İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
Köşe Yazarı
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
 

L İ T V A N Y A -3-

L İ T V A N Y A -3-               NERİNGA ADASI             Silifke Belediyesi halk oyunları topluluğunun üç yıl sonra, 2002 yılının Haziran ayında bir kez daha Litvanya’ya davet edilmesini sağlamış; ayrıca ben de çağrılmıştım. Aynı tarihlerde benim, Romanya’da da işim vardı ve grup, Türkiye’den direkt olarak Litvanya’ya gelecekken; ben de Bükreş’ten Varşova’ya uçacak; oradan da otobüsle Vilnius’a geçip, grupla buluşacaktım.             Litvanya dili ilginçti. Uluslararası dillerde yer alan, örneğin restoran, Telekom, masaj, kozmetik vb. gibi kelimelerin sonuna os, es ve o gibi ekler takılıyordu. Yani restoran, restorantas oluyor; masaj kelimesi masajo’ya dönüşüyordu.             Bir süre Vilnius caddelerine dalmıştım. Karay Türklerinin Vilno dedikleri Litvanya başkenti güzel ve temiz bir kentti. İnsan kalabalığı da yoktu ve genel olarak sakin görünüyordu. Ne var ki her şeyin fiyatı Avrupa Birliği standartları seviyesine yükselmişti. Acıkmıştım; gönlüme göre bir restoran ararken, “Bakü-Tiflis” yazan bir tabela görünce içeriye dalmıştım. Burada Azerbaycan yemeklerinden “dovga” ve “dolma” yiyerek karnımı doyurmuştum. Restoran, Kafkas geleneğine göre düzenlenmişti.             Büyükelçiliğimize giderek Konsolos Erdal Saylık ile buluşmuş ve onunla birlikte hava alanına gitmiştik. Silifke Belediyesi halk oyunları topluluğunu Antalya’dan getiren uçak, Vilnius hava alanına inmişti. O arada bayan mihmandarlarımız Kristina ve Lida ile de tanışmıştık.             Neringa Adası Bizim Silifke grubu ile kucaklaşmış, vakit geçirmeden de otobüse binip hava alanından ayrılmıştık. Kleipeda kentine ulaştıktan az sonra, saat 21.30’da araba vapuru ile karşıya, Neringa Adası’na geçmiş; oradan da 50 Km. ötedeki Nida kasabasına ulaşmıştık. Baltık Denizi’ndeki Neringa Adası’nın yarısı Ruslar’ın elindeydi. Nida kenti ise, sınıra çok yakındı. Adanın kıyı şeridinde yer yer yerleşim birimleri kurulmuştu ve adanın tümü ormanlarla kaplıydı. Kısacası burası muhteşem bir yerdi. Bu güzel kentteki mükemmel bir otele yerleşmiştik. Ayrıca ikram edilen yemek de nefisti. Odamdaki televizyonu karıştırdığımda Almanya kanallarının çoğunlukta olduğunu görmüştüm. Almanya, Litvanya’ya iyiden iyiye girmişti. Ülkede yaygın dil Almanca idi ve her yerde Alman malları satılıyordu. Litvanya’ya başta Almanya olmak üzere, AB ülkelerinden yardım yağmıştı.             18 Haziran sabahı, hem de çok erken bir saatte kalktığımda kendimi çok iyi hissediyordum. İnsan kalabalığı olmayan, kültürlü insanların yaşadığı, temiz, pırıl pırıl ve havası güzel bir ülkede, Silifkeli hemşehrilerimle beraberdim. Yeri gelmişken burada şunu da belirtmeliyim: Ben 1974 Yılında başlayan Silifke Folklor ve Müzik Festivali’ne katılmış ve Ankara’ya döndükten sonra, Gündem gazetesinde festivalle ilgili geniş yayınlar yapmıştım. Bunun üzerine Silifke Belediye Meclisi kararı ile bu ilçemizin 1 Numaralı fahri hemşehrisi seçilmiştim. Bu unvan beni kalben Silifke’ye bağlamış ve aralıksız her yıl bu festivallere katkıda bulunmaya çalışmıştım. Neringa Adası yılan balığı gibi, Litvanya’nın böğründen çıkıp,  denize uzanan bir kara parçasıydı. Adanın eni 400 Metre, uzunluğu ise 400 Km.idi. Adada yaklaşık 7000 Kişi yaşıyordu ve bunun yarısı bizim de konakladığımız Nida’daydı. Ruslar, bu adanın bir kısmında deniz üssü kurmuşlar ve o kısma hakim olmuşlardı. Bu muhteşem adaya, yılda ortalama yarım milyon turist geliyordu. Nida, villalarla dolu, tertemiz bir yerdi. Romas’la iki saat kadar dolaştıktan sonra otele dönmüştük. Edindiğimiz bilgilere göre, II. Dünya Savaşı sırasında Litvanyalılar, ateş altında kalmamak için, Neringa Adası’na kaçmışlardı. Buna rağmen savaşta burası da epeyce hasar görmüş ve son yıllarda yavaş yavaş yıkılan, yakılan yerlerin onarımına başlanmıştı. Neringa Valisi Stasys Mikelis, çalışkan ve sevilen bir adamdı. Kendisi gibi, karısı da müzisyendi ve zaman zaman konserler verip; elde edilen hasılat ile Nida’nın ihtiyaçları gideriliyordu. Aslında, adanın bütününün adı “Kurş” idi ve Neringa denilince akla, salt Litvanya idaresi altındaki bölüm akla geliyordu. Zira öbür kesim Rus işgali altındaydı!.. Ertesi sabah, Vali Stasys Mikelis’i makamında ziyaret etmiştik. Silifke Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel, Silifke; Mikelis de Neringa hakkında, karşılıklı bilgiler vermişlerdi. Öğleden sonra Nida’ya 24 km. mesafedeki, Judokrante adlı bir beldeye gitmiştik. Buradaki havuzda bizim folklorcu gençler, doya doya yüzmüşlerdi. O arada bulunduğumuz mekânı tanımak amacıyla bir gezi yapmıştık. Orman içerisindeki ağaç heykeller, müthiş bir sanat eseriydi. “Cadılar Dağı” denilen tepe üzerinde, cadı ve şeytan heykelleri vardı. Bu heykeller gelişigüzel değil; bilinen efsanelere dayanarak yontulmuşlardı. Heykellerin hepsi, ağaç kütüklerinden üretilmişlerdi. Sonra, grubumuz belde halkına yarım saatlik bir gösteri yapmış; büyük alkış toplamışlardı. Bunun mükâfatı olarak da, bir restorandaki mükellef sofrada karnımızı doyurmuş; Nida’ya dönerek odalarımızda istirahate çekilmiştik. KLAİPEDA 20 Haziran sabahı, kahvaltıdan sonra Nida’dan ayrılmış; Neringa limanındaki “Deniz Müzesi”ne gitmiştik. Burada Baltık Denizi balıkları sergileniyor; fok ve yunus balıkları şov yapıyorlardı. Zaman zaman televizyon ekranlarında gördüğüm muhteşem şovlardan birini, bu müzede canlı olarak izleme fırsatını bulmuştuk. Vapurla Klaipeda’ya geçmiş, bir restoranda karnımızı doyurduktan sonra otele yerleşmiştik. Yemekten sonra halk oyunları grubumuz Hyper Maxima’da bir gösteri yapmıştı. Litvanya’da hava, her zaman rüzgârlı idi ve zaman zaman da yağmur yağıyordu. Tabii hava da kapalı oluyordu. Öğrendiğime göre kış aylarında da çok soğuk ve kar yağışlı geçiyor; hatta göller donuyordu! Ertesi sabah, Klaipeda valisi Rımantas Taraşkeviçius’u makamında ziyaret etmiştik. Silifke Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel, valiye hitaben yaptığı konuşmada; belediye hizmetlerini beğendiğini ama denizin pis olduğunu; kadınları erkeklerden daha kalabalık gördüğünü söylemiş; vali ise özetle şunları söylemişti: Festival Açılışı  Klaipeda Festivalinin açılış şöleni saat 19.00’da başlamıştı. Ama ondan önce bütün halk oyunları grupları şehir içerisinde defile yürüyüşü yapmışlardı. Gruplar yürüyüş esnasında kısa gösteriler yapıyorlardı. Bizim grubun en önünde ben, elimde “Türkiye” yazılı tabela olduğu halde yürüyordum. O esnada, kilometrelerce uzakta, güzel ülkemi temsil etmekte oluşumun gururunu ve onurunu yaşıyordum. Kent meydanında açılış töreninde vali kısa bir konuşma yapmış; bizim grup ise 4. Sırada gösterisini tamamlamıştı.   Başkan Öngel ile Klaipeda’da Ertesi sabah bizim grubu tekrar Neringa Adası’na, Nida’ya götürmüşlerdi. Oyuncu gençlerden Aytaç hastalandığı için odasında yatıyor, rehber Kristina da ona bakıyordu. Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel ile ben, grupla gitmemiş, Klaipeda’da kalmıştım. Kaldığımız otelin önünden kalkan minibüse atlayıp, şehir merkezindeki bir marketten, Aytaç ve Kristina için yiyecek bir şeyler alıp dönmüştük. Sonra biz tekrar çıkıp, önceki günlerden bildiğimiz restoranda yemek yerken, Türkiye-Senegal, dünya kupası maçını seyretmiştik. O maçta BJK’lı İlhan Mansız’ın attığı golle maçı 1-0 kazanmış ve dünyanın 4 büyük futbol takımı arasına girmiştik. TRAKAY Grubumuzu Türkiye’ye uğurladıktan sonra bir gün, Büyükelçimizin tahsis ettiği otomobille, Trakay kentine gitmiştim. Kente girince önce, esaslı bir restorasyon geçirmiş olan “Kale”yi gezmiştik. Tabii buradaki müzeyi de görmüştük. Kalenin iç kısımlarında da porselen, cam, para koleksiyonlarının yer aldığı sergiler vardı. Kale çevresi ise, göllerle çevriliydi ve Trakay, gerçekten çok güzel bir kentti. Burada 5 binden fazla insan yaşıyordu. Esasen burası, Litvanya’nın eski başkentiydi. Bu kentin bizim açımızdan önemi Karay ve Tatar Türklerinin de bu kent ve çevresinde yaşamakta oluşlarıydı. Karaylar’a Ruslar, “Karaim” demişler ve bu soydaşlarımız, dünyada da bu adla anılmışlardı. Oysa onlar kendilerine “Karay” diyorlardı ve doğrusu da buydu. Şehir içindeki ana caddenin adı “Karaim Caddesi” idi ve bu cadde üzerinde, Karayların ibadethanesi olan bir “kenesa” müze ve kültür merkezi bulunuyordu. Artık hayatta olmayan bir Karay şairin yaşadığı ev de müze haline getirilmişti. Keza, Karay yemeklerinin sunulduğu bir lokanta da, çok sayıdaki reklâm afişleriyle tanıtılıyordu. BİTTİ Başkan B.Ali Öngel’le  Klaipeda pazarında dolaşırken     
Ekleme Tarihi: 11 Ekim 2022 - Salı

L İ T V A N Y A -3-

L İ T V A N Y A -3-

 

            NERİNGA ADASI

            Silifke Belediyesi halk oyunları topluluğunun üç yıl sonra, 2002 yılının Haziran ayında bir kez daha Litvanya’ya davet edilmesini sağlamış; ayrıca ben de çağrılmıştım. Aynı tarihlerde benim, Romanya’da da işim vardı ve grup, Türkiye’den direkt olarak Litvanya’ya gelecekken; ben de Bükreş’ten Varşova’ya uçacak; oradan da otobüsle Vilnius’a geçip, grupla buluşacaktım.

            Litvanya dili ilginçti. Uluslararası dillerde yer alan, örneğin restoran, Telekom, masaj, kozmetik vb. gibi kelimelerin sonuna os, es ve o gibi ekler takılıyordu. Yani restoran, restorantas oluyor; masaj kelimesi masajo’ya dönüşüyordu.

            Bir süre Vilnius caddelerine dalmıştım. Karay Türklerinin Vilno dedikleri Litvanya başkenti güzel ve temiz bir kentti. İnsan kalabalığı da yoktu ve genel olarak sakin görünüyordu. Ne var ki her şeyin fiyatı Avrupa Birliği standartları seviyesine yükselmişti. Acıkmıştım; gönlüme göre bir restoran ararken, “Bakü-Tiflis” yazan bir tabela görünce içeriye dalmıştım. Burada Azerbaycan yemeklerinden “dovga” ve “dolma” yiyerek karnımı doyurmuştum. Restoran, Kafkas geleneğine göre düzenlenmişti.

            Büyükelçiliğimize giderek Konsolos Erdal Saylık ile buluşmuş ve onunla birlikte hava alanına gitmiştik. Silifke Belediyesi halk oyunları topluluğunu Antalya’dan getiren uçak, Vilnius hava alanına inmişti. O arada bayan mihmandarlarımız Kristina ve Lida ile de tanışmıştık.

