Çorap Söküğü
Çok üstüme gelme hayat!
Ev hanımlarının “Bugün ne pişirsem?” diye süregiden bir telaşı vardır.
Sıkkın, bıkkın, keyifsiz, tedirgin, mutsuz gazete yazarının da zaman zaman düştüğü açmaz, yanıt aradığı soru tam da şudur:
- Bugün ne yazsam?
*
Harflerin sözcükleri, sözcüklerin tümceleri kovalamaktan yorgun düştüğü…
“Güneş çarığı, ayak çarığı sıkar” zamanlarda hikâyecikler can simidi görevi görür.
Hayat kurtarıcı bir rol oynar.
Vaziyeti idare eder.
Yazar, “iş yapmış” gibi olur.
Okuyucu, “yutarmış” gibi davranır.
Mış, mış yani.
Fifty fifty.
*
Nice sevda nice ayrılık nice kavuşma nice hüzün nice muştu nice anlam nice nükte… Çıkarılacak nice ders vardır o hikâyeciklerde.
Sait Faik, “Hişt Hişt” öyküsünü şu sözcüklerle bitirir:
“Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin!
Bir hişt sesi gelmedi mi fena.
Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.
Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!”
Bu hikâyeciğin kıssadan hissesini Özdemir Asaf anlatsın:
“Hayattayken, insanca yaşamayı unutmayın!
Bir bakmışsın saat üç,
Bir bakmışsın saat hiç...”
*
Bitirirken…
Müflis bezirgan eski defterleri karıştırırmış. Karıştırdım.
Biraz ordan biraz şurdan…
Biraz hikâye biraz masal anlattım.
Bir yan top, bir şişirme orta yaptım.
Fincancı katırlarını ürkütmeden yazdım, bitti.
Sıkkın, bıkkın, keyifsiz, tedirginim. Düşüncelerim bulanık. Tasalı, başı dumanlı üstelik yorgunum. Bu sebepten, işte tam da bu sebepten:
Çok üstüme gelme hayat ben de insanım.
Damokles’in kılıcı gibi başımda dikilip durma.
Yazamadıklarım var benim.
Yazıp yazıp sildiklerim.
Anlatamadıklarım,
Söyleyemediklerim,
Diyemediklerim…
Çığlık atacak kadar doluyken,
Sessiz kalacak kadar çaresizliklerim…
*
Yazar, kendini “iş yapmış” gibi saymışken…
Genel Yayın Yönetmeni “yutarmış” gibi davranmışken…
Çok üstüme gelme hayat!
Damokles’in kılıcı gibi başımda dikilip durma!
Seyir defterini başkası yazsın.
