Çorap Söküğü
Forması renkli, gidişat simsiyah
Geçmişten bugüne köprü niteliğinde bir öykü:
1950’li yıllar…
Enflasyon kasıp kavuruyor.
Döviz kıtlığı soluk kesiyor.
Her şey karaborsada.
Dükkânlarda hiçbir şey bulunmuyor.
Devrin Başbakanı Adnan Menderes.
Türkiye “Yoklar Ülkesi”
İstanbul’da bir reisle üç balıkçı tayfası takayla denize açılmış.
Balıkçıların oltasına bir kılıç balığı takılmış. Tayfaların balığı teknede kızartıp yeme isteğini geri çevirmeyen reis, tayfalardan birini un almaya…
İkincisini zeytinyağı almaya…
Üçüncüsünü kömür almaya göndermiş.
İlk tayfa döndüğünde demiş ki:
- Piyasada zeytinyağı yok!
Reis önemsememiş:
- Zararı yok, una bulayıp kızartırız.
İkinci tayfa gelmiş:
- Dükkânlarda un kalmamış!
Reis sorun etmemiş:
- Neyse, ızgara yapıp yeriz.
Üçüncü tayfa gelmiş:
- Piyasada kömür yok!
Reis çok öfkelenmiş:
“Bu meret de çiğ yenmez ki” deyip ölmek üzere olan kılıç balığını tuttuğu gibi denize fırlatmış.
Kılıç balığı denize daldıktan sonra başını suyun üstüne çıkarıp bağırmış:
- Yaşasın Menderes!
*
Bu hikâyecik niye mi?
Lâf oltadaki balıktan açıldığında, dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz; Mersin İdman Yurdu’na.
Günlerdir Mersin İdman Yurdu’nun durumunu sorup duruyorlar. Telefonda, sokakta, sosyal medyada…
Üzülerek ve de içim acıyarak söylediğim şu:
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, asırlık sevdamıza reçete yazdı, yol haritası çıkardı, borçları yapılandırdı, transfer tahtasını açtı, takımı ligde tuttu. Başta iş dünyasının, Mersinlilerin, herkesin işin ucundan tutmasını istedi, imece önerdi.
Gün geçti, ay geçti, mevsim geçti. İmeceye kimse el vermedi. Herkes ama herkes bandoda kelle olmayı yeğledi, herkes hesabı hep Seçer ödesin diye bekledi.
Bir yere kadar!
“Sap döner, keser döner, gün gelir hesap döner” demişler. Öyle de oldu.
Forması renkli ama gidişat simsiyah Mersin İdman Yurdu’nun mutfağında zeytinyağı yok, un yok, kömür yok!
Kılıç balığı denize daldıktan sonra başını suyun üstüne çıkarıp “Yaşasın Menderes!” demişti.
Mersin İdman Yurdu’nu öksüz ve yetim bırakan Mersin iş dünyasının tuzu kurularına biz ne diyelim!
- Nasıl, ne buyurdunuz?
- Yok efendim yok, lütfen terbiyenizi “serin yerde” muhafaza ediniz.