            Neringa Adası

Bizim Silifke grubu ile kucaklaşmış, vakit geçirmeden de otobüse binip hava alanından ayrılmıştık. Kleipeda kentine ulaştıktan az sonra, saat 21.30’da araba vapuru ile karşıya, Neringa Adası’na geçmiş; oradan da 50 Km. ötedeki Nida kasabasına ulaşmıştık. Baltık Denizi’ndeki Neringa Adası’nın yarısı Ruslar’ın elindeydi. Nida kenti ise, sınıra çok yakındı. Adanın kıyı şeridinde yer yer yerleşim birimleri kurulmuştu ve adanın tümü ormanlarla kaplıydı. Kısacası burası muhteşem bir yerdi. Bu güzel kentteki mükemmel bir otele yerleşmiştik. Ayrıca ikram edilen yemek de nefisti.

Odamdaki televizyonu karıştırdığımda Almanya kanallarının çoğunlukta olduğunu görmüştüm. Almanya, Litvanya’ya iyiden iyiye girmişti. Ülkede yaygın dil Almanca idi ve her yerde Alman malları satılıyordu. Litvanya’ya başta Almanya olmak üzere, AB ülkelerinden yardım yağmıştı.

            18 Haziran sabahı, hem de çok erken bir saatte kalktığımda kendimi çok iyi hissediyordum. İnsan kalabalığı olmayan, kültürlü insanların yaşadığı, temiz, pırıl pırıl ve havası güzel bir ülkede, Silifkeli hemşehrilerimle beraberdim. Yeri gelmişken burada şunu da belirtmeliyim: Ben 1974 Yılında başlayan Silifke Folklor ve Müzik Festivali’ne katılmış ve Ankara’ya döndükten sonra, Gündem gazetesinde festivalle ilgili geniş yayınlar yapmıştım. Bunun üzerine Silifke Belediye Meclisi kararı ile bu ilçemizin 1 Numaralı fahri hemşehrisi seçilmiştim. Bu unvan beni kalben Silifke’ye bağlamış ve aralıksız her yıl bu festivallere katkıda bulunmaya çalışmıştım.

Neringa Adası yılan balığı gibi, Litvanya’nın böğründen çıkıp,  denize uzanan bir kara parçasıydı. Adanın eni 400 Metre, uzunluğu ise 400 Km.idi. Adada yaklaşık 7000 Kişi yaşıyordu ve bunun yarısı bizim de konakladığımız Nida’daydı. Ruslar, bu adanın bir kısmında deniz üssü kurmuşlar ve o kısma hakim olmuşlardı. Bu muhteşem adaya, yılda ortalama yarım milyon turist geliyordu. Nida, villalarla dolu, tertemiz bir yerdi. Romas’la iki saat kadar dolaştıktan sonra otele dönmüştük.

Edindiğimiz bilgilere göre, II. Dünya Savaşı sırasında Litvanyalılar, ateş altında kalmamak için, Neringa Adası’na kaçmışlardı. Buna rağmen savaşta burası da epeyce hasar görmüş ve son yıllarda yavaş yavaş yıkılan, yakılan yerlerin onarımına başlanmıştı.

Neringa Valisi Stasys Mikelis, çalışkan ve sevilen bir adamdı. Kendisi gibi, karısı da müzisyendi ve zaman zaman konserler verip; elde edilen hasılat ile Nida’nın ihtiyaçları gideriliyordu. Aslında, adanın bütününün adı “Kurş” idi ve Neringa denilince akla, salt Litvanya idaresi altındaki bölüm akla geliyordu. Zira öbür kesim Rus işgali altındaydı!..

Ertesi sabah, Vali Stasys Mikelis’i makamında ziyaret etmiştik. Silifke Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel, Silifke; Mikelis de Neringa hakkında, karşılıklı bilgiler vermişlerdi.

Öğleden sonra Nida’ya 24 km. mesafedeki, Judokrante adlı bir beldeye gitmiştik. Buradaki havuzda bizim folklorcu gençler, doya doya yüzmüşlerdi. O arada bulunduğumuz mekânı tanımak amacıyla bir gezi yapmıştık. Orman içerisindeki ağaç heykeller, müthiş bir sanat eseriydi. “Cadılar Dağı” denilen tepe üzerinde, cadı ve şeytan heykelleri vardı. Bu heykeller gelişigüzel değil; bilinen efsanelere dayanarak yontulmuşlardı. Heykellerin hepsi, ağaç kütüklerinden üretilmişlerdi.

Sonra, grubumuz belde halkına yarım saatlik bir gösteri yapmış; büyük alkış toplamışlardı. Bunun mükâfatı olarak da, bir restorandaki mükellef sofrada karnımızı doyurmuş; Nida’ya dönerek odalarımızda istirahate çekilmiştik.

