İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
Köşe Yazarı
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU
 

KIRGIZİSTAN-3-

BAŞKENTTEN SELAM   KIRGIZİSTAN-3- Dil-Edebiyat Enstitüsü Kırgız Bilimler Akademisi’nin Dil ve Edebiyat Enstitüsü, özellikle ziyaret etmek, görüp bilgiler almak istediğim bilim kuruluşuydu. Önceden haber verip gittiğimiz için, Enstitü (Fakülte) Başkanı (Dekanı) Abdülgani Eskibayev, birçok bilim adamıyla birlikte bizi karşılamıştı. Aralarında, Kültür Bakanlığımızın Bursa’da düzenlediği II. Uluslararası Türk Folklor Kongresi’ne katılarak bildiri sunan Bn. Raise Hıdırbekova da vardı. Raise hanımla daha önce tanışmış olduğum için, daha çok onunla konuşmuştum. Raise Hanım folklor bölümünün başkanıydı. Yakın diyalog kurabildiğim bir başkası ise, Manas bölümünün başında olan Samar Musayev’di. Musayev, uzun uzun Dursun Yıldırım’dan bahsederek; kendisine bol malzeme gönderildiğini, ayrıca birkaç kez Kırgızistan’da da konuk edildiğini söyleyip, Türkiye’deki en iyi Manasçı olarak, Manas Destanı’nın Türkiye’de yayımlanması işinin ondan beklenildiğini biraz da sitemkâr bir dille ifade etmişti… Akın Sanatı Kırgızistan’da âşığın genel adı “Akın”dı. “bahşı” sözcüğünü “şaman” için kullanıyorlardı. Akın’a “ırcı” veya “cırcı” da diyorlardı. Söylediklerine 101 göre “akın” sözcüğü “ahund”dan galetti. Demek ki, “akın”, bir din adamı olan “ahund” kadar değerli ve önemliydi. Nitekim akınların toplum içerisindeki yeri oldukça yüksekti. Kırgız akın’ı “komuz” (yani kopuz) çalıyor, çalarken de “ırlıyor”du… Aralarında irticalen söyleyenler de vardı ve bunlara “töküyor” diyorlardı. Ama daha çok usta malı çalıp çığırıyorlardı. İrticalen söyleyenler hecelerde ve kafiyede hatalar yapıyorlardı ama, içlerinde iyileri de vardı. Kırgız akın sanatı 19. Yüzyılda bir hayli ileri düzeydeydi ve o dönemde, güçlü akınlar yetişmişti. Sonraları bir duraklama dönemine girilmişti, çünkü özgür yaradılışlı olan bu halk sanatçıları, yüreklerinin sesini yansıtamıyorlardı!...Ben, henüz komünist sistemin tam olarak çökmediği bir dönemde Kırgızistan’a gitmiş ve görmüştüm ki, akınlar salt komuz çalıp ırlıyorlardı. Yani sanatı tam olarak yaşatabildikleri söylenemezdi!... Dil ve Edebiyat Enstitüsü Folklor Bölümü, 13. Yüzyıldan itibaren üretilen akın deyişlerini derlemiş ve bunların bir kısmını yayımlamıştı. Ebulgazi’nin Şecere-i Türk eserinde de bilgiler vardı. Geçmişte Soltobay, Hasangaygı, Kalıgul, Arslanbek, Balık, Naymanbay, Kalmırşa, Toktogul vb. gibi güçlü akınlar yetişmişti. Gelenekte, usta-çırak ilişkisi devam ediyordu. Akınlar toylarda, toplantılarda, şenliklerde sanatı icra ediyorlardı. Kırgız uzmanlar yazılı edebiyatın, akın sanatına balta vurduğunu söylüyorlardı?... Buna rağmen Estebes, Tuganbay Abdiyip, Tabirbek Hüseyinbayev, Aşır Ali Aytaliyev vb. gibi güçlü akınlar vardı ve bunlar Filarmoni topluluğu bünyesinde faaliyette bulunuyorlardı. Kırgızlar, şaire de akın diyorlardı. Kendi yarattığı deyişleri kopuz eşliğinde seslendirenler de akın’dı… Usta malı söyleyen profesyoneller ise “ırcı” idi ve bunlar ırlıyorlardı. Aşıklık geleneğinde olduğu gibi, hikaye anlatanlar; hikayeli türkü okuyanlar da vardı. Akınların enstrümanları ise komuz, kılkıyak, çır, sıbızgı, surnay vb. idi. Destancılar Akın’lar, geleneği yaşatadursunlar, bir de