Necdet CANARAN
Köşe Yazarı
Necdet CANARAN
 

BİRAZ KÜL, BİRAZ DUMAN…

Çorap Söküğü BİRAZ KÜL, BİRAZ DUMAN…   Geçmişten kimse yoktu. Sağlıktı, şuydu buydu anlarım ama tek bir yol arkadaşı yoktu.  Günümüz gazetecileri yoktu... Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı yoktu… Başkan Yardımcısı yoktu… Genel Sekreteri yoktu… Yönetim Kurulu Üyesi yoktu... Bir kişi yahu… Cemiyet adına bir demet çiçek getiren bir kişi yoktu. E ben de klavyenin başına oturduğumda “kibar yazı yazacağım” sözü verdiğimden kendime, “yuh” çekmiyor, ayıplıyorum. Gel gör ki, “ayıp” ve/veya “ayıplamak” hafif kalıyor! Cemiyet yönettiğini zanneden ahali: Gün olur devran döner. Sandalye kayar, gövde kaykılır. Etiket uçar, çevre dağılır… Cemiyet yönettiğini zanneden ahali: Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti. Vefa neydi? ** Türk Basınındaki vaziyeti ahvale bakıp zaman zaman sorgularım: Protokol mensuplarıyla fotoğraf çektirip sosyal medyada milletin gözüne sokmak mıdır Gazeteciler Cemiyeti yöneticiliği? Ya da çaylı börekli kıytırık bir ‘tanışma’ toplantısına “lüp” var diye koşup, asker bavulu gibi dizilmek midir günümüz gazeteciliği? Basında çok kullanılan bir terimdir löp ya da lüp; lüpletmek… Şuracığa yazayım, yeri gelir lazım olur. Ekşi Sözlük, “lüpletmek” fiilini “yalamadan yutmak eyleminin kayınbiraderi” diye tanımlıyor. Anlayana! ** Göz bebeğimiz İçel Sanat Kulübümüzün “Mersin Basınının Duayenleri” başlığı altında başlattığı dizi söyleşilerin ilkindeyiz… Meslekte 50 yılı geride bırakan büyüğümüz, ustamız Mazlum Gökçay konuk… Mazlum Abi anlatacak; o dönemlerde sokaklarda kundura eskiten gazeteciler; ben, İbrahim Yalçıner bir de Fatih Şahin anı paylaşacak… Sahneye üç sıra arkadaki sandalyeye oturmuş etkinliğin başlamasını bekliyorum. Bir ön sırada fotoğraf ustamız Bülent Akbaş oturuyor. Yanında bir dost meclisinde tanıştığım, sosyal medya paylaşımlarından tarif edecek olursam “hayat ustası” Fatma Yanık var. Sohbet ediyoruz... Hayat Ustası, Tülay’ı soruyor, yazılarıma ara sıra misafir olan Tülay’ı. -Kim bu Tülay? Açıkla. Meraktan çatlayacağız? Bülent Abi hiçbir şey sormuyor. Birilerine kafayı takmış, saniyelik boşluklarda lafa karışıp saydırıyor, beni de taşlamayı ihmal etmiyor. Bülent Ustamızın attığı taş bize çiçek olarak gelir! Neyse ki moderatörümüz, her daim kibar, naif arkadaş Fatih Alkar konuşmaya başlıyor, fikrin çıkış sürecini anlatıyor. Mersin Basın Tarihini tarihin tozlu raflarından indirmeye yönelik bu proje, şehir içi ulaşımında, dolmuşta aklına gelmiş Fatih’in. Yanlış okumadınız: Dolmuşta. Zaten Türk’ün aklı başına başka nerede gelir ki? Mazlum Abi ile karşılaşınca Fatih, aklında bir anda bir kıvılcım çakmış, heyecandan üç durak önce inmiş, Mirkelam gibi koşup o kıvılcımı bir solukta Baha Sadık Akıner’e anlatmış. Bu sözleri dinlerken çok kıskandım Fatih’i ve kıskandığımdan bir fazla kızdım kendime… Kızdığımdan iki fazla şüpheye düştüm. Sonra sordum ben, şahsen, bizzat kendime: Sen Türk değil misin Canaran? Ya senin aklın? Senin aklın başına nerede geliyor Canaran? Ya koşarken ya… Haline