BAŞKENTTEN SELAM
30 Ağustos, Başkomutanlık değil
BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ
Yakın tarihimizde 26-30 ağustos tarihlerinin son derece önemli bir yeri vardır…
26 Ağustos Kocatepe’de, “Büyük Taarruz”un başladığı gündür.
27 Ağustosta, iki kez düşman işgali altında kalan Afyonkarahisar, ebediyen kurtulmuştur.
28 ve 29 Ağustos tarihlerinde, Mustafa Kemal komutasındaki Türk Ordusu, Yunan kuvvetlerini darmadağın etmiştir.
30 Ağustos ise, “Başkomutan Meydan Muharebesi”nin zaferle sonuçlandığı gündür.
Bu tarihten sonra ise palikaryanın peşine düşülmüş ve 9 Eylülde, Yunan Ordusu Ege Denizi’ne dökülmüştür.
Bu nedenledir ki, 26-30 Ağustos tarihleri her yıl, “Zafer Haftası” olarak kutlanmaktadır.
Bu tarihlerde her kentimizde, KKTC’nde ve dünyanın her yerinde bulunan T.C. temsilciliklerinde bayram yapılır, şölenler düzenlenir. Ancak Zafer Haftası’nın en etkili kutlandığı yer, Afyonkarahisar’dır. Zaman zaman Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve mutlaka, silahlı kuvvetlerimizi temsilen generaller Afyonkarahisar’ı şereflendirir ve halkla birlikte Zafer Bayramı kutlama törenlerine katılırlar.
***
Ben Afyonkarahisar’da doğup büyüyen bir kişi olarak, 26 Ağustoslarda Kocatepe’de yapılan törenleri defalarca izledim. Bu törenlerin birisinde, 9 Eylül’de İzmir’e giren Süvari Birliklerimizin Komutanı ve Atatürk’ün yakın arkadaşı Fahrettin Altay Paşa’nın, savaşla ilgili anılarını kendi ağzından dinlemek şansını elde ettim. Fahrettin Paşa, bizzat yaşamış olduğu savaş anılarını naklettikten sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ten övgüyle söz etmiş ve aynen şunları şöylemişti:
“Arkadaşlar, sık sık yanlışlıklar yapılıyor ve 30 Ağustos Meydan Savaşına Başkomutanlık Meydan Savaşı deniliyor. Bu yanlıştır. O muhteşem savaşın adı Başkomutan Meydan Savaşıdır. Çünkü savaşı kazanan, büyük dâhi, Mustafa Kemal Paşa’dır. Lütfen bunu unutmayınız.”
26 Ağustosta düşmana ilk darbeyi vuran Mustafa Kemal, Dumlupınar’da yapılan meydan savaşının planlarını, Afyonkarahisar’ın eski belediye binasında yapmıştır. O geceyi kendisine ayrılan odada geçiren Başkomutan Atatürk, İsmet (İnönü) ve Fevzi (Çakmak) paşaları da yanına alarak, masa üzerine serdikleri büyük bir harita üzerinde sabaha kadar, savaşın taktik planları üzerinde çalışmışlardır.
Eski belediye binası bugün, “Afyonkarahisar Zafer Müzesi” haline dönüştürülmüş bulunmaktadır. Bu bina içerisinde, Atatürk’ün dinlendiği ve yattığı oda, ayrı bir özenle düzenlenmiştir. Afyonkarahisar halkı yıllardır Zafer Odasını ziyaret ederek, Kocatepe’nin, Dumlupınar’ın önemini içlerine sindirmişlerdir. Bu satırların yazarı, hayatının her döneminde bu kutsal Zafer Odasını ziyaret ederek, Atatürk’le ilgili her şeyin önünde uzun uzun durup düşünmeyi itiyat haline getirmiştir. Atatürk’ün burada bir gece geçirdiği odanın her karışını bıkıp usanmadan gözden geçirirken aklıma hep, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şu şiiri gelmiştir:
Mustafa Kemal’i gördüm düşümde
Daha, diyordu.
Uğruna şehit olasım geldi hemen
Sabaha diyordu.
Al bir kalpak giymişti, al
Al bir ata binmişti, al
Zafer ırak mı dedim,
Aha diyordu.
Mustafa Kemal, yirminci yüzyılın en büyük dâhisidir. O taklit edilemeyecek kadar büyük, eşsiz, çağlara ışık tutacak, ebedi bir önderdir. O öylesine sağlam ilkelere dayalı bir cumhuriyet kurmuştur ki; yıllar yılı biz içeriden, düşmanlarımız dışarıdan yıkmaya çalışmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti sapasağlam ayakta durmaktadır ve duracaktır.
30 Ağustosun önemi çok büyüktür. Zira maazallah Dumlupınar Meydan Muharebesi kazanılmamış olsaydı bugün, yeryüzünde Türkiye Cumhuriyeti adlı bir devlet olmayabilirdi. Bu önemli savaşın ve elde edilen zaferin yaratıcısı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu nedenle 30 Ağustos söz konusu olunca, değerlendirmeyi Atatürk’le birlikte yapmak gerekir. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili her şeyde vardır ve olmalıdır. Bu zafer, Atatürk’ün adıyla bütünleşerek kutlanmalı, Atatürk inkılâpları, Atatürk’ün hayatı ve ilkeleri bütün iletişim araçları ile sık sık yayımlanmalı ve özellikle günümüz gençliğine iyice öğretilmelidir.
Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu, yirminci yılları arasında, Türk İstiklâl Savaşı ile ilgili birçok sinema filmleri yapılmıştır. Bu filmler, o dönemin çocuklarının, millî duygularla yetişmelerine katkıda bulunmuştur. Sonraki yıllarda zaman zaman TV filmleri de yapılmıştır ama, yapılanlar yeterli değildir.
Kültür Bakanlığı, sinema ve tiyatro ile meşgul olanlara teşvik ödülleri vermekte, para yardımı yapmaktadır. Bakanlık Atatürk ve dönemini konu alan senaryo yarışmaları açmalı ve bu senaryoların filme alınıp, yayımlanmasını sağlamalıdır. Kuşkusuz bu yapılırken, tarihi gerçeklerin çarpıtılmasına meydan verilmemeli, filmi seyredecek gençlerimizin, millî duygularla mücehhez hale getirilmesi için özel özen gösterilmelidir.

Ne yazık ki günümüz gençliği, ne Atatürk’ü ve ne de çöken bir imparatorluktan, taptaze bir cumhuriyetin kuruluşuna geçiş dönemini lâyıkı ile bilmiyor. Geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizin bu konuda bilinçlendirilmeleri için bütün kurum ve kuruluşlara görev düşmektedir. Atatürkçülüğün temelinde milliyetçilik vardır; dolayısıyla cumhuriyetin çatısı altında başka milletlerin yaratılmasına izin verilmemelidir. İnkılâpçılık, Atatürk ilkelerinin belli başlı özelliğidir; dolayısıyla gözümüz daima ileride olmalı; dünyadaki gelişmelere ayak uydururken, özümüzden kopmamaya da özen gösterilmelidir. Lâiklik, dinsizlik demek değildir; ama lâiklik, bir zümrenin, başka bir zümreye kendi fikirlerini kabul ettirmelerini de önlemeye yönelik kutsal bir duygudur. Atatürk ilkelerinin bir başka temel özelliği olan cumhuriyetçilik konusunda, milletimiz mutabıktır. Atatürk ilkeleri arasında halkçılık düşüncesi vardır. Yüce Önder burada, imtiyazsız sınıfsız bir millet yaratmayı hedeflemiştir. Atatürk her şeyi enine boyuna düşünerek yapmıştır. Türkiye ne Amerika’dır, ne Batı Avrupa’dır; Türkiye’nin şartlarına göre sistemler geliştirmek, her T.C. Hükümetinin başlıca görevi olmalıdır.
30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi zaferinin 103. Yıldönümünü idrak ettiğimiz bu gün, şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor; Yüce Atatürk’ün manevi huzurunda bir kez daha minnet ve şükranla eğiliyorum.
