Necdet CANARAN
Köşe Yazarı
Necdet CANARAN
 

Boş laf, kuru gürültü…

Çorap Söküğü   Boş laf, kuru gürültü…   Bu yaşa geldim, bayıra vurmuş kart öküz gibi soluk soluğa kaldığım yaşa… Gazetecilik mesleğinde ne İsa’ya yaranabildim ne Musa’ya ne de firavuna... Siyasetçilere bir de siyasetçigillere zaten hiiiç, oldum bittim yaranamadım. Solcu belediyeyi eleştiriyorum “ara sıra, bazı, bazen” sağcılar alkışlıyor, solcular kızıyor... Dayak yiyorum… Sağcı belediyeyi eleştiriyorum “ara sıra, bazı, bazen” bu kez solcular alkışlıyor, bu kez sağcılar kızıyor… Neyzen Tevfik ne de güzel söylemiş: “Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti, Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!”   Ne sağcıdır ne solcudur diye bakmayıp alayını eleştirdiğimdeyse alayı “yuh” çekiyor. Kimi nihavent sövüyor… Kimi muhayyer…   Kimi hicaz saydırıyor… Denenmiştir, sınanmıştır nihavent küfür, uyak ve usul anlamında kulağa daha bir uyumlu geliyor. Tamamen tercih meselesi. Ne demişler: Renkler, zevkler bir de tercihler… Böyle bir laf yoksa da söyledim artık var…   Bu anlaşılmazlıklar, bu bilinmezlikler, bu cam kırıklarıyla dolu kafamı yastığa koydum. Rüyamda babama sordum, mezardaki babama. Kıbrıs Harekâtı yıllarında ve sonrasında evimizdeki duvar saatinin çerçevesine gazeteden kestiği Ecevit fotoğrafını sıkıştıran babama. -Baba ben solcu muyum yoksa sağcı mı? -Ne solcusu ne sağcısı ne zıkkımsın bilemem? Sen benim oğlumsun, dedi. Uyandım. Yüzümü yıkayıp aynaya baktım: Yurtsever!   **   Yolda yürürken telefonum zırzırlandı. Baktım Mustafa Erim arıyor, Akdeniz Kent Konseyi Başkanı: Canaran neredesin? -Uray Caddesinde volta atıyorum Hocam. -Ayrılma geliyorum. Karamancılar Konağı önünde buluştuk, Katolik Kilisesi’nin önünde oturduk. Bana olan çay borcunu kahve ısmarlayarak telafi etti. Beni biraz keyifsiz görünce sordu: -Hayrola? -Sizinkiler, dedim, Başkan Gültak beni ‘hedef tahtası’ diye duvara asmış? Çamlıbel AVMarina ve/veya Çamlıbel Su Sporları Merkezi neyse ne proje var ya, işte o mesele… -Eee dedi, -İşte o meseleyi gerek esnaf ziyaretinde gerekse yayınladığı basın açıklamasında kamuoyuna anlatırken Kent Konseyine yüklenmiş ve ‘bazı gazeteciler köşe yazılarında bilgi kirliliği yaratıyor’ demiş.   **   Kent Konseyi’nin “Mersin, Çamlıbel Balıkçı Barınağı’nın Geleceğini Konuşuyor” başlıklı oturumuna ismen davet edilen ve toplantıyı detaylara varana dek köşesine taşıyan… Gazetede tam sayfa yayınlayan tek gazeteci bendim. Gözümle gördüklerimi, kulağımla işittiklerimi yazdım o yazıda. Hatta Sayın Gültak ile aramızda geçen diyaloğu, ‘gazetede daha önce yayınladığım için burada anlatmakta mahzur görmüyorum’ diyerek anlattığımı da belirtmiştim o yazıda. Siz de işittiniz Erim Hoca, siz de oradaydınız. Yazdıklarımı da okudunuz. “Çamlıbel’e otel yapılıyor” diye nerede yazmış, konuşmuşum ki Sayın Gültak basın bülteninde hedef tahtasına koyuyor beni… Siz de işittiniz Erim Hoca, siz de oradaydınız: Başkan Gültak’ı ve projesini hararetle savunan bir kadın katılımcıydı; Çamlıbel Barınağına otel yapılmasını isteyen, öneren bir kadın katılımcı… Hepimiz karşı çıkmıştık.” Böyle söyledim Erim Hocaya… Kahvemizi içtik. Restorasyonu devam eden Karamancılar Konağında çalışmaları bir süre izledikten sonra vedalaştık. Çay borcu vardı Erim Hocanın, kahve ile telafi ettiyse de Borçlar Kanunu 86’ya 2’nci bent: Borç borçtur! Öde kurtul!   *(Yanıt hakkı doğmasın gerekçesiyle o kadın katılımcının adını o yazıda yazmadım, bu yazıda da yazmıyorum. Başkan Gültak Büyükşehir Meclisinin önceki gün yapılan oturumunda hangi partiye mensup olduğunu da açıklayıp teşekkür etti zaten o kadın katılımcıya.)   **   Dünya Kupası yarı finalinde Hırvatistan-Arjantin maçı öncesi ön hazırlığımı yapmaktayken… Ufak ufak, ağır ağır yol alma hazırlığındayken... Beyaz leblebi, mandalina gidişata göre süzme yoğurt ve vatanını her seven yurtsever gibi bir kadeh doldurmaktayken telefonum yine zırzırlandı. Arayan yine Mustafa Erim. -Canaran, Başkan Gültak ile birlikteyiz, telefonu ona veriyorum.   Sohbetti, hâl hatırdı derken bir cümle kurdu Sayın Gültak. “Bütün samimiyetimle söylüyorum. Emin olun, sizi kastetmedim. Medyada tetikçiler var, onları kastettim. Kent Konseyi toplantısına gittiğinizden haberim yok, ne yazdığınızı da okumadım. Fakat hakkınızda gerek Mustafa Erim hocamız gerekse basındaki arkadaşlardan bilgi sahibiyim. Ben herkesin yüzüne konuşurum. Sizi kastetmedim, samimiyetime inanın.” ** Basın Bülteninde “ne yazılır ne yazılmaz?” yönündeki eleştiri ve önerimi söyledim, dinledi, ortak akılda buluştuk. Mesele kapandı.   **   Telefon konuşmamız boyunca ısrarla “Çamlıbel Su Sporları Merkezi” dedi Sayın Gültak. Basın Bülteninde değindiği konuları anlattı. Büyükşehir Meclisinde yaptığı konuşmayı tekrarladı: “Öyle şeyler anlatılıyor ki sanki Çamlıbel’e oteller, yüksek binalar, AVM’ler, marinalar yapılıyor… Bunların hiçbiri doğru değil, yalan.” Selami Şahin’in sözleriyle özetledi âdeta: Yalan, yalan, yalan…   Fırsatını bulur bulmaz araya girdim. -Yani şu ana kadar kamuoyunda konuştuğumuz ne? Boş laf, kuru gürültü mü? -Evet. Siz CHP’liler, kuru gürültü çıkarıyorsunuz, deyince araya girdim: -Ben CHP’li değilim. CHP’ye oy veriyorum, solcuyum. -E güzel işte, ne güzel kendini geliştirmişsin! (espriye güldük) -İyi ki Solcusun. CHP’li olsaydın sana da anlatamazdık, sen de anlayamazdın, diye sürdürdü… Sonra, “Kuru gürültü kardeşim” dedi ve basın metnindeki sözlerini tekrarladı. (Eksik yazıp yanlış anlaşılmamak için oradan aktarıyorum)   “Buranın yoğunluğu 0,2’dir, yapılacak binaların maksimum yüksekliği 7 buçuk metredir.  Yapılacak kapalı alanın da 13 bin metrekareyi geçme şansı yoktur. Anayasası hazırlandı, imarı bitti, fizibilite çalışmaları tamamlandı ve Bakanımız Karaismailoğlu’nun imzasıyla Strateji Daire Başkanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı’na gönderildi. Oradan Çamlıbel Su Sporları Merkezi Barınaklarının ‘Yap-İşlet-Devret Modeli’ ile ihaleye çıkması için izin isteniyor. Fizibilite raporlarına bakılacak. Yakın tarihte Cumhurbaşkanlığı’nın onayı ile Bakanlığımız açık ihale yapacak. İhale aşamasında da proje ortaya çıkmış olacak. Proje ortaya çıktığında herkesle paylaşacağız, tartışacağız.”   **   Sayın Gültak hayli dolu… Mikserdi, şuydu buydu neler söylüyor… Dolu dizgin anlatmaya devam ediyor. Hırvatistan’ın halini gördünüz. Arjantin gibi geliyor, akın akın geliyor, meydan okuyor: “Kardeşim. Çamlıbel orada, esnaf orada, Çamlıbelliler orada, ben oradayım… Mecliste yüzüne söyledim, ‘hodri meydan’ dedim,  ‘gel’ dedim gelmiyor, gelemiyor. Bir de sizin aracılığınızla Sayın Seçer’e sesleneyim: Gel Çamlıbel’e. Gözlerinle gör, kulaklarınla işit. Çamlıbel bu projeyi istiyor, destekliyor. Esnaf istiyor, halk istiyor. Birlikte gezelim, korkma gel. Halkın talebine şahit ol. Yanında ben olacağım, korkma gel. Hodri meydan.”   Selamlaşıp bitirdik konuşmayı.   **   Sayın Seçer’e “cevap hakkı” doğunca… Ne yapmalı? Merhabam yok, arkadaşlığım yok, dostluğum yok. Kısacası tanımıyorum Vahap Seçer’i. “Basın Bürosu” hala emanet bir haldeyken Seçer’e nasıl ulaşacağım? Güvendiğim bir gazeteciye, Abidin Yağmur’a “Kim var, Sayın Seçer’e ulaşacağımız?” diye sordum. Yusuf Sahici’nin iletişim bilgilerini verdi Abidin. Sahici’yi de tanımıyorum. Yusuf Sahici, Sayın Seçer’in “ezeli ve ebedi” danışmanıymış. Sayın Seçer twitter paylaşımında öyle yazmış. WhatsApp’tan yazdım: “Sayın Gültak, hodri meydan diyor. Sayın Seçer’de bunun bir karşılığı var mı? Sayın Seçer yanıt hakkını kullanmak isteyebilir ya da önemsemeyebilir. Yarın öğle saatlerine kadar kısa da olsa bir yanıt gelirse ekleyeceğim.” Sayın Yusuf Sahici “baş parmak ve teşekkür” emojisi gönderdi. Sayfaların bağlandığı, gazetenin baskıya girdiği saate kadar yanıt gelmedi.   **   Bitirirken… Şair, huysuz sevgilisine “Sözlüklere baktım, senin için söz yok!” demiş. Daha önce yazmıştım: “Çamlıbel Balıkçı Barınağı’nda her Mersinli’nin tatlı, acı hatırası vardır. Aşkı, saadeti orada tattık. Ben mesela… Orada âşık oldum. Arkadaşlarımla orada buluştum, orada dinlenip çay içtim. Sohbetin belini orada kırdım. Orada kafayı çektim. Orada yüzdüm ve orada sözlendim.” Çamlıbel aşktır benim için, yavuklumdur yani… Gelgelelim bu yavuklu meselesinde, bu yazı kapsamında “tarafsız, yorumsuz” durma mecburiyetindeyim. Meslek etiğim öyle söylüyor. Huysuz sevgiliye seslenen şair gibiyim yani: Söyleyecek sözüm yok! Şimdilik.  
Ekleme Tarihi: 15 Aralık 2022 - Perşembe

Boş laf, kuru gürültü…

Çorap Söküğü

 

Boş laf, kuru gürültü…

 

Bu yaşa geldim, bayıra vurmuş kart öküz gibi soluk soluğa kaldığım yaşa…

Gazetecilik mesleğinde ne İsa’ya yaranabildim ne Musa’ya ne de firavuna...

Siyasetçilere bir de siyasetçigillere zaten hiiiç, oldum bittim yaranamadım.

Solcu belediyeyi eleştiriyorum “ara sıra, bazı, bazen” sağcılar alkışlıyor, solcular kızıyor... Dayak yiyorum…

Sağcı belediyeyi eleştiriyorum “ara sıra, bazı, bazen” bu kez solcular alkışlıyor, bu kez sağcılar kızıyor…

Neyzen Tevfik ne de güzel söylemiş:

“Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,

Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!”

 

Ne sağcıdır ne solcudur diye bakmayıp alayını eleştirdiğimdeyse alayı “yuh” çekiyor.

Kimi nihavent sövüyor…

Kimi muhayyer…  

Kimi hicaz saydırıyor…

Denenmiştir, sınanmıştır nihavent küfür, uyak ve usul anlamında kulağa daha bir uyumlu geliyor. Tamamen tercih meselesi. Ne demişler: Renkler, zevkler bir de tercihler… Böyle bir laf yoksa da söyledim artık var…

 

Bu anlaşılmazlıklar, bu bilinmezlikler, bu cam kırıklarıyla dolu kafamı yastığa koydum. Rüyamda babama sordum, mezardaki babama. Kıbrıs Harekâtı yıllarında ve sonrasında evimizdeki duvar saatinin çerçevesine gazeteden kestiği Ecevit fotoğrafını sıkıştıran babama.

-Baba ben solcu muyum yoksa sağcı mı?

-Ne solcusu ne sağcısı ne zıkkımsın bilemem? Sen benim oğlumsun, dedi.

Uyandım. Yüzümü yıkayıp aynaya baktım: Yurtsever!

 

**

 

Yolda yürürken telefonum zırzırlandı. Baktım Mustafa Erim arıyor, Akdeniz Kent Konseyi Başkanı: Canaran neredesin?

-Uray Caddesinde volta atıyorum Hocam.

-Ayrılma geliyorum.

Karamancılar Konağı önünde buluştuk, Katolik Kilisesi’nin önünde oturduk. Bana olan çay borcunu kahve ısmarlayarak telafi etti. Beni biraz keyifsiz görünce sordu:

-Hayrola?

-Sizinkiler, dedim, Başkan Gültak beni ‘hedef tahtası’ diye duvara asmış? Çamlıbel AVMarina ve/veya Çamlıbel Su Sporları Merkezi neyse ne proje var ya, işte o mesele…

-Eee dedi,

-İşte o meseleyi gerek esnaf ziyaretinde gerekse yayınladığı basın açıklamasında kamuoyuna anlatırken Kent Konseyine yüklenmiş ve ‘bazı gazeteciler köşe yazılarında bilgi kirliliği yaratıyor’ demiş.

 

**

 

Kent Konseyi’nin Mersin, Çamlıbel Balıkçı Barınağı’nın Geleceğini Konuşuyor” başlıklı oturumuna ismen davet edilen ve toplantıyı detaylara varana dek köşesine taşıyan…

Gazetede tam sayfa yayınlayan tek gazeteci bendim.

Gözümle gördüklerimi, kulağımla işittiklerimi yazdım o yazıda.

Hatta Sayın Gültak ile aramızda geçen diyaloğu, ‘gazetede daha önce yayınladığım için burada anlatmakta mahzur görmüyorum’ diyerek anlattığımı da belirtmiştim o yazıda.

Siz de işittiniz Erim Hoca, siz de oradaydınız. Yazdıklarımı da okudunuz.

“Çamlıbel’e otel yapılıyor” diye nerede yazmış, konuşmuşum ki Sayın Gültak basın bülteninde hedef tahtasına koyuyor beni…

Siz de işittiniz Erim Hoca, siz de oradaydınız: Başkan Gültak’ı ve projesini hararetle savunan bir kadın katılımcıydı; Çamlıbel Barınağına otel yapılmasını isteyen, öneren bir kadın katılımcı… Hepimiz karşı çıkmıştık.”

Böyle söyledim Erim Hocaya… Kahvemizi içtik. Restorasyonu devam eden Karamancılar Konağında çalışmaları bir süre izledikten sonra vedalaştık.

Çay borcu vardı Erim Hocanın, kahve ile telafi ettiyse de Borçlar Kanunu 86’ya 2’nci bent: Borç borçtur! Öde kurtul!

 

*(Yanıt hakkı doğmasın gerekçesiyle o kadın katılımcının adını o yazıda yazmadım, bu yazıda da yazmıyorum. Başkan Gültak Büyükşehir Meclisinin önceki gün yapılan oturumunda hangi partiye mensup olduğunu da açıklayıp teşekkür etti zaten o kadın katılımcıya.)

 

**

 

Dünya Kupası yarı finalinde Hırvatistan-Arjantin maçı öncesi ön hazırlığımı yapmaktayken… Ufak ufak, ağır ağır yol alma hazırlığındayken...

Beyaz leblebi, mandalina gidişata göre süzme yoğurt ve vatanını her seven yurtsever gibi bir kadeh doldurmaktayken telefonum yine zırzırlandı. Arayan yine Mustafa Erim.

-Canaran, Başkan Gültak ile birlikteyiz, telefonu ona veriyorum.

 

Sohbetti, hâl hatırdı derken bir cümle kurdu Sayın Gültak.

“Bütün samimiyetimle söylüyorum. Emin olun, sizi kastetmedim. Medyada tetikçiler var, onları kastettim.

Kent Konseyi toplantısına gittiğinizden haberim yok, ne yazdığınızı da okumadım. Fakat hakkınızda gerek Mustafa Erim hocamız gerekse basındaki arkadaşlardan bilgi sahibiyim.

Ben herkesin yüzüne konuşurum. Sizi kastetmedim, samimiyetime inanın.”

**

Basın Bülteninde “ne yazılır ne yazılmaz?” yönündeki eleştiri ve önerimi söyledim, dinledi, ortak akılda buluştuk. Mesele kapandı.

 

**

 

Telefon konuşmamız boyunca ısrarla “Çamlıbel Su Sporları Merkezi” dedi Sayın Gültak. Basın Bülteninde değindiği konuları anlattı. Büyükşehir Meclisinde yaptığı konuşmayı tekrarladı:

“Öyle şeyler anlatılıyor ki sanki Çamlıbel’e oteller, yüksek binalar, AVM’ler, marinalar yapılıyor… Bunların hiçbiri doğru değil, yalan.”

Selami Şahin’in sözleriyle özetledi âdeta: Yalan, yalan, yalan…

 

Fırsatını bulur bulmaz araya girdim.

-Yani şu ana kadar kamuoyunda konuştuğumuz ne? Boş laf, kuru gürültü mü?

-Evet. Siz CHP’liler, kuru gürültü çıkarıyorsunuz, deyince araya girdim:

-Ben CHP’li değilim. CHP’ye oy veriyorum, solcuyum.

-E güzel işte, ne güzel kendini geliştirmişsin! (espriye güldük)

-İyi ki Solcusun. CHP’li olsaydın sana da anlatamazdık, sen de anlayamazdın, diye sürdürdü…

Sonra, “Kuru gürültü kardeşim” dedi ve basın metnindeki sözlerini tekrarladı. (Eksik yazıp yanlış anlaşılmamak için oradan aktarıyorum)

 

“Buranın yoğunluğu 0,2’dir, yapılacak binaların maksimum yüksekliği 7 buçuk metredir. 

Yapılacak kapalı alanın da 13 bin metrekareyi geçme şansı yoktur. Anayasası hazırlandı, imarı bitti, fizibilite çalışmaları tamamlandı ve Bakanımız Karaismailoğlu’nun imzasıyla Strateji Daire Başkanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı’na gönderildi. Oradan Çamlıbel Su Sporları Merkezi Barınaklarının ‘Yap-İşlet-Devret Modeli’ ile ihaleye çıkması için izin isteniyor. Fizibilite raporlarına bakılacak. Yakın tarihte Cumhurbaşkanlığı’nın onayı ile Bakanlığımız açık ihale yapacak. İhale aşamasında da proje ortaya çıkmış olacak.

Proje ortaya çıktığında herkesle paylaşacağız, tartışacağız.”

 

**

 

Sayın Gültak hayli dolu… Mikserdi, şuydu buydu neler söylüyor… Dolu dizgin anlatmaya devam ediyor. Hırvatistan’ın halini gördünüz. Arjantin gibi geliyor, akın akın geliyor, meydan okuyor:

“Kardeşim. Çamlıbel orada, esnaf orada, Çamlıbelliler orada, ben oradayım…

Mecliste yüzüne söyledim, ‘hodri meydan’ dedim,  ‘gel’ dedim gelmiyor, gelemiyor.

Bir de sizin aracılığınızla Sayın Seçer’e sesleneyim: Gel Çamlıbel’e. Gözlerinle gör, kulaklarınla işit. Çamlıbel bu projeyi istiyor, destekliyor. Esnaf istiyor, halk istiyor. Birlikte gezelim, korkma gel. Halkın talebine şahit ol. Yanında ben olacağım, korkma gel. Hodri meydan.”

 

Selamlaşıp bitirdik konuşmayı.

 

**

 

Sayın Seçer’e “cevap hakkı” doğunca…

Ne yapmalı?

Merhabam yok, arkadaşlığım yok, dostluğum yok. Kısacası tanımıyorum Vahap Seçer’i. “Basın Bürosu” hala emanet bir haldeyken Seçer’e nasıl ulaşacağım?

Güvendiğim bir gazeteciye, Abidin Yağmur’a “Kim var, Sayın Seçer’e ulaşacağımız?” diye sordum. Yusuf Sahici’nin iletişim bilgilerini verdi Abidin.

Sahici’yi de tanımıyorum. Yusuf Sahici, Sayın Seçer’in “ezeli ve ebedi” danışmanıymış. Sayın Seçer twitter paylaşımında öyle yazmış.

WhatsApp’tan yazdım:

“Sayın Gültak, hodri meydan diyor. Sayın Seçer’de bunun bir karşılığı var mı?

Sayın Seçer yanıt hakkını kullanmak isteyebilir ya da önemsemeyebilir. Yarın öğle saatlerine kadar kısa da olsa bir yanıt gelirse ekleyeceğim.”

Sayın Yusuf Sahici “baş parmak ve teşekkür” emojisi gönderdi.

Sayfaların bağlandığı, gazetenin baskıya girdiği saate kadar yanıt gelmedi.

 

**

 

Bitirirken…

Şair, huysuz sevgilisine “Sözlüklere baktım, senin için söz yok!” demiş.

Daha önce yazmıştım:

“Çamlıbel Balıkçı Barınağı’nda her Mersinli’nin tatlı, acı hatırası vardır. Aşkı, saadeti orada tattık.

Ben mesela… Orada âşık oldum. Arkadaşlarımla orada buluştum, orada dinlenip çay içtim. Sohbetin belini orada kırdım. Orada kafayı çektim. Orada yüzdüm ve orada sözlendim.”

Çamlıbel aşktır benim için, yavuklumdur yani…

Gelgelelim bu yavuklu meselesinde, bu yazı kapsamında “tarafsız, yorumsuz” durma mecburiyetindeyim. Meslek etiğim öyle söylüyor.

Huysuz sevgiliye seslenen şair gibiyim yani: Söyleyecek sözüm yok! Şimdilik.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3