destancılar vardı. Kırgızistan’da destancılar, akınlardan daha popüler halk sanatçılarıydı. Bunlar “Manasçı” ve “Comukçu –Aytucu” olarak iki türde değerlendiriliyorlardı. Manasçılar, sadece Manas Destanı üzerinde duruyorlar ve her zaman Manas’ın bölümlerini anlatıyorlardı. Manas dışındaki destanları yaşatmak, anlatmak ise ötekilerin işiydi. Kuzey Kırgızistanlı destancılar, Köroğlu gibi, Türkiye ve Azerbaycan’da da çok iyi bilinen destanları da söylüyorlardı. Tabii destancılar, destanı anlatırken kendilerine özgü bir makam içre, melodi üretiyorlardı. Bir başka deyişle her Kırgız destancının kendine özgü makamı vardı. Fakat, destancılar arasında iyi kopuz çalanlar çok azdı. Onlar için kopuz, destanın gerektiği biçimde anlatılmasını sağlamada kullanılan bir araçtı. Enstitünün folklor bölümünde konuyla ilgili bilgiler alırken, El Yazmaları Fondu Müdürü Süleyman Kayıpov, bazı destanlardan örnekler çalıp söylemişti. El Sanatları Kuşkusuz kolhozlarda, sovhozlarda ve kişisel çabalarla el sanatları çalışmaları yapılıyordu, ama Kırgızistan’da bu işin geniş kapsamlı çalışması, “Kıyal” adlı bir firma tarafından sürdürülüyordu. Kıyal İhracat Firmasına giderek, hem çalışmalarını görmüş, hem de bilgiler almıştık. Önce firmanın baş sanatçısı Sultanbek Makaşoğlu ve Genel Müdür Salmurbek Bakeyev ile görüşmüş, sonra da üretilen malzemeleri incelemiştik. Öğrenmiştik ki, burada üretilen el sanatları ürünleri birçok Avrupa, Asya ve Amerika ülkelerine ihraç ediliyordu. Ürünler arasında Manas Destanı’nda adı geçen bütün kahramanların bibloları da vardı. Cengiz Aytmatov’un portresinin işlendiği halılar, keçeler vb. üretilen önemli ihraç mallarıydı. Burada bize çay ve kişniş üzümü ikram ettikleri gibi; ayrıca bana iki güzel kitap hediye etmişlerdi. Rosa İsakovna Otunbayeva İle Sohbet Kıyal Firmasında otururken içeriye bir bayan girmiş; herkes ayağa kalkmıştı. Mütevazi, öteki Kırgız kadınlardan farklı olmayan bu bayanın yanında bir oğlan ve bir kız çocuğu vardı. Bu samimi ve cana yakın kadının oğlunun adı Atay’dı. Aslında oturmayacaktı ama, benim Türk ve Türkiye’den geldiğimi öğrenince ve ben de ısrar edince oturmuştu. Bu zarif ve her haliyle çevresinde saygı uyandıran kadın, Kırgızistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Vekili Rosa İsakovna Otunbayeva idi… Cumhurbaşkanı Rosa Otunbayeva ve iki çocuğuyla Evet, bugünün Kırgızistan Cumhurbaşkanı… Rosa hanım elimi bir sıkmıştı ki, neredeyse parmaklarım birbirine geçecekti. Her ne kadar, Kırgızistan’daki kadınlardan farklı bir görünümü yok idiyse de, yakından görüşme yapıldığında, aslında çok farklı olduğu anlaşılıyordu. Felsefeciydi, ama her konuda fikir beyan edebilecek, tartışma yapabilecek yetenekleri vardı. Bana, Türkiye ile ilişkilerin çok iyi olması gerektiğini söylemiş ve “…Biz aynı soyun, aynı kültürün evlâtlarıyız” demişti. Bir yıl sonra, ekim ayında Furunze’de yapılacak olan “Geleneksel Giysiler” konulu bilimsel toplantıya, Türk bilim adamlarının da katılmasını arzu ettiklerini söylemiş ve şahsen beni de davet etmişti. Ayrılırken, Kırgızistan’da ne kadar kalacağımı sormuş, “bir hafta kadar” deyince, “neden öyle kısa, 2 ay kalınız” demişti. Rosa Otunbayeva, bende derin izler bırakmış, güçlü, ama son derece mütevazi bir kadın olarak belleğime yerleşmişti. Kırgızistan seyahatinden sonra