YAŞAMAK
Yaşam veya hayat kendi kendini idame ettirme süreçleridir. Biyolojik süreçlere sahip olan hayatımızı ayıran bir nitelikte büyüme, uyaranlara tepki verme, metabolizma, enerji dönüşümü ve üreme kapasitesidir. Tüm canlıların temel yapı taşı hücresidir. Hücreler, yaşamın en küçük ve en basit birimleri olarak düşünülebilir. Tek bir hücre, kendi başına canlılığın tüm temel süreçlerini gerçekleştirebilir. Örneğin, bakteriler tek hücreli canlılardır ve bu minik yaşam formları yiyebilir, enerji üretebilir ve çoğalabilir.
İnsanlıkta, insanı insan yapan değerleri içerir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve dayanışma insana özgü ve bütün insanlar için ortak sayılabilecek üstün değerlerdir.
Ne için yaşıyoruz diye benim gibi sizlerde çok düşünmüşsünüzdür.
Kısaca, "insan, hedeflerini ve ideallerini gerçekleştirmek için yaşar" diyebiliriz.
Yaşamımızın amacı, sahip olduğumuz kendi kişisel amaçlarımızdır. Hepimizin bu dünyada bir varlık amacı var. Yaşam amacı aynı zamanda yaşarken keyif aldığımız, huzurlu olduğumuz, kendimizi iyi hissettiğimiz şeylerdir.
Kişisel hayatımız açısından önemli olan tasarruf, sabır, mahremiyet, mütevazılık, sağlıklı yaşam ve çalışkanlık değerleri insan; sevgi, dostluk, özgürlük, dürüstlük, vatanseverlik, yardımseverlik ve aile bütünlüğü değerleri aile ve sosyal çevre; temizlik, duyarlılık, estetik ve merhamet değerleri ise fiziksel çevre vb...
Toplumsal ve insani değerlerimiz insan yaşamının en önemli yanını oluşturur. Sevgi, cesaret, dostluk, yardımlaşma, temizlik, saygı, doğruluk, nezaket ve benzerleri de önem verilen toplumsal değerlerimizdir.
Bu arada maddi değerlerimizi de hatırlatmak isterim.
Bir topluma ait binalar, giysiler, araç-gereçler bu tür değerlere örnektir. Manevi değerler ise bir toplumun gelenek, örf, adet ve inançları; duygu, düşünce ve davranışlarıdır.
Genel anlamıyla da
Kaliteli bir yaşam dediğimizde refah düzeyimiz veya refaha erişim kolaylığımızdır. Kişinin yaşadığı yer ve kendi kültürüne göre ideal koşullara sahip olmasıdır. Kişinin tatmin olacağı hedefler, beklentiler ve standartlarının içinde bulunduğu koşullar, kültür ve değerlerle uyumlu olması anlamına da gelir.
Kaliteli yaşam hayatımızı sağlıklı, huzurlu ve rahat geçirmektir. Aklımızın ve ruhumuzun genel anlamda sağlıklı olması, planlı ve düzenli bir hayat içinde var olmak ve sosyal yaşantımızın dolu dolu geçmesi kaliteli yaşamın göstergeleridir.
İyi bir yaşam
"İyi bir hayat" yaşamak, eylemleri kişisel değerlerimizle uyumlu hale getirmeyi, anlamlı hedeflere ulaşmayı ve olumlu ilişkiler beslemeyi de içerir. Mutluluk ya da neşemizde bizlerin kendini tatmin olmuş, huzurlu ve iyi hissettiğimiz bir ruhtur.
Kişisel değerlerimiz özgecilik, takdir, özgünlük, cesaret, bağlılık, kararlılık, yeterlik, empati, eşitlik, cömertlik, dürüstlük, tevazu, nezaket, bağlılık, iyimserlik, tutku, pozitiflik gibi olabilir. Elbette buna binlerce farklı örnek sunulabilir.
Kaliteli insanın güzel ahlaklı, dürüst, anlayışlı olduğu, empati kurabildiği, hayatına ve çevresine pozitif katkı sağlayabildiği, yaşamının sorumluluğunu aldığı ve daha birçok olumlu özelliği taşıdığı bilinir.