bak da utan Canaran! ** Fatih Alkar, Baha’nın kaleme aldığı Mersin Basın Tarihinin kısa özetini paylaştı konuklarla. Bakın söylemedi demeyin, yüreğiyle yazan bir düşün insanı, Baha Sadık Akıner’i tanımış olmak benim için kazançtır, yazdığı her satır ise Mersin şehri için, Mersin’in entelektüel birikimi için ekstra kazançtır. Tuborg Ekstra! Bu kadar yeter… Şimdi sıra “Esas Oğlan”da. Kalp ameliyatı, beyin kanaması, hafıza kaybı ile geçen çileli yedi yılın ardından aramıza dönen meslek büyüğümüz, ustamız Ali Mazlum Gökçay’ı anlatmaya geldi sıra… Moderatör, bir nefes al. İhtiyaç hissettikçe araya girersin… Kurucusu olduğu Mersin Gazeteciler Cemiyeti’ne giden süreci anlattı Mazlum Abi. Tankut Abiden bahsetti. Abimiz, ustamız “deli yürek” Tankut Tufan’dan… Yazın bir kenara çok özel bir kalem ustasıydı Tankut Tufan… Ardından Güneş gazetesinden şefim, Günaydın grubundan, Fotospor gazetesinden Bölge Müdürüm Peyami Abiden bahsetti, Peyami Safa Maracı’dan… Mazlum Abi bir gece polisle tartışmış, iş fiziki temasa dayanmış. Karga tulumba karakola götürmüşler. Tankut Abi ve Peyami Abi olayı öğrenmiş, bu arada kafaları da güzel. Mazlum Abi’nin tutulduğu karakolu basmış kafası güzel abiler. “Arkadaşımızı verin” demişler, “Vermiyoruz” demişler… Tankut Abi ve Peyami Abi gecenin köründe valiyi, emniyet müdürünü, belediye başkanını, parti il başkanlarını yatağından kaldırmış, Mazlum Abiyi alıp gitmişler. Gazetecinin ve gazeteciliğin itibarlı olduğu yıllarmış… Hicran yarasıdır şimdi, hicran:  Çaylı börekli, kahvaltılı, yemekli kıytırık bir “tanışma” toplantısına “lüp” var diye koşup, asker bavulu gibi dizilmek olmuş şimdiki gazetecilik! Mazlum Abi anlatıyor: İçel Ekspres’te “Tampon” köşesinde her gün yazıyorum. Bir gün İsmet Paşa hakkında bir yazı kaleme aldım. Belki kaba bir tabir ama “sağırdır” dedim. Mürettip hatası, dizgi hatası şu, bu sözüm saygı sınırlarının ötesine çıkmış, a harfi çıkmış, ı harfi dizilmiş. Haberim yok. Dönemin Valisi talimat verince çektiler merkeze. ‘Yahu öyle değil böyle’ diyorsun anlamıyorlar. ‘Mürettip hatası, dizgi hatası’ diyorum ‘yok diyorlar, ‘bilirkişi bakacak.’ Bilirkişi geldi, mürettiphaneyi gezdi, mürettibin çalışmasını yerinde izledi, dizgi hatası olma ihtimalini raporunda belirtti de yakayı öyle sıyırdım. Yine bir gün… 12 Eylül’ün Faşist Cuntasını ve Cuntanın başını eleştirdiği yazısı nedeniyle Adana Sıkıyönetim Komutanlığına çekmişler Mazlum Abiyi. Tam 24 gün misafir etmişler. Ama ne misafirlik? Tahmin ediverin gari o misafirliği, o yılları! Çok şey anlattı Mazlum abi, hepsini burada açık edip Fatih ve Baha’nın kitap kıyafeti giydireceği çalışmanın büyüsünü bozmayayım. ** Moderatör… Huu! Fatih Alkar! Şimdi girebilirsin mevzuya: “Değerli konuklar, Mazlum Abi ile anısı olan bir arkadaşımızı davet ediyorum: Necdet Canaran.” Çıktım sahneye, çöktüm sandalyeye. Konuşmama başlamadan önce yeni gelen kimse var mı diye salona baktım. Yeni kimse olmadığını görünce en ön sırada boş bırakılan tek sandalyeyi başımla ve yüksek sesle selamladım. Mersin Gazeteciler Cemiyeti’ni temsil edecek mühim kişiye ayrılan boş sandalyeyi… Gıyabi cenaze namazı kılar gibi olduysa da idare etsinler artık. Sonra çenem açıldı yine, susturabilirsen sustur. Önce… Bir sonraki söyleşi duyurusunun “yemekli” yapılmasını önerdim. Herkes güldü tabii, ben utandım! Ardından Mazlum Abiyi anlatmaya başladım, o yıllarda pek revaçta olan portföy el çantasını dilime doladım.  Mersin’in en şık giyinen gazetecisi, meslek büyüğümüz Ziya Keskinışık’ın, Fikret Ünver’in kulağını çınlattım. Tipo baskıdan ofsete geçtiği yıllarda İçel Ekspres’e “tesadüfen” misafir olan haberimi anlattım. Kör taklidi yapan, tırnakçı, cepçi bir dolandırıcı yakalanmış, yazmışım: Polisin mucizesi. Körün gözleri karakolda açıldı! Söyleşi öncesi sohbetimizde sormuştum Mazlum Abiye. “Bazı kişisel mevzular var, anlatmak istiyorum izninle. Nasıl olsa müruruzaman.” “Anlat lan!” demişti. O anlat deyince ok yaydan çıktı: Efendim, Türk Basınında sürücü ehliyetini en çok kaybeden ve bunu her yıl birkaç kez “zayi” ilanıyla gazeteden duyuran tek gazetecidir Mazlum Abi. Yine bir gün… Mazlum Abi şehir dışına seyahate çıkıyor. Ancak ehliyeti günler önce Mersin’de polise kaptırmış. Ankara yolunda çevirmişler: Ehliyet, ruhsat… Ruhsatı uzatmış, ehliyet yerine geçsin diye de gazeteyi: Ehliyetimi kaybettim. Yenisini çıkartacağımdan eskisi hükümsüzdür. Mazlum Gökçay. O tarihlerde kimlik kayıplarını gazetede yayınlatma zorunluluğu var, işlemler birkaç gün sürdüğünden trafikçiler yol vermiş Mazlum Abiye. Moderatör “Bu kadar yeter, bize de yazık!” deyince indim sahneden. Benden sonra İbrahim Yalçıner ve Fatih Şahin de anılarını aktardı, kayda geçti… Söyleşi biterken Fatih son sözü Mazlum Abiye verdi. Herkese teşekkür etti. Günümüz gazetecilerine, birbirine düşen gazetecilere “Kin tutmayın” öğüdünde bulundu: “Fikirde ayrı düşebilirsiniz ama bu meslek kin tutmayı kaldırmaz.” diye seslendi. Dünü yaşamış bugünü gören bir ustanın bilgeliğiyle “Durun etmeyin, siz kardeşsiniz.” demeye getirdi. “Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” demişti Cemal Süreya. “Dünya yalan, hayat kısa.” dedi Mazlum Abi. ** Duygu dolu ve bir o kadar da keyifli bir etkinlikti. Mazlum Abi anlattı biz dinledik. Biz anlattık o duygulandı. Gözleri doldu, gözümüz doldu. Herkese tekrar teşekkür edip ayrılırken “Yeniden doğmuş gibiyim.” dedi. “Hoş döndün.” abi. Bitirirken… Mersin Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Emin Levent Türkili ile Mersin Yazarlar Derneği Başkanı Rüştü Aydın’a toplantıdaki varlıkları nedeniyle bir kere teşekkür. Sevgili kardeşlerim Fatih Alkar, Baha Sadık Akıner ve göz bebeğimiz Sanat Kulübümüzün Başkanı Mecit Baskın! Bir kere teşekkür etsem ikinin hatırı kalır. “Vefa” İstanbul’da bir semt adıdır ama dört harflik bir sözcük değilmiş sizin mahallede. Sonsuz teşekkürler. Yazı bu kadar, dağılabilirsiniz. “41 bekleme yapma, devam et” ki ben kulak vereyim memleketlimiz Ümit Yaşar’a, derman bulayım sarhoş gönlüme. Nihavent… Nefesliler! Kaldırın şarkıyı: Biraz kül, biraz duman… O benim işte.  
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2022 - Pazartesi

BİRAZ KÜL, BİRAZ DUMAN…

Çorap Söküğü

BİRAZ KÜL, BİRAZ DUMAN…

 

Geçmişten kimse yoktu. Sağlıktı, şuydu buydu anlarım ama tek bir yol arkadaşı yoktu. 

Günümüz gazetecileri yoktu... Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı yoktu… Başkan Yardımcısı yoktu… Genel Sekreteri yoktu… Yönetim Kurulu Üyesi yoktu... Bir kişi yahu… Cemiyet adına bir demet çiçek getiren bir kişi yoktu. E ben de klavyenin başına oturduğumda “kibar yazı yazacağım” sözü verdiğimden kendime, “yuh” çekmiyor, ayıplıyorum. Gel gör ki, “ayıp” ve/veya “ayıplamak” hafif kalıyor!

Cemiyet yönettiğini zanneden ahali: Gün olur devran döner. Sandalye kayar, gövde kaykılır. Etiket uçar, çevre dağılır…

Cemiyet yönettiğini zanneden ahali: Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti.

Vefa neydi?

**

Türk Basınındaki vaziyeti ahvale bakıp zaman zaman sorgularım:

Protokol mensuplarıyla fotoğraf çektirip sosyal medyada milletin gözüne sokmak mıdır Gazeteciler Cemiyeti yöneticiliği?

Ya da çaylı börekli kıytırık bir ‘tanışma’ toplantısına “lüp” var diye koşup, asker bavulu gibi dizilmek midir günümüz gazeteciliği?

Basında çok kullanılan bir terimdir löp ya da lüp; lüpletmek… Şuracığa yazayım, yeri gelir lazım olur. Ekşi Sözlük, “lüpletmek” fiilini “yalamadan yutmak eyleminin kayınbiraderi” diye tanımlıyor.

Anlayana!

**

Göz bebeğimiz İçel Sanat Kulübümüzün “Mersin Basınının Duayenleri” başlığı altında başlattığı dizi söyleşilerin ilkindeyiz… Meslekte 50 yılı geride bırakan büyüğümüz, ustamız Mazlum Gökçay konuk…

Mazlum Abi anlatacak; o dönemlerde sokaklarda kundura eskiten gazeteciler; ben, İbrahim Yalçıner bir de Fatih Şahin anı paylaşacak…

Sahneye üç sıra arkadaki sandalyeye oturmuş etkinliğin başlamasını bekliyorum. Bir ön sırada fotoğraf ustamız Bülent Akbaş oturuyor. Yanında bir dost meclisinde tanıştığım, sosyal medya paylaşımlarından tarif edecek olursam “hayat ustası” Fatma Yanık var. Sohbet ediyoruz... Hayat Ustası, Tülay’ı soruyor, yazılarıma ara sıra misafir olan Tülay’ı.

-Kim bu Tülay? Açıkla. Meraktan çatlayacağız?

Bülent Abi hiçbir şey sormuyor. Birilerine kafayı takmış, saniyelik boşluklarda lafa karışıp saydırıyor, beni de taşlamayı ihmal etmiyor. Bülent Ustamızın attığı taş bize çiçek olarak gelir!

Neyse ki moderatörümüz, her daim kibar, naif arkadaş Fatih Alkar konuşmaya başlıyor, fikrin çıkış sürecini anlatıyor.

Mersin Basın Tarihini tarihin tozlu raflarından indirmeye yönelik bu proje, şehir içi ulaşımında, dolmuşta aklına gelmiş Fatih’in. Yanlış okumadınız: Dolmuşta. Zaten Türk’ün aklı başına başka nerede gelir ki? Mazlum Abi ile karşılaşınca Fatih, aklında bir anda bir kıvılcım çakmış, heyecandan üç durak önce inmiş, Mirkelam gibi koşup o kıvılcımı bir solukta Baha Sadık Akıner’e anlatmış.

Bu sözleri dinlerken çok kıskandım Fatih’i ve kıskandığımdan bir fazla kızdım kendime… Kızdığımdan iki fazla şüpheye düştüm. Sonra sordum ben, şahsen, bizzat kendime: Sen Türk değil misin Canaran? Ya senin aklın? Senin aklın başına nerede geliyor Canaran? Ya koşarken ya… Haline bak da utan Canaran!

**

Fatih Alkar, Baha’nın kaleme aldığı Mersin Basın Tarihinin kısa özetini paylaştı konuklarla. Bakın söylemedi demeyin, yüreğiyle yazan bir düşün insanı, Baha Sadık Akıner’i tanımış olmak benim için kazançtır, yazdığı her satır ise Mersin şehri için, Mersin’in entelektüel birikimi için ekstra kazançtır. Tuborg Ekstra!

Bu kadar yeter…

Şimdi sıra “Esas Oğlan”da.

Kalp ameliyatı, beyin kanaması, hafıza kaybı ile geçen çileli yedi yılın ardından aramıza dönen meslek büyüğümüz, ustamız Ali Mazlum Gökçay’ı anlatmaya geldi sıra…

Moderatör, bir nefes al. İhtiyaç hissettikçe araya girersin…

Kurucusu olduğu Mersin Gazeteciler Cemiyeti’ne giden süreci anlattı Mazlum Abi. Tankut Abiden bahsetti. Abimiz, ustamız “deli yürek” Tankut Tufan’dan… Yazın bir kenara çok özel bir kalem ustasıydı Tankut Tufan… Ardından Güneş gazetesinden şefim, Günaydın grubundan, Fotospor gazetesinden Bölge Müdürüm Peyami Abiden bahsetti, Peyami Safa Maracı’dan…

Mazlum Abi bir gece polisle tartışmış, iş fiziki temasa dayanmış. Karga tulumba karakola götürmüşler. Tankut Abi ve Peyami Abi olayı öğrenmiş, bu arada kafaları da güzel. Mazlum Abi’nin tutulduğu karakolu basmış kafası güzel abiler. “Arkadaşımızı verin” demişler, “Vermiyoruz” demişler… Tankut Abi ve Peyami Abi gecenin köründe valiyi, emniyet müdürünü, belediye başkanını, parti il başkanlarını yatağından kaldırmış, Mazlum Abiyi alıp gitmişler.

Gazetecinin ve gazeteciliğin itibarlı olduğu yıllarmış…

Hicran yarasıdır şimdi, hicran:  Çaylı börekli, kahvaltılı, yemekli kıytırık bir “tanışma” toplantısına “lüp” var diye koşup, asker bavulu gibi dizilmek olmuş şimdiki gazetecilik!

Mazlum Abi anlatıyor: İçel Ekspres’te “Tampon” köşesinde her gün yazıyorum. Bir gün İsmet Paşa hakkında bir yazı kaleme aldım. Belki kaba bir tabir ama “sağırdır” dedim. Mürettip hatası, dizgi hatası şu, bu sözüm saygı sınırlarının ötesine çıkmış, a harfi çıkmış, ı harfi dizilmiş. Haberim yok. Dönemin Valisi talimat verince çektiler merkeze. ‘Yahu öyle değil böyle’ diyorsun anlamıyorlar. ‘Mürettip hatası, dizgi hatası’ diyorum ‘yok diyorlar, ‘bilirkişi bakacak.’ Bilirkişi geldi, mürettiphaneyi gezdi, mürettibin çalışmasını yerinde izledi, dizgi hatası olma ihtimalini raporunda belirtti de yakayı öyle sıyırdım.

Yine bir gün… 12 Eylül’ün Faşist Cuntasını ve Cuntanın başını eleştirdiği yazısı nedeniyle Adana Sıkıyönetim Komutanlığına çekmişler Mazlum Abiyi. Tam 24 gün misafir etmişler. Ama ne misafirlik? Tahmin ediverin gari o misafirliği, o yılları!

Çok şey anlattı Mazlum abi, hepsini burada açık edip Fatih ve Baha’nın kitap kıyafeti giydireceği çalışmanın büyüsünü bozmayayım.

**

Moderatör… Huu! Fatih Alkar! Şimdi girebilirsin mevzuya:

“Değerli konuklar, Mazlum Abi ile anısı olan bir arkadaşımızı davet ediyorum: Necdet Canaran.”

Çıktım sahneye, çöktüm sandalyeye.

Konuşmama başlamadan önce yeni gelen kimse var mı diye salona baktım. Yeni kimse olmadığını görünce en ön sırada boş bırakılan tek sandalyeyi başımla ve yüksek sesle selamladım. Mersin Gazeteciler Cemiyeti’ni temsil edecek mühim kişiye ayrılan boş sandalyeyi… Gıyabi cenaze namazı kılar gibi olduysa da idare etsinler artık.