Moskova’ya dönerken, uçakta, Rosa Hanımla bir kez daha karşılaşmıştık. Ben uçağın üçüncü sırasında oturuyordum. O ise, değerli sinema sanatçısı Tölömüş Okayev ile birlikte gelip birinci sıraya oturmuşlardı. Beni görünce mütebessim bir çehre ile selam vermiş ve yanıma gelerek elimi samimi bir şekilde sıkmıştı. Moskova hava alanında da onu bekleyen araca binerken bana el sallamak lütfunda bulunmuştu… Kırgızistan’da cereyan eden olaylar sırasında Rosa Otunbayeva adını duyunca, onun başarılı olmasını çok arzu etmiştim. Nihayet başarmış; hem Kırgızistan’da istikrarı ve huzuru sağlamış, hem de halkın teveccühü ile, Cumhurbaşkanı makamına seçilmişti. Cumhurbaşkanı Rosa Otunbayeva 23 Ağustos 1950 tarihinde Kırgızistan’ın Oş kentinde doğdu. Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nden 1972 yılında mezun oldu. Kırgız Devlet Ulusal Üniversitesi altı yıl boyunca felsefe bölümünün başkanı olarak görev yaptı. Kıdemli Profesör ünvanını aldı. Kırgızca dışında İngilizce ve Rusça bilmektedir. 1981 yılında Bişkek Lenin Rayonu Konseyi ve Komünist Partinin ikinci sekreteri olarak politik kariyerine başladı. Kırgız topraklarındaki balballar arasında 1980'li yıllarda,SSCB heyeti başkanı olarak Paris'te UNESCO’da hizmet verdi. Daha sonra SSCB’nin Malezya Büyükelçisi olarak görev yaptı. Kırgızistan Sovyet Cumhuriyeti döneminde olduğu gibi, bağımsızlığın ilânından sonra da, dönemin cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak atandı. Büyükelçi olarak, ABD ve Kanada’da Kırgızistan’ın ilk büyükelçisi oldu. Keza 1998-2001 yılları arasında da İngiltere’de ilk Kırgız büyükelçisi olarak görev yaptı. 2002-2004 yılları arasında, Birleşmiş Milletler genel sekreter yardımcısı olarak Gürcistan'da özel görevde bulundu. 2004 sonlarında Kırgızistan’a dönerek aktif siyasete katıldı. Aralık 2004 yılında, diğer muhalefet milletvekilleri ile birlikte Ata Jurt (Ata-Yurt) partisini kurdu. 2005 yılında yapılan parlamento seçimleri için sıkı bir hazırlık çalışmaları başlattı. O seçimden önce yürürlüğe giren bir yasa, milletvekili adaylarının, ülkede 5 yıl ikamet etmesini zorunlu kıldığı için seçimlere katılamadı. Zira o ülkesi için yurt dışında önemli görevlerde bulunuyordu. Kırgızistan'da Lale Devrimi denilen ve Cumhurbaşkanı Akayev’in devrilmesine neden olan liderlerden biri idi. Daha sonra o Kurmanbek başkanlığındaki geçici hükümette Dışişleri Bakanı oldu. 2006 yılında, yeni bir demokratik anayasa hazırlanması hususunda hükümete baskı yaptı. Kısa bir dönem için Asaba (Bayrak) Ulusal Uyanış Partisi eş başkanı oldu. Aralık 2007'de, Sosyal Demokrat Parti listesinden Kırgızistan parlamentosuna girdi. SDP meclis grubu başkanı olarak, yoğun muhalif eylemleri başlattı. Nisan 2010’da Bişkek'te başlayan ayaklanma sonucunda, hükümet devrildi ve 7 Nisan 2010 Tarihinde Rosa Otunbayeva başkanlığında, 5 kişiden oluşan geçici Kırgızistan hükümeti kuruldu. Baskılara dayanamayıp, ülkeyi terk eden Cumhurbaşkanı Bakiyev’in 15 Nisan 2010 tarihinde istifası üzerine Cumhurbaşkanlığı görevini Otunbayeva vekaleten üstlendi. 27 Haziran 2010 tarihinde yapılan referandum sonucu kabul edilen anayasa uyarınca da 31 Aralık 2011 tarihine kadar resmen ve halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı oldu. (DEVAM EDECEK)    
Ekleme Tarihi: 22 Eylül 2025 -Pazartesi

KIRGIZİSTAN-3-

BAŞKENTTEN SELAM

 

KIRGIZİSTAN-3-

Dil-Edebiyat Enstitüsü

Kırgız Bilimler Akademisi’nin Dil ve Edebiyat Enstitüsü, özellikle ziyaret etmek, görüp bilgiler almak istediğim bilim kuruluşuydu. Önceden haber verip gittiğimiz için, Enstitü (Fakülte) Başkanı (Dekanı) Abdülgani Eskibayev, birçok bilim adamıyla birlikte bizi karşılamıştı. Aralarında, Kültür Bakanlığımızın Bursa’da düzenlediği II. Uluslararası Türk Folklor Kongresi’ne katılarak bildiri sunan Bn. Raise Hıdırbekova da vardı. Raise hanımla daha önce tanışmış olduğum için, daha çok onunla konuşmuştum. Raise Hanım folklor bölümünün başkanıydı. Yakın diyalog kurabildiğim bir başkası ise, Manas bölümünün başında olan Samar Musayev’di. Musayev, uzun uzun Dursun Yıldırım’dan bahsederek; kendisine bol malzeme gönderildiğini, ayrıca birkaç kez Kırgızistan’da da konuk edildiğini söyleyip, Türkiye’deki en iyi Manasçı olarak, Manas Destanı’nın Türkiye’de yayımlanması işinin ondan beklenildiğini biraz da sitemkâr bir dille ifade etmişti…

Akın Sanatı

Kırgızistan’da âşığın genel adı “Akın”dı. “bahşı” sözcüğünü “şaman” için kullanıyorlardı. Akın’a “ırcı” veya “cırcı” da diyorlardı. Söylediklerine 101 göre “akın” sözcüğü “ahund”dan galetti. Demek ki, “akın”, bir din adamı olan “ahund” kadar değerli ve önemliydi. Nitekim akınların toplum içerisindeki yeri oldukça yüksekti. Kırgız akın’ı “komuz” (yani kopuz) çalıyor, çalarken de “ırlıyor”du… Aralarında irticalen söyleyenler de vardı ve bunlara “töküyor” diyorlardı. Ama daha çok usta malı çalıp çığırıyorlardı. İrticalen söyleyenler hecelerde ve kafiyede hatalar yapıyorlardı ama, içlerinde iyileri de vardı.

Kırgız akın sanatı 19. Yüzyılda bir hayli ileri düzeydeydi ve o dönemde, güçlü akınlar yetişmişti. Sonraları bir duraklama dönemine girilmişti, çünkü özgür yaradılışlı olan bu halk sanatçıları, yüreklerinin sesini yansıtamıyorlardı!...Ben, henüz komünist sistemin tam olarak çökmediği bir dönemde Kırgızistan’a gitmiş ve görmüştüm ki, akınlar salt komuz çalıp ırlıyorlardı. Yani sanatı tam olarak yaşatabildikleri söylenemezdi!...

Dil ve Edebiyat Enstitüsü Folklor Bölümü, 13. Yüzyıldan itibaren üretilen akın deyişlerini derlemiş ve bunların bir kısmını yayımlamıştı. Ebulgazi’nin Şecere-i Türk eserinde de bilgiler vardı. Geçmişte Soltobay, Hasangaygı, Kalıgul, Arslanbek, Balık, Naymanbay, Kalmırşa, Toktogul vb. gibi güçlü akınlar yetişmişti. Gelenekte, usta-çırak ilişkisi devam ediyordu. Akınlar toylarda, toplantılarda, şenliklerde sanatı icra ediyorlardı. Kırgız uzmanlar yazılı edebiyatın, akın sanatına balta vurduğunu söylüyorlardı?... Buna rağmen Estebes, Tuganbay Abdiyip, Tabirbek Hüseyinbayev, Aşır Ali Aytaliyev vb. gibi güçlü akınlar vardı ve bunlar Filarmoni topluluğu bünyesinde faaliyette bulunuyorlardı.

Kırgızlar, şaire de akın diyorlardı. Kendi yarattığı deyişleri kopuz eşliğinde seslendirenler de akın’dı… Usta malı söyleyen profesyoneller ise “ırcı” idi ve bunlar ırlıyorlardı. Aşıklık geleneğinde olduğu gibi, hikaye anlatanlar; hikayeli türkü okuyanlar da vardı. Akınların enstrümanları ise komuz, kılkıyak, çır, sıbızgı, surnay vb. idi.

Destancılar

Akın’lar, geleneği yaşatadursunlar, bir de destancılar vardı. Kırgızistan’da destancılar, akınlardan daha popüler halk sanatçılarıydı. Bunlar “Manasçı” ve “Comukçu –Aytucu” olarak iki türde değerlendiriliyorlardı. Manasçılar, sadece Manas Destanı üzerinde duruyorlar ve her zaman Manas’ın bölümlerini anlatıyorlardı. Manas dışındaki destanları yaşatmak, anlatmak ise ötekilerin işiydi.

Kuzey Kırgızistanlı destancılar, Köroğlu gibi, Türkiye ve Azerbaycan’da da çok iyi bilinen destanları da söylüyorlardı. Tabii destancılar, destanı anlatırken kendilerine özgü bir makam içre, melodi üretiyorlardı. Bir başka deyişle her Kırgız destancının kendine özgü makamı vardı. Fakat, destancılar arasında iyi kopuz çalanlar çok azdı. Onlar için kopuz, destanın gerektiği biçimde anlatılmasını sağlamada kullanılan bir araçtı. Enstitünün folklor bölümünde konuyla ilgili bilgiler alırken, El Yazmaları Fondu Müdürü Süleyman Kayıpov, bazı destanlardan örnekler çalıp söylemişti.

El Sanatları

Kuşkusuz kolhozlarda, sovhozlarda ve kişisel çabalarla el sanatları çalışmaları yapılıyordu, ama Kırgızistan’da bu işin geniş kapsamlı çalışması, “Kıyal” adlı bir firma tarafından sürdürülüyordu. Kıyal İhracat Firmasına giderek, hem çalışmalarını görmüş, hem de bilgiler almıştık. Önce firmanın baş sanatçısı Sultanbek Makaşoğlu ve Genel Müdür Salmurbek Bakeyev ile görüşmüş, sonra da üretilen malzemeleri incelemiştik. Öğrenmiştik ki, burada üretilen el sanatları ürünleri birçok Avrupa, Asya ve Amerika ülkelerine ihraç ediliyordu. Ürünler arasında Manas Destanı’nda adı geçen bütün kahramanların bibloları da vardı. Cengiz Aytmatov’un portresinin işlendiği halılar, keçeler vb. üretilen önemli ihraç mallarıydı. Burada bize çay ve kişniş üzümü ikram ettikleri gibi; ayrıca bana iki güzel kitap hediye etmişlerdi.

Rosa İsakovna Otunbayeva İle Sohbet

Kıyal Firmasında otururken içeriye bir bayan girmiş; herkes ayağa kalkmıştı. Mütevazi, öteki Kırgız kadınlardan farklı olmayan bu bayanın yanında bir oğlan ve bir kız çocuğu vardı. Bu samimi ve cana yakın kadının oğlunun adı Atay’dı. Aslında oturmayacaktı ama, benim Türk ve Türkiye’den geldiğimi öğrenince ve ben de ısrar edince oturmuştu. Bu zarif ve her haliyle çevresinde saygı uyandıran kadın, Kırgızistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Vekili Rosa İsakovna Otunbayeva idi…

Cumhurbaşkanı Rosa Otunbayeva ve iki çocuğuyla

Evet, bugünün Kırgızistan Cumhurbaşkanı… Rosa hanım elimi bir sıkmıştı ki, neredeyse parmaklarım birbirine geçecekti. Her ne kadar, Kırgızistan’daki kadınlardan farklı bir görünümü yok idiyse de, yakından görüşme yapıldığında, aslında çok farklı olduğu anlaşılıyordu. Felsefeciydi, ama her konuda fikir beyan edebilecek, tartışma yapabilecek yetenekleri vardı. Bana, Türkiye ile ilişkilerin çok iyi olması gerektiğini söylemiş ve “…Biz aynı soyun, aynı kültürün evlâtlarıyız” demişti. Bir yıl sonra, ekim ayında Furunze’de yapılacak olan “Geleneksel Giysiler” konulu bilimsel toplantıya, Türk bilim adamlarının da katılmasını arzu ettiklerini söylemiş ve şahsen beni de davet etmişti. Ayrılırken, Kırgızistan’da ne kadar kalacağımı sormuş, “bir hafta kadar” deyince, “neden öyle kısa, 2 ay kalınız” demişti. Rosa Otunbayeva, bende derin izler bırakmış, güçlü, ama son derece mütevazi bir kadın olarak belleğime yerleşmişti. Kırgızistan seyahatinden sonra Moskova’ya dönerken, uçakta, Rosa Hanımla bir kez daha karşılaşmıştık. Ben uçağın üçüncü sırasında oturuyordum. O ise, değerli sinema sanatçısı Tölömüş Okayev ile birlikte gelip birinci sıraya oturmuşlardı. Beni görünce mütebessim bir çehre ile selam vermiş ve yanıma gelerek elimi samimi bir şekilde sıkmıştı. Moskova hava alanında da onu bekleyen araca binerken bana el sallamak lütfunda bulunmuştu… Kırgızistan’da cereyan eden olaylar sırasında Rosa Otunbayeva adını duyunca, onun başarılı olmasını çok arzu etmiştim. Nihayet başarmış; hem Kırgızistan’da istikrarı ve huzuru sağlamış, hem de halkın teveccühü ile, Cumhurbaşkanı makamına seçilmişti.

Cumhurbaşkanı Rosa Otunbayeva

23 Ağustos 1950 tarihinde Kırgızistan’ın Oş kentinde doğdu. Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nden 1972 yılında mezun oldu. Kırgız Devlet Ulusal Üniversitesi altı yıl boyunca felsefe bölümünün başkanı olarak görev yaptı. Kıdemli Profesör ünvanını aldı. Kırgızca dışında İngilizce ve Rusça bilmektedir. 1981 yılında Bişkek Lenin Rayonu Konseyi ve Komünist Partinin ikinci sekreteri olarak politik kariyerine başladı.

Kırgız topraklarındaki balballar arasında

1980'li yıllarda,SSCB heyeti başkanı olarak Paris'te UNESCO’da hizmet verdi. Daha sonra SSCB’nin Malezya Büyükelçisi olarak görev yaptı. Kırgızistan Sovyet Cumhuriyeti döneminde olduğu gibi, bağımsızlığın ilânından sonra da, dönemin cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak atandı. Büyükelçi olarak, ABD ve Kanada’da Kırgızistan’ın ilk büyükelçisi oldu. Keza 1998-2001 yılları arasında da İngiltere’de ilk Kırgız büyükelçisi olarak görev yaptı. 2002-2004 yılları arasında, Birleşmiş Milletler genel sekreter yardımcısı olarak Gürcistan'da özel görevde bulundu. 2004 sonlarında Kırgızistan’a dönerek aktif siyasete katıldı. Aralık 2004 yılında, diğer muhalefet milletvekilleri ile birlikte Ata Jurt (Ata-Yurt) partisini kurdu. 2005 yılında yapılan parlamento seçimleri için sıkı bir hazırlık çalışmaları başlattı. O seçimden önce yürürlüğe giren bir yasa, milletvekili adaylarının, ülkede 5 yıl ikamet etmesini zorunlu kıldığı için seçimlere katılamadı. Zira o ülkesi için yurt dışında önemli görevlerde bulunuyordu. Kırgızistan'da Lale Devrimi denilen ve Cumhurbaşkanı Akayev’in devrilmesine neden olan liderlerden biri idi. Daha sonra o Kurmanbek başkanlığındaki geçici hükümette Dışişleri Bakanı oldu. 2006 yılında, yeni bir demokratik anayasa hazırlanması hususunda hükümete baskı yaptı. Kısa bir dönem için Asaba (Bayrak) Ulusal Uyanış Partisi eş başkanı oldu. Aralık 2007'de, Sosyal Demokrat Parti listesinden Kırgızistan parlamentosuna girdi. SDP meclis grubu başkanı olarak, yoğun muhalif eylemleri başlattı. Nisan 2010’da Bişkek'te başlayan ayaklanma sonucunda, hükümet devrildi ve 7 Nisan 2010 Tarihinde Rosa Otunbayeva başkanlığında, 5 kişiden oluşan geçici Kırgızistan hükümeti kuruldu. Baskılara dayanamayıp, ülkeyi terk eden Cumhurbaşkanı Bakiyev’in 15 Nisan 2010 tarihinde istifası üzerine Cumhurbaşkanlığı görevini Otunbayeva vekaleten üstlendi. 27 Haziran 2010 tarihinde yapılan referandum sonucu kabul edilen anayasa uyarınca da 31 Aralık 2011 tarihine kadar resmen ve halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı oldu.

(DEVAM EDECEK)

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/