İnsani değerler: özgürlük, eşitlik, hoşgörü, barış, dürüstlük ve doğruluk. Etik değerler: iyi niyet, incelik, saygı, sadakat, vefa, ölçülülük, yüreklilik, sorumluluk ve adalet.
Sevgi, saygı, merhamet, cömertlik, sorumluluk gibi değerlerimizle manevi değerlerimizi ifade ederiz. Nesilden nesile aktarılan manevi değerler; sevme, sevilme, ait olma, kendini gerçekleştirme gibi bireyin ruhî gereksinimlerini karşılayan en başta ihtiyaçlardandır.
Bunlar değer verdiğimiz ve kimliğimizi şekillendiren ilkelerdir. Kişisel değerlerimiz özgecilik, takdir, özgünlük, cesaret, bağlılık, kararlılık, yeterlik, empati, eşitlik, cömertlik, dürüstlük, tevazu, nezaket, bağlılık, iyimserlik, tutku, pozitiflik gibi olabilir. Elbette buna binlerce farklı örnek sunulabilir.
Bu değerler geçmişten gelen, nesilden nesile devam eden ve bizi biz yapan; dinimiz, tarihimiz, örf-adet, gelenek ve göreneklerimizdir.
Toplumu ayakta tutan değerlerde
Kavim ve toplulukların ayakta durmaları, ancak Allah'a itaat, güzel ahlâk ve adaletle mümkün olmuştur. Allah'a karşı isyan etmek, O'na ortak koşmak, insanların mallarını haksızlıkla yemek, cinsel sapmalara ve azgınlığa yönelmekte yaşamın bütün toplumların ortak yıkılma özellikleri olmuştur.
Sağlıklı bir yaşam sürmek için yapmamız gerekenleri zaten hep biliriz. Düzenli bir hayat yaşamak daha uzun, daha mutlu bir ömür sunar.
Özetle... Tek bir hayatımız var ve çok da uzun sürmeyecek. Onu daha da kısaltmamak için bence yeterince nedenimiz var.
Hayatta herkesin kendince açıklayabildiği yaşama amaçları mevcut. Ortalama bir insana sorduğunuzda, tam olarak ifade edemese de, dili döndüğünce ne için yaşadığını size açıklamaya çalışır. Bazıları, güç, unvan, başarı, inanç için yaşarken, bazıları sadece çocukları, işi için yaşayabilir. Yaşamın temel amacı hayatta kalmak ve üremektir.
Yaşamak nefes almaktır.
“İNSAN olduğunuzu hatırlayın” demişti Albert Einstein.
"Geriye kalan her şeyi unutsanız da olur" diye..!
Bu dünya artık
"BARIŞ" istiyor,
"SAĞLIK" istiyor,
"SEVGİ" istiyor,
"SAYGI" istiyor,
"RENGARENK" güzellikler istiyor,
"ÖZGÜRLÜK" istiyor,
"ADALET" istiyor.
Bu Dünya artık;
"ADAM" gibi ,"İNSAN" olmamızı istiyor.
Bize verdiği yüreğin bir parçasını artık mutlu yarınlar için
"YAŞAYIN" diyor.
Hayatı bazı yazarlarımız:
Dostoyevski: Cehennemdir.
Sokrates: Böcektir. Aristo: Zihindir, bilmektir.
Nietzsche: Güçtür.
Freud: Ölümdür.
Marco: Fikirdir.
Picasso: Sanattır.
Gandhi: Aşktır.
Schopenhauer: Acıdır.
Bertrand Russell: Rekabettir.
Steve Jobs: İnançtır.
Einstein: Bilgidir.
Stephen Hawking: Umuttur.
Kafka: Başlangıçlardır, diyerek tanımlamışlar.
Yazımı gene Nazım HİKMETin yaşamaya dair şiirinin birkaç satırıyla bitiriyorum.
YAŞAMAYA DAİR
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden. yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.
Nazım HİKMET RAN