KLAİPEDA

20 Haziran sabahı, kahvaltıdan sonra Nida’dan ayrılmış; Neringa limanındaki “Deniz Müzesi”ne gitmiştik. Burada Baltık Denizi balıkları sergileniyor; fok ve yunus balıkları şov yapıyorlardı. Zaman zaman televizyon ekranlarında gördüğüm muhteşem şovlardan birini, bu müzede canlı olarak izleme fırsatını bulmuştuk.

Vapurla Klaipeda’ya geçmiş, bir restoranda karnımızı doyurduktan sonra otele yerleşmiştik. Yemekten sonra halk oyunları grubumuz Hyper Maxima’da bir gösteri yapmıştı.

Litvanya’da hava, her zaman rüzgârlı idi ve zaman zaman da yağmur yağıyordu. Tabii hava da kapalı oluyordu. Öğrendiğime göre kış aylarında da çok soğuk ve kar yağışlı geçiyor; hatta göller donuyordu!

Ertesi sabah, Klaipeda valisi Rımantas Taraşkeviçius’u makamında ziyaret etmiştik. Silifke Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel, valiye hitaben yaptığı konuşmada; belediye hizmetlerini beğendiğini ama denizin pis olduğunu; kadınları erkeklerden daha kalabalık gördüğünü söylemiş; vali ise özetle şunları söylemişti:

Festival Açılışı 

Klaipeda Festivalinin açılış şöleni saat 19.00’da başlamıştı. Ama ondan önce bütün halk oyunları grupları şehir içerisinde defile yürüyüşü yapmışlardı. Gruplar yürüyüş esnasında kısa gösteriler yapıyorlardı. Bizim grubun en önünde ben, elimde “Türkiye” yazılı tabela olduğu halde yürüyordum. O esnada, kilometrelerce uzakta, güzel ülkemi temsil etmekte oluşumun gururunu ve onurunu yaşıyordum.

Kent meydanında açılış töreninde vali kısa bir konuşma yapmış; bizim grup ise 4. Sırada gösterisini tamamlamıştı.  

Başkan Öngel ile Klaipeda’da

Ertesi sabah bizim grubu tekrar Neringa Adası’na, Nida’ya götürmüşlerdi. Oyuncu gençlerden Aytaç hastalandığı için odasında yatıyor, rehber Kristina da ona bakıyordu. Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel ile ben, grupla gitmemiş, Klaipeda’da kalmıştım. Kaldığımız otelin önünden kalkan minibüse atlayıp, şehir merkezindeki bir marketten, Aytaç ve Kristina için yiyecek bir şeyler alıp dönmüştük. Sonra biz tekrar çıkıp, önceki günlerden bildiğimiz restoranda yemek yerken, Türkiye-Senegal, dünya kupası maçını seyretmiştik. O maçta BJK’lı İlhan Mansız’ın attığı golle maçı 1-0 kazanmış ve dünyanın 4 büyük futbol takımı arasına girmiştik.

TRAKAY

Grubumuzu Türkiye’ye uğurladıktan sonra bir gün, Büyükelçimizin tahsis ettiği otomobille, Trakay kentine gitmiştim. Kente girince önce, esaslı bir restorasyon geçirmiş olan “Kale”yi gezmiştik. Tabii buradaki müzeyi de görmüştük. Kalenin iç kısımlarında da porselen, cam, para koleksiyonlarının yer aldığı sergiler vardı. Kale çevresi ise, göllerle çevriliydi ve Trakay, gerçekten çok güzel bir kentti. Burada 5 binden fazla insan yaşıyordu.

Esasen burası, Litvanya’nın eski başkentiydi. Bu kentin bizim açımızdan önemi Karay ve Tatar Türklerinin de bu kent ve çevresinde yaşamakta oluşlarıydı. Karaylar’a Ruslar, “Karaim” demişler ve bu soydaşlarımız, dünyada da bu adla anılmışlardı. Oysa onlar kendilerine “Karay” diyorlardı ve doğrusu da buydu. Şehir içindeki ana caddenin adı “Karaim Caddesi” idi ve bu cadde üzerinde, Karayların ibadethanesi olan bir “kenesa” müze ve kültür merkezi bulunuyordu. Artık hayatta olmayan bir Karay şairin yaşadığı ev de müze haline getirilmişti. Keza, Karay yemeklerinin sunulduğu bir lokanta da, çok sayıdaki reklâm afişleriyle tanıtılıyordu.

BİTTİ

Başkan B.Ali Öngel’le  Klaipeda pazarında dolaşırken

 

  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3