu. Çünkü it-kopuk-fahişe cafeyi adeta işgal ediyorlardı. Durum böyle olunca otelin müşterilerine dahi yer kalmıyordu! O akşam güçlükle bir yer bulunmuş ve oturmuştuk. Moskova’dan benimle birlikte gelen Timur, oda arkadaşı olan Ermeni asıllı Arkaid’i de çağırıp masamıza oturtmuştu. Tüccar olduğunu söyleyen Arkaid güya Türk dostuydu ve Türkiye ile ticaret yapmak istiyordu. Söylediğine göre dedesi Van yakınındaki bir köyden Ermenistan’a göç ederken, çok miktarda altını toprağa gömmüştü? Ermenistan’da meydana gelen depremden sonra T.C. Hükümetinin yardımda bulunmasının, Ermeni halkı memnun ettiğini belirtmişti. O yemeğin ücretini de o ödemişti. Sulu bir insandı; garson kızlara sarkıntılık yapıyor; hemen yanıbaşımızdaki masada oturan kızlara asılıyordu! Masadaki kızlar kalkıp giderlerken, kızların arkadaşı olan iki genç, Arkaid’le konuşurlarken, bunlardan birisi, aniden Arkaid’i tokatlamaya başlamış ve bir yumrukla da yere yıktıktan sonra çekip gitmişlerdi. Olayı seyreden garsonlar Arkaid’i kaldırıp, oturtmuşlardı ama ağzından burnundan kan gelmiş ve bazı yerleri şişmişti! Arkaid önce polise başvurmak istemiş ama sonra bundan vazgeçmişti. Neticede sululuğunun cezasını esaslı bir dayak yiyerek çekmişti. O dayak yerken, arkadaşı olan Timur da benim gibi seyretmişti!...

            SSCB’nde böylesi bir olaya ilk kez rastlamış; böyle bir adamı masamıza çağırdığı için de Timur’a kızmış, sitem etmiştim…

            Ertesi gün, otelin cafe-restoranına gittiğimizde, birbirinden güzel garsonların masalar arasında dolaştıklarını görmüştük. Ama her zamanki gibi yer bulmamız yine zor olmuştu. Ne var ki, tüm SSCB’nde olduğu gibi, Minsk’te de rüşvet mekanizması çalışıyordu ve rüşvetle bir yer bulunabilmişti!

            Timur

            Moskova Radyosunun Türkçe yayın servisinde çalışan Timur Zamulük, Kazak asıllıydı, yani Türk kökenliydi. Ama tamamen Ruslaşmıştı ve esasen karısı da Rus olduğu için, çocukları da Kazakça bilmiyorlardı. Oğluna da bir Rus adı olan Oleg adını vermişti. Kazaktı ama Kazakistan’a hiç gitmemişti. Birkaç kez görevli olarak Türkiye’ye gelmişti. Kimi zaman bir folklor ekibiyle tercüman olarak gelmiş; son olarak da İzmir Fuarında, SSCB pavyonunda görev yapmıştı.

            Açık sözlü bir gençti, Timur. Zaman zaman söylediği sözlerle, o tarihteki Sovyet insanlarının duygu ve düşüncelerini yansıtıyordu. Örneğin Minsk’te açılan “Finlandiya Sergisi”ni gezdikten sonra şöyle hayıflanmıştı: “Küçücük Finlandiya, bize mal satıyor. Biz kocaman ülke neden üretemiyoruz? Dört yıldır perestroya, glastnost deyip duruyoruz ama somut bir şey görebilmiş değiliz!..”

            SSCB Televizyonlarında bir adet vardı. Gece gösterilen film, mutlaka ertesi gün de gündüz saatlerinde gösteriliyordu. Filmlerde genel olarak sosyalizm konusu egemendi. TV’de izlediğim bir Bulgar filmi hakkında yorum alış-verişi yapmak istediğim Aleks, bu konuda hiç konuşmamıştı. Bu da SSCB’nin gelenek haline gelen bir özelliğiydi. Hatta Türk dili konuşan halklar bile, yorumdan kaçıyorlar; açıkçası korkuyorlardı. Aleks Polonyalı’ların Minsk’e gelip mal aldıklarını, bunları Türkiye’ye götürüp sattıklarını yakınarak söylüyordu. Timur ise, Azerbaşcan Türkleri’ne ateş püskürüyordu! Ona göre, Azerbaycan bölgesindeki olayların müsebbibi Azeriler’di. Sumgayıt olayları da onlar çıkarmışlardı. Karabağ Ermenistan’a bağlanmalıydı ve hatta Nahçıvan’da Ermenistan’ındı. Ama Gorbaçov ve Politbüro Azerileri tutuyorlardı.  Gorbaçov korkaktı! 1964’de Kruşçev’in başına gelenlerin, kendi başına da gelmesinden kaygılıydı! Ama ondan iyisi de yoktu!...

            Bir Kazak Türkü’nün, Karabağ konusunda Ermenistan tarafından yana söz etmesine hem üzülmüş, hem de kızmıştım. Timur’a gerçekleri anlatmıştım ama onu ikna edebildiğimi sanmıyordum.

            Timur, daha sonra konuyu tekrar açtığımda bana; “Ermeniler’in, 1915 soykırımı iddialarına katılmıyorum” demişti. Komünist Partisinin başarılı olmadığını ve halkı yoksulluğa sürüklediğini söylemişti. Stalin’i Yahudiler’in başa geçirdiğini; Beria gibi birçok Yahudi’nin SSCB’ni yönettiğini iddia etmişti. Azerbaycan-Ermenistan çekişmesi konusunda Azeriler’in haklılığını anlatmaya çalışmıştım ama onu ikna edebilmek mümkün değildi…

            Dönüş

            29 Ekim 1989 Akşamı saat 20.00’de otelden ayrılıp, doğru tren istasyonuna giderek yataklı vagondaki yerimizi almıştık. Tren saat 20.40’da Moskova’ya müteveccihen hareket ederken, olağanüstü güzel bir hostes çay servisi yapmış; 22.00 Sularında temiz yataklarımıza uzanmıştık…

DEVAM EDECEK

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/