Durmuş SAK
Köşe Yazarı
Durmuş SAK
 

BAHÇELİ MÜSTAKİL EV

BAHÇELİ MÜSTAKİL EV   Herkes bir gün köylü olup, kırsala yerleşip, yer yurt ve toprak sahibi olacak. Sevse de, istemese de... Daha öncesinde pandemik süreçler, derken ekonomik zorluklar ve en sonunda deprem, afet derken vuran vurana. Hayatı bir satranç tahtası olarak görüp, hamleleri yapmak ve yaparken de birkaç hamle sonrasını görerek hareket etmek gerekir ve bu durum elzemdir. Şahsi olarak köken köyden, kırdan olunca, dahası koca koca apartmanların hınca hınç olduğu, sadece dairenin içerisinde değil, sokakta, caddede de dört duvar arasında kaldığımız günümüz, plansız, düzensiz şehirleri hep dar gelmiş, boğuluyormuş gibi hissetmişizdir. Hal böyle olunca ilk fırsatta, apartman dairesinden kaçmak hep elzem olmuştur. Daha evvelinde kirada da tercihimiz müstakilden yana olmuşken, ayrı bir sevmişiz böylesini. Bir dönem ekonomik durumları çok zorlamamak adına çok katkıya mecbur kalsak dahi, kendimizi bir an önce kaçmaya odaklamış, hamleleri buna göre yapmaya gayret etmişiz. Ve Allah’a hamdolsun ki buna vakıf olduk. Pandeminin birkaç ay evvelinde kendimizi ve bütçemizi de biraz aşıp, risk alarak 150-200 borçlanıp, şehrin göbeğinde, Ankara’nın ortasında, Batıkent’te az çok bize yetecek kadar bir yer denk gelmiş, beğenip beğenmeyerek müstakil eve girmiş, meteliği atmıştık, şükür halimize. İyi de atmışız ki, sonrasında pandemik süreçler patlak verdi, sadece vermekle de kalmayıp, hayatımızı altüst etti. Birçok normalimiz o kadar değişti ki, üç kuruşluk maskeye, eldivene 100-200’leri vermeye hacet ettik. Çok sevdiğimin aksine çoğusu için irite bir durum, gerici bir bakış açısına sahip kolonya, öyle değerlendi ki, o hiç beğenmeyen niceleri dahi Eyüp Sabri hayranı olup, iyi ki böyle bir güzellik icat edilmiş hale döndük. Uçan arabalara, uzaya gitmeye ramak kalmışken, her şey altüst etti, hızla düştüğümüz ilkel insanlar seviyesinde hissedip, el nasıl yıkanır, sabun kullanmak, sabunla köpürte köpürte el yüz yıkama eğitimlerine dair tanıtımlar her yerde yerini fazlasıyla aldı. Millet olarak tokalaşmayı sever halimize inat, konu komşu ziyaretleri, düğünler bayramlar, buluşma kaynaşmalar yalan oluverdi, hemen hemen 4 yılı aşkın süre. Yüzümüzden halen maske eksik olmazken, birisi hafif burnunu çekse, bir hapşırma sesi duysak hemen sanki zombi görmüş edasıyla bakıyor, mümkünse ortamdan kaçıyor ya da daha cebimizden eksik etmediğimiz fısfıs kolonyayı, o tarafa doğru sinek ilacı sıkarcasına, karışımızdakini elimizde fırsat olsa, dezenfektana batırıp çıkarma hissi oluşmuyor desek yalan olur sanırım. Böylesi pandemide, müstakil evler çok revaçta oldu. Çünkü apartman dairelerine kendimizi hapis olmuş hissetmeyen yoktur. Hal böyleyken fiyatlar bir anda fırladı gitti, 300-500’ler hemen 3 veya 3,5 milyona çıkıverdi, müstakil ev fiyatları olarak. Tam düzeldi, ortalık normale döner artık dediğimiz zamanlarda, ekonomik kriz hortladı, girdi hayatımıza, her 10-20 yılda bir girdiği gibi. Sebze, meyve ve gıda fiyatları başta olmak üzere fiyatlar fırladı da fırladı. 70-80 kuruş olan makarna paketi, bir anda olmasa da bir yıl kadar kısa bir sürede, 7-8₺’lara çıkıverdi. Bizde anlamadık, ne oldu, ne ara oldu, nereye kadar olacak. Organiği, doğalı, köy tavuğu olsun diye kılı kırk yardığımız yumurtaya, sofraya yumurta gelsin de ne olduğu, nasıl olduğuna bakamaz olduk. Yeter ki çocuklar için protein kaynağı bir iki lokma düşsün derdine düştük, elimizde olmadan. Ve böylesi ekonomik zorluklarda gösterdi ki, müstakil ev, bir tutam toprak, bir miktar tarla hayat kurtarıyor. İyi ki olmuş, Allah olmayan herkese de fazlasıyla versin, içinde bize de versin. Biraz domates, salatalık, biber, bir tutam soğan, yeşillik girer bu sayede sofraya diye gurur duymamak, mutlu olmamak elde değil. Şu köşeye iki-3 tavuk, bir iki keçi, koyun da koyalım moduna geçtik, ister istemez. Hiç değilse en doğalından kendi ürettiğimizden yeriz, hiç değilse mevsiminde, kökeni belli haliyle, bolca doya doya yiyelim diyerek.        Tam buna alıştık, kabullenmeye başladık derken. Pat bir sabah ansızın uyandık, ortalık feryat figan. Sabaha karşı 4:17’de Kahramanmaraş Depremine uykuda yakalandık. 7,7’lik depremin şokunu atlatamadan, 6 Şubat’ın 13:24’te 7,6’lık ikinci büyük deprem ile her yer enkaz yığınına döndü. 11 ili, 62 ilçe ve 10 binin üzerinde köy ve uzak mahalle etkilendi. Yaktık yıkıldık resmen, direk 13,5 milyon insan etkilendi denilse de orayla bağı, tanıdığı olanlar vs düşününce 50-60 milyon kahrolduk. Hatta 85 milyon, tüm Türkiye olarak mahvolduk. 10 günü aşan aralıksız, gece gündüz süren arama-kurtarma çalışmalarına ülkeyi bırakın dünyanın çok yerinden gelen tüm imkanları seferber ettik. Yettik, yetmedik ama şimdilik 50 binin üzerinde vatan evladı, CAN verdi. Yıkılan 2-3 milyonları bulan daire, mesken var. 230 bin bine ve 650 bin daire ağır hasarlı. 3,5 milyon insan deprem bölgesinden tahliye edildi, şu karda kışta, soğukta oralarda kalanlardan 1,5 milyonu çadırda, 53 bini konteynırlarda kalıyor, 800 bini köyüne giderken, 153 bin insan kamu tesislerinde hayat mücadelesine, yanık, yıkık devam ediyor. Velhasıl yürekler kırık, dökük ve herkes muhtaç, aç, ser sefil. Ve işin acı tarafı şu ki, yıkılan binalardan %98’i 2000 yılı öncesi üretilmiş. Net sayıyı bilemiyor olmakla birlikte çoğunluğu ÇOK KATLI maalesef. Ve seherde uyanık olmama rağmen, ilk ve sonrasında meydana gelen ikinci büyük depremi hisseden çoğu Ankaralının aksine hiçbirini müstakilde hissetmedik. Şükür halimize, Allah böylesi korkunç veya küçük afetlerden, tekrarından ülkemizi, milletimizi korusun. Kaybettiklerimize Allah’tan rahmet, hepimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar, hayatta olanlara ve dahi hepimize hayırlı uzun ömürler diliyorum. Allah korusun bizleri… Öncesinde pandemi ve şimdide şu acılar gösterdi ki, 1960’lar ile birlikte yoğunluk kazanan, kırdan, köyden kente, şehirleşme göç bize uygun değil. Her fırsatta dile getirmeye, ifade etmeye gayret ediyorum. Tamam belki hizmet götürme vs anlamında şehirleşme, çok katlı apartmanlar yapıp bir yerlerde, özellikle de büyükşehirlere yığılma bizim milletimize uygun bir sistem, yaşam şekli asla değil. Kabul sanayileşmek gerek, milli gayemizdir. Lakin gayet tabi daha küçük yerleşimler yapıp, her yeri kendi içinde cazibe merkezi, iş kolları geliştirerek hem sanayileşir, hem gelişir, hem de daha mutlu toplumlar elde edilebilir. Mesela çok iyi bilinen haliyle, herkesin hayran kaldığı, severek taktığı, dünyanın en kaliteli Swatch marka saatlerin parçaları üretiliyor. Ve bu üretilen parçalar birkaç köyde köylüler tarafından birleştirilip, nihai ürün elde ediliyor. Aynı şekilde benzer uygulama Çin’in birçok ürününde, birçok eyaletinde yapılıyor. Velhasıl gayet tabi ki, insanlar mevcut yerleşimlerinde, köylerinde yaşayıp iş gücüne katılabiliyor ve yerinde sanayileşmek mümkün. Her türlü yeni yatırımı büyükşehirlere yapıp, cazibe merkezi olan yerlere daha çok nüfus çekip, iş imkanları çerçevesinde şehirlerin belirli yerlerine çok katlılar dikip, haliyle iş yerlerine yakın olma gayretinde olan az gelirli milletimize yapılan en büyük kazıktır. Dahası maalesef millet olarak ahlaki değerler çökmüş haliyle, daha çok kazanma uğruna nereden nasıl kısabiliriz mantığında olan nice müteahhit, iş adamı, imarcı, Belediye öğeleri, emlakçısı ve dahi tüm ilgililer ve hatta normal vatandaş olarak ev alırken, kirişi kolonu göz ardı edip, mermeri, fayansı, ahşap kaplaması, musluk başlığı, kartonpiyeri gibi ıvır zıvırı, sonradan da yaptırılabilecek makyajı ile ilgilendiğimiz halimizle hepimizin suçu çok, bu depremlerde yıkılan, enkaza dönen yapılar için.   Uzun lafın kısası demem o ki, bu acı yıkım da gösterdi, Çok katlı neydi belirsiz ucube gökdelenler, yüksek yapılar yerine gerçekten yatay mimariye geçmemiz gerekiyor. Hatta özellikle deprem haritasında kırmızı ve koyu kırmızı olan, Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Güneydoğu Anadolu Fay Hattı başta olmak üzere deprem açısından çok riskli yerlerde yapılaşma olmamalıdır. Mevcut şehirler ivedilikle taşınmalı, yapılar yenilenmeli hatta imha edilmelidir. Bu bölgeler orman, tarım, mera gibi kullanımlara müsaade edilmeli, illaki yapılaşma olacaksa; ancak ve ancak kırsal yerleşim olmalı ve bir iki katlı müstakil evlere müsaade edilmelidir. Ve bu yapılar için de katı, keskin deprem şartlarına uygunluk verilmeden yapı ruhsatı verilmemeli, izin ve denetimler en aklı selim halde yetkin kişi ve kurumlarca yapılmalı, en küçük bir zaafiyete müsaade edilmemelidir. Demem o ki, zaten ağırlıklı olarak kır, köy kökenli halimizle toplum, millet olarak bize en uygun yaşam şekli bir-iki katlı müstakil bahçeli evlerdir. Ve araştırmalar da göstermektedir ki aslında Amerika, Avrupa ve dahi birçok gelişmiş ülkelerde yapı stoku olarak bizdekinin aksine şehirleşmiş alan da dahi, MÜSTAKİL BAHÇELİ EV ağırlıklıdır. Hatta bir gelişmişlik göstergesidir. Bizdeki mantık ise ne kadar yüksek bina da, ne kadar üst katlarda ikamet ediyorsak, maalesef kendimizi daha elit, zengin hissediyoruz. Tam tersine aslında kökeni haliyle ve nihai dönüşü ona olacağından toprağa yaklaştıkça mutlu olmakta ve üzerindeki stres kaynağı üretimi o kadar çok boşaltıp, rahatlamaktadır. Kim bilir belki de TOPRAK bizi çağırıyordur. Velhasıl kelam, öyle ya da böyle, herkes bir gün köylü olacak, toprak, yer yurt sahibi olacaktır. Sevse de, istemese de. Ama mühim olan nerede, ne zaman, ne şekilde toprak sahibi olduğudur. O yüzden geç olmadan, imkanlar çerçevesinde bir tutam toprak ile küçük yada büyük müstakil eve geçmek gerekir. Hoşça, dostça, doğayla ve duayla kalın… KARA ÇADIRIN KARA EVLADI  
Ekleme Tarihi: 09 Mart 2023 - Perşembe

BAHÇELİ MÜSTAKİL EV

BAHÇELİ MÜSTAKİL EV

 

Herkes bir gün köylü olup, kırsala yerleşip, yer yurt ve toprak sahibi olacak. Sevse de, istemese de...

Daha öncesinde pandemik süreçler, derken ekonomik zorluklar ve en sonunda deprem, afet derken vuran vurana.

Hayatı bir satranç tahtası olarak görüp, hamleleri yapmak ve yaparken de birkaç hamle sonrasını görerek hareket etmek gerekir ve bu durum elzemdir.

Şahsi olarak köken köyden, kırdan olunca, dahası koca koca apartmanların hınca hınç olduğu, sadece dairenin içerisinde değil, sokakta, caddede de dört duvar arasında kaldığımız günümüz, plansız, düzensiz şehirleri hep dar gelmiş, boğuluyormuş gibi hissetmişizdir. Hal böyle olunca ilk fırsatta, apartman dairesinden kaçmak hep elzem olmuştur. Daha evvelinde kirada da tercihimiz müstakilden yana olmuşken, ayrı bir sevmişiz böylesini. Bir dönem ekonomik durumları çok zorlamamak adına çok katkıya mecbur kalsak dahi, kendimizi bir an önce kaçmaya odaklamış, hamleleri buna göre yapmaya gayret etmişiz. Ve Allah’a hamdolsun ki buna vakıf olduk.

Pandeminin birkaç ay evvelinde kendimizi ve bütçemizi de biraz aşıp, risk alarak 150-200 borçlanıp, şehrin göbeğinde, Ankara’nın ortasında, Batıkent’te az çok bize yetecek kadar bir yer denk gelmiş, beğenip beğenmeyerek müstakil eve girmiş, meteliği atmıştık, şükür halimize. İyi de atmışız ki, sonrasında pandemik süreçler patlak verdi, sadece vermekle de kalmayıp, hayatımızı altüst etti. Birçok normalimiz o kadar değişti ki, üç kuruşluk maskeye, eldivene 100-200’leri vermeye hacet ettik. Çok sevdiğimin aksine çoğusu için irite bir durum, gerici bir bakış açısına sahip kolonya, öyle değerlendi ki, o hiç beğenmeyen niceleri dahi Eyüp Sabri hayranı olup, iyi ki böyle bir güzellik icat edilmiş hale döndük. Uçan arabalara, uzaya gitmeye ramak kalmışken, her şey altüst etti, hızla düştüğümüz ilkel insanlar seviyesinde hissedip, el nasıl yıkanır, sabun kullanmak, sabunla köpürte köpürte el yüz yıkama eğitimlerine dair tanıtımlar her yerde yerini fazlasıyla aldı.

Millet olarak tokalaşmayı sever halimize inat, konu komşu ziyaretleri, düğünler bayramlar, buluşma kaynaşmalar yalan oluverdi, hemen hemen 4 yılı aşkın süre. Yüzümüzden halen maske eksik olmazken, birisi hafif burnunu çekse, bir hapşırma sesi duysak hemen sanki zombi görmüş edasıyla bakıyor, mümkünse ortamdan kaçıyor ya da daha cebimizden eksik etmediğimiz fısfıs kolonyayı, o tarafa doğru sinek ilacı sıkarcasına, karışımızdakini elimizde fırsat olsa, dezenfektana batırıp çıkarma hissi oluşmuyor desek yalan olur sanırım.

Böylesi pandemide, müstakil evler çok revaçta oldu. Çünkü apartman dairelerine kendimizi hapis olmuş hissetmeyen yoktur. Hal böyleyken fiyatlar bir anda fırladı gitti, 300-500’ler hemen 3 veya 3,5 milyona çıkıverdi, müstakil ev fiyatları olarak. Tam düzeldi, ortalık normale döner artık dediğimiz zamanlarda, ekonomik kriz hortladı, girdi hayatımıza, her 10-20 yılda bir girdiği gibi.

Sebze, meyve ve gıda fiyatları başta olmak üzere fiyatlar fırladı da fırladı. 70-80 kuruş olan makarna paketi, bir anda olmasa da bir yıl kadar kısa bir sürede, 7-8₺’lara çıkıverdi. Bizde anlamadık, ne oldu, ne ara oldu, nereye kadar olacak. Organiği, doğalı, köy tavuğu olsun diye kılı kırk yardığımız yumurtaya, sofraya yumurta gelsin de ne olduğu, nasıl olduğuna bakamaz olduk. Yeter ki çocuklar için protein kaynağı bir iki lokma düşsün derdine düştük, elimizde olmadan.

Ve böylesi ekonomik zorluklarda gösterdi ki, müstakil ev, bir tutam toprak, bir miktar tarla hayat kurtarıyor. İyi ki olmuş, Allah olmayan herkese de fazlasıyla versin, içinde bize de versin. Biraz domates, salatalık, biber, bir tutam soğan, yeşillik girer bu sayede sofraya diye gurur duymamak, mutlu olmamak elde değil. Şu köşeye iki-3 tavuk, bir iki keçi, koyun da koyalım moduna geçtik, ister istemez. Hiç değilse en doğalından kendi ürettiğimizden yeriz, hiç değilse mevsiminde, kökeni belli haliyle, bolca doya doya yiyelim diyerek.

       Tam buna alıştık, kabullenmeye başladık derken. Pat bir sabah ansızın uyandık, ortalık feryat figan. Sabaha karşı 4:17’de Kahramanmaraş Depremine uykuda yakalandık. 7,7’lik depremin şokunu atlatamadan, 6 Şubat’ın 13:24’te 7,6’lık ikinci büyük deprem ile her yer enkaz yığınına döndü. 11 ili, 62 ilçe ve 10 binin üzerinde köy ve uzak mahalle etkilendi. Yaktık yıkıldık resmen, direk 13,5 milyon insan etkilendi denilse de orayla bağı, tanıdığı olanlar vs düşününce 50-60 milyon kahrolduk. Hatta 85 milyon, tüm Türkiye olarak mahvolduk. 10 günü aşan aralıksız, gece gündüz süren arama-kurtarma çalışmalarına ülkeyi bırakın dünyanın çok yerinden gelen tüm imkanları seferber ettik. Yettik, yetmedik ama şimdilik 50 binin üzerinde vatan evladı, CAN verdi.

Yıkılan 2-3 milyonları bulan daire, mesken var. 230 bin bine ve 650 bin daire ağır hasarlı. 3,5 milyon insan deprem bölgesinden tahliye edildi, şu karda kışta, soğukta oralarda kalanlardan 1,5 milyonu çadırda, 53 bini konteynırlarda kalıyor, 800 bini köyüne giderken, 153 bin insan kamu tesislerinde hayat mücadelesine, yanık, yıkık devam ediyor. Velhasıl yürekler kırık, dökük ve herkes muhtaç, aç, ser sefil. Ve işin acı tarafı şu ki, yıkılan binalardan %98’i 2000 yılı öncesi üretilmiş. Net sayıyı bilemiyor olmakla birlikte çoğunluğu ÇOK KATLI maalesef.

Ve seherde uyanık olmama rağmen, ilk ve sonrasında meydana gelen ikinci büyük depremi hisseden çoğu Ankaralının aksine hiçbirini müstakilde hissetmedik. Şükür halimize, Allah böylesi korkunç veya küçük afetlerden, tekrarından ülkemizi, milletimizi korusun. Kaybettiklerimize Allah’tan rahmet, hepimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar, hayatta olanlara ve dahi hepimize hayırlı uzun ömürler diliyorum. Allah korusun bizleri…

Öncesinde pandemi ve şimdide şu acılar gösterdi ki, 1960’lar ile birlikte yoğunluk kazanan, kırdan, köyden kente, şehirleşme göç bize uygun değil. Her fırsatta dile getirmeye, ifade etmeye gayret ediyorum. Tamam belki hizmet götürme vs anlamında şehirleşme, çok katlı apartmanlar yapıp bir yerlerde, özellikle de büyükşehirlere yığılma bizim milletimize uygun bir sistem, yaşam şekli asla değil. Kabul sanayileşmek gerek, milli gayemizdir. Lakin gayet tabi daha küçük yerleşimler yapıp, her yeri kendi içinde cazibe merkezi, iş kolları geliştirerek hem sanayileşir, hem gelişir, hem de daha mutlu toplumlar elde edilebilir. Mesela çok iyi bilinen haliyle, herkesin hayran kaldığı, severek taktığı, dünyanın en kaliteli Swatch marka saatlerin parçaları üretiliyor. Ve bu üretilen parçalar birkaç köyde köylüler tarafından birleştirilip, nihai ürün elde ediliyor. Aynı şekilde benzer uygulama Çin’in birçok ürününde, birçok eyaletinde yapılıyor. Velhasıl gayet tabi ki, insanlar mevcut yerleşimlerinde, köylerinde yaşayıp iş gücüne katılabiliyor ve yerinde sanayileşmek mümkün.

Her türlü yeni yatırımı büyükşehirlere yