BAŞKENTTEN SELAM
ABD İÇ İŞLERİMİZE KARIŞMAMALI!..
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack’ın Fener Rum Patriği Bartholomeos ile yaptığı görüşme, diplomatik nezaket sınırlarının ötesine taşan bir unvan tartışmasını beraberinde getirdi. Barrack’ın resmi açıklamalarında kullandığı 'ekümenik' ifadesi, Türkiye’nin uzun süredir reddettiği bir tanım. Ziyaretin içeriği ve zamanlaması ise Türkiye-ABD ilişkileri açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Zira ABD ülkemizin iç işlerine resmen müdahale etmektedir.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya Camiini ibadete açmakla, son derece önemli ve tarihi bir eylemde bulundu. Tarih onun yarattığı bu olayı elbette yazacak ve Müslüman Türk Toplumu ve hatta tüm Dünya Müslümanları, Sayın Erdoğan’a dua edeceklerdir. Büyükelçi Barrack, Patrik’le yaptığı görüşmeden sonra “Bugün Ekümenik Patrik I. Bartholomeos ile bir araya gelmekten onur duydum. Başkan Donald Trump ile görüşmek üzere yapacağı ABD ziyareti ile Türkiye, Suriye ve bölge genelinde geniş bir ekümenik diyaloğu destekleme taahhüdünü ele aldık…” derken, deyim yerindeyse halt etmiştir!..
Dost ve müttefik bir ülkenin Büyükelçisi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin böyle bir unvanı hiçbir kimseye vermemiş olduğunu bilemez mi?... Ve bir Büyükelçinin, bu unvanı, ne Anayasa ne de Lozan Antlaşması’nda bir karşılığı bulunmadığı gerekçesiyle resmen tanımadığını ve bu türden fiiller, 'meşru olmayan bir unvanın, yabancı bir ülke tarafından diplomatik yolla dayatılmasının asla kabul edilemeyeceğini bilmez mi?...
Basında yer alan habere göre, Bartholomeos ile Barrack arasında gerçekleşen görüşmede şu başlıklar ele alınmış:
-Suriye’deki Hristiyanların durumu
-Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması meselesi
-Fener Rum Patrikhanesi’nin yanı sıra Türkiye’deki Rum diasporasının konumu.
Lübnan kökenli Maruni Katolik Hristiyan kökenli bir aileden gelen Barrack, Patrik’le yaptığı görüşmede, acaba Yunanistan makamlarının, o ülkedeki Müslüman Türklerin durumu ve çektikleri sıkıntıları da konuştular mı acaba?...
Büyükelçi’nin Patrik’le yaptığı görüşme konusunda haber yayımlayan gazeteler, Bartholomeos’un Dünyadaki bütün Ortodoks Hristiyanların lideri gibi tanımlamalarla, halkımızı yanıltmakta olduklarını üzüntüyle okudum. Bu tamamen yalandır. Örneğin başta Rusya ve Ukrayna kiliselerinin Bartholomeos’u, asla lider olarak kabul etmediklerini bu ülkelere yaptığım seyahatte açık-seçik görmüştüm.
Yine gazete haberlerinden öğrendiğime göre, 24 Eylül 2025 Çarşamba günü New York’taki St. George Rum Ortodoks Kilisesi’nde Patriklik Şükran Ayini düzenlenecek. Ayin kapsamında İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada kökenli cemaate Patriklik takdisi verilecek.
'Ekümeniklik', kelime anlamı itibarıyla 'evrensellik' ya da 'dünya çapında ruhani liderlik' anlamına geliyor. Bu unvan Ortodoks Hristiyan dünyası tarafından Fener Rum Patriği’ne atfedilen bir unvan olarak kullanılmaya çalışılıyor!...
Ancak Türkiye, uluslararası antlaşmalara göre Patrik'in yalnızca İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaatinin dini lideri olduğunu ve uluslararası bir yetkiye sahip olmadığını vurguluyor. Devletimizi yöneten irade, Lozan Antlaşması’nda ve Türk mevzuatında böyle bir tanımın yer almadığını belirterek, 'ekümenik' ifadesinin kullanılmasını hukuki temeli olmayan, siyasi sonuçlar doğurabilecek bir nitelendirme olarak görüyor.
Bu nedenle, yabancı devletlerin veya diplomatların bu unvanı resmi yazışma ve açıklamalarda kullanması, Türkiye açısından doğrudan 'egemenlik haklarına saldırı' olarak değerlendirilmektedir…
Hal böyle iken, zaman zaman bu ekümeniklik meselesini gündeme getiren Amerika ve bu ülkeyi yönetenlerin asla Türk dostu olmadıklarını düşünüyorum. Yeryüzünde bu ekümenik sıfatını kabul edebilecek, onlarca ülke var iken Müslüman Türk Milletine, böyle bir saçmalığı dayatmak ne ola ki!...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, başta ABD olmak üzere, Ülkemize ve Milletimize şaşı gözlerle bakmaya devam eden ülkelere çok önemli ve büyük tokatlar atmıştır. Bunun en somut örneği, başta da yazdığım gibi Ayasofya’nın ibadete açılmış olmasıdır. Cumhurbaşkanımız, şimdi bu densizlere bir tokat daha atmalıdır!...
Nasıl mı?.. Daha önce da yazmıştım ama yineleyeceğim. Buyurun okuyunuz:
TÜRK ORTODOKS KİLİSESİ
Bilindiği gibi, Fener Rum Patriği I. Bartholomeos T.C. vatandaşıdır ve T.C. yasalarına uygun bir şekilde yaşamak zorundadır. Keza Fener Rum Patrikhanesi de bir Türk kurumudur ve bu kurum T.C. yasalarının emrettiği şekilde yönetilmelidir. Ne var ki, Patrik Bartholomeos, zaman zaman, T.C. yasalarına aykırı davranışlarda bulunmaktadır. Oysa yasalar karşısında o, İstanbul’daki herhangi bir camiin imamından farksızdır.
Bu Fener Rum Patrikhanesi tarihen sabıkalıdır ve geçen asırlar içerisinde, fırsat buldukça Ülkemiz ve Milletimiz aleyhinde çalışmıştır.
İstanbul, Türkler tarafından fethedilmeden önce, 395 yılından itibaren Roma İmparatorluğu’nun başkenti idi. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan sonra, Rum Kilisesine dokunmadı ve bu kilisenin, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Ortodoksların dini merkezi olarak kalmasını sağladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını müteakip, Fener Rum Kilisesi, misak-ı milli sınırları içerisinde kalan Rum vatandaşlarımızın ruhani liderliği haline dönüştü.
Bartholomeos, şimdi arkasına Yunanistan ve ABD desteğini de alarak, Fener Rum Kilisesi’nin, dünya Ortodokslarının merkezi olduğunu iddia etmektedir. Oysa Ukrayna Kilisesi bu iddiaya şiddetle karşı çıkmaktadır. Bulgaristan ve Sırbistan kiliseleri zaten bağımsız bir şekilde varlıklarını sürdürmektedir. Ortodoks nüfusun yoğun olarak yaşadığı Rusya Federasyonunda ise bağımsız bir kilise mevcuttur ve merkezi Moskova’da bulunan bu kilisenin patriği, I. Bartholomeos’un iddialarını elinin tersiyle iterek, adeta “hadi canım sen de” dercesine, “o kendi işine baksın, ne ekümenikliği?” demektedir. Dolayısıyla, dünya Ortodoksları, Fener Rum Patrikhanesi’nin, merkez olarak kabul edilmesi talebine, karşı çıkmaktadır. Patrikhanenin arkasında duran Yunanistan ile ABD’nin, neden böyle yaptıkları ise, Milletimizin malumudur… Mustafa Kemal Atatürk’ün ne denli büyük ve ne denli dâhi olduğu, geçen her gün biraz daha anlaşılmaktadır. Ne yazık ki, O’nun ne yaptığı, yaptıklarını neden yaptığı hususları artık iyiden iyiye unutulmaktadır. Zira O’nun ilkeleri de, inkılapları da rafa kaldırılmıştır. Dolayısıyla, O’nun ısrarlı takibi ve talebi ile kurulmuş olan Türk Ortodoks Kilisesi de hiçbir işlevi olmayan bir kurum haline düşmüştür! Oysa Atatürk bu Kiliseyi, bugünleri görerek kurdurmuş; Rum Ortodoks Kilisesine karşı bir denge unsuru olmasını düşlemişti. Atatürk Müslüman’dı. Müslüman bir ana ve babanın evladıydı. Ben de öyleyim. İslâmi terbiye ile büyüdüm. Besmelesiz adım atmam; dua etmeden sokağa çıkmam, bir iş yapmam ve yatağa girmem. Ezan sesleri, ilâhiler ve tilâveti Kur’an, iliklerimi titretir, tüylerimi diken diken eder… Bunları yanlış anlaşılmamam için yazıyorum. Zira ben Müslüman olduğum kadar da Türk’üm. Bugün yeryüzünde, Müslüman olmayan çok sayıda soydaşımız bulunmaktadır ve bizim, onları da düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
23 Nisan 1920 Tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yandan işgal edilen toprakların kurtarılması için savaşırken; öte yandan yeni bir Türk Devleti’nin kurulması için yapılması gereken çalışmaları yapmıştır. Neticede 1 Mayıs 1921 Tarihinde toplanan TBMM, Türk Ortodoks Kilisesinin kurulması ile ilgili bir kanunu kabul etmiştir.
İstanbul’un işgali yıllarında Rum Ortodoks Kilisesine karşı mücadele başlatan Papa Eftim, Türk Ortodoks Kilisesinin kurulması üzerine Atatürk’le temasa geçerek ve Yüce Önder’in tam desteğiyle 21 Eylül 1921 Tarihinde Kayseri’de, ilk Türk Ortodoksları Kurultayı’nı topladı. Konya Metropolidi Prokobiyas, Trabzon-Maçka Metropolidi Kirillas, Antalya Episkopu Meletyos ve Gümüşhane Episkopu Yervasyos ile birlikte 72 Türk Ortodoks’unun katıldıkları ve tartışmalı geçen kurultayda şu üç husus kabul edildi:
1. Kanun ve yönetmeliklere aykırı olarak patrik seçilen Meletyos Metoksi bu görevden alınıp, Fener Patrikhanesi feshedilecektir.
2. Kayseri’de, bağımsız bir Türk Ortodoks Patrikhanesi kurulacaktır.
3. Kilise ve cemaatler tarafından düzenlenecek, noter tasdikli vekaletnamelerle Papa Eftim’e, “Anadolu Ortodoks Kilisesinin Umumi Vekilliği ve Murahhaslığı” payesi verilecektir.
Papa Eftim, TBMM ve özellikle Atatürk’le sık sık temasta bulunabilmek için, zaman zaman Ankara’da kalıyor ama çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyordu. Kurultayda alınan kararlar doğrultusunda, Fener Rum Patrikliğine seçilmiş olan Meletyos uzaklaştırıldı ve 17 Ekim 1923 Tarihinde Papa Eftim, geniş yetkilerle Patrikhanenin başına geçti. Bu duruma şiddetle karşı çıkan Rumlar, Batı Trakya’daki Türklere şiddetli baskılar uygulamaya başladı. Esasen Papa Eftim, hain olduğunu ilân ettiği patrikhanenin başında bulunmaktan da rahatsız olduğunu söylüyordu ve bir süre sonra çalışmalarını patrikhane dışında sürdürmeye başladı.
7 Temmuz 1924 Tarihinde Patrik unvanını terk eden Papa Eftim, İstanbul-Galata’da bulunan Panayia, Hristos, Aya Nikola ve Aya Yani kiliselerinin başpapazlığı görevlerini üstlendi. Kayseri’de kurulan Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni de Panayia Kilisesi’ne nakletti. Kısa bir süre sonra Panayia Kilisesinde toplanan Türk Ortodoksları Kurultayında şu kararlar alındı:
1. Fener Rum Patrikhanesi ile bütün ilişkiler kesilecektir.
2. Kayseri’de kurulmuş olan Türk Ortodoks Merkez Kilisesi İstanbul’a nakledilecek ve Kilisenin başına Papa Eftim getirilecektir.
3. Türk Ortodoks Kilisesinin bağımsız olması ve bu bağımsızlığın hükümet tarafından onaylanması ile ilgili işlemlere hemen başlanacaktır.
4. Panayia Kilisesi, Türk Ortodoksluğunun merkezi olarak tanınacaktır.
Atatürk’ün vefatından sonra, İkinci Dünya Savaşının da başlamasıyla birlikte, Türk Ortodoks Kilisesinin faaliyetleri yavaşladı ve giderek gerileme süreci başladı. 1960 Askeri müdahalesini müteakip Milli Birlik Komitesi’nin güçlü albayı Alparslan Türkeş, Türk Ortodoks Pakrikhanesi ve Papa Eftim’le yakından ilgilendi ve sorunlarının çözümüne yardımcı oldu. O arada, felç geçirerek yatağa mahkûm olan Eftim’in yerine oğlu Turgut Erenol vekalet etmeye başladı. Alpaslan Türkeş ve 13 MBK üyesinin tasfiye edilerek, zorunlu görevle yurt dışına gönderilmeleri, Türk Ortodoks Patrikhanesinin bir kez daha hamisiz kalmasına neden oldu. 14 Mart 1968 Tarihinde Papa Eftim vefat etti ve yerini II. Eftim ünvanı ile oğlu Turgut Erenol aldı. II. Eftim de 06 Mayıs 1991’de vefat edince yerine kardeşi Selçuk Erenol geçti. Halen görevi Ümit Erenol sürdürmektedir. Patrikhanenin tüzel kişiliğinin korunmasında Sevgi Erenol’un da büyük payının olduğunu belirtmeliyim.

Türk Ortodoks Patrikhanesinin Meryem Ana Kilisesi girişi
Sonuç Olarak; Anadolu’da yaşayan ve kendisini Türk hisseden insanlarımızın yanı sıra, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamakta olan Gagauzlar, Çuvaşlar, Yakutlar (Saka Türkleri), Tatarların ve Nogayların bir kısmı, Tuvalar vb. Hristiyandırlar. Bütün bu insanlarımız da göz önüne alınarak, İstanbul’da var olan Türk Ortodoks Patrikliği yeniden ihya edilmeli, Patrikhaneye bağlı kiliseler restore edilip, ibadete açılmalıdır. Şu anda İstanbul’da çalışarak hayatını idame ettirmeye çalışan binlerce Gagauz Türk’ü vardır ve bunlar, Türk Ortodoks Patrikhanesi ile temas halindedirler. Çeşitli devlet kuruluşlarının veremedikleri Türklük şuurunu, Türk Ortodoks Patrikhanesi verebilir. Fener Rum Patrikhanesine karşı olan öteki Ortodoks cemaatleri ile yakınlaşarak, bir blok oluşturulabilir. Bütün bunların yapılması halinde, ABD, AB ve Yunanistan’ın başımıza bela etmeye çalıştıkları ekümeniklik olgusunun karşısına dikilerek, “bizim de Ortodoks Patrikhanemiz vardır ve bu Patrikhane ile Fener Rum Patrikhanesi arasında bir fark bulunmamaktadır” denilmelidir. Bu yapılmaz, ekümeniklik ve Heybeli Adada’daki Ruhban Okulu taleplerine karşı çıkılmazsa, Ülkemizin başına büyük belaların gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Zira ekümenik bir Rum Patrikhanesi, giderek Vatikan örneği bir devlete dönüşecektir!...
Kısacası, ABD, Türkiye’nin başına bir çorap örmeye çalışmaktadır. Bu yüzden tez zamanda Cumhurbaşkanımız, TBMM kararlarını uygulayıp, Türk düşmanlarını susturmalıdır. Bunu yapacak olan T.C. Cumhurbaşkanı, Müslüman Türklerin yüreklerinde ebediyen ölümsüzlüğe ulaşacaktır…