Sonra çenem açıldı yine, susturabilirsen sustur. Önce… Bir sonraki söyleşi duyurusunun “yemekli” yapılmasını önerdim. Herkes güldü tabii, ben utandım!

Ardından Mazlum Abiyi anlatmaya başladım, o yıllarda pek revaçta olan portföy el çantasını dilime doladım. 

Mersin’in en şık giyinen gazetecisi, meslek büyüğümüz Ziya Keskinışık’ın, Fikret Ünver’in kulağını çınlattım.

Tipo baskıdan ofsete geçtiği yıllarda İçel Ekspres’e “tesadüfen” misafir olan haberimi anlattım. Kör taklidi yapan, tırnakçı, cepçi bir dolandırıcı yakalanmış, yazmışım: Polisin mucizesi. Körün gözleri karakolda açıldı!

Söyleşi öncesi sohbetimizde sormuştum Mazlum Abiye. “Bazı kişisel mevzular var, anlatmak istiyorum izninle. Nasıl olsa müruruzaman.”

“Anlat lan!” demişti. O anlat deyince ok yaydan çıktı: Efendim, Türk Basınında sürücü ehliyetini en çok kaybeden ve bunu her yıl birkaç kez “zayi” ilanıyla gazeteden duyuran tek gazetecidir Mazlum Abi.

Yine bir gün… Mazlum Abi şehir dışına seyahate çıkıyor. Ancak ehliyeti günler önce Mersin’de polise kaptırmış. Ankara yolunda çevirmişler: Ehliyet, ruhsat… Ruhsatı uzatmış, ehliyet yerine geçsin diye de gazeteyi: Ehliyetimi kaybettim. Yenisini çıkartacağımdan eskisi hükümsüzdür. Mazlum Gökçay.

O tarihlerde kimlik kayıplarını gazetede yayınlatma zorunluluğu var, işlemler birkaç gün sürdüğünden trafikçiler yol vermiş Mazlum Abiye.

Moderatör “Bu kadar yeter, bize de yazık!” deyince indim sahneden.

Benden sonra İbrahim Yalçıner ve Fatih Şahin de anılarını aktardı, kayda geçti…

Söyleşi biterken Fatih son sözü Mazlum Abiye verdi. Herkese teşekkür etti. Günümüz gazetecilerine, birbirine düşen gazetecilere “Kin tutmayın” öğüdünde bulundu: “Fikirde ayrı düşebilirsiniz ama bu meslek kin tutmayı kaldırmaz.” diye seslendi. Dünü yaşamış bugünü gören bir ustanın bilgeliğiyle “Durun etmeyin, siz kardeşsiniz.” demeye getirdi.

“Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” demişti Cemal Süreya. “Dünya yalan, hayat kısa.” dedi Mazlum Abi.

**

Duygu dolu ve bir o kadar da keyifli bir etkinlikti.

Mazlum Abi anlattı biz dinledik. Biz anlattık o duygulandı. Gözleri doldu, gözümüz doldu.

Herkese tekrar teşekkür edip ayrılırken “Yeniden doğmuş gibiyim.” dedi. “Hoş döndün.” abi.

Bitirirken…

Mersin Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Emin Levent Türkili ile Mersin Yazarlar Derneği Başkanı Rüştü Aydın’a toplantıdaki varlıkları nedeniyle bir kere teşekkür.

Sevgili kardeşlerim Fatih Alkar, Baha Sadık Akıner ve göz bebeğimiz Sanat Kulübümüzün Başkanı Mecit Baskın!

Bir kere teşekkür etsem ikinin hatırı kalır. “Vefa” İstanbul’da bir semt adıdır ama dört harflik bir sözcük değilmiş sizin mahallede. Sonsuz teşekkürler.

Yazı bu kadar, dağılabilirsiniz. “41 bekleme yapma, devam et” ki ben kulak vereyim memleketlimiz Ümit Yaşar’a, derman bulayım sarhoş gönlüme.

Nihavent…

Nefesliler! Kaldırın şarkıyı: Biraz kül, biraz duman… O benim işte.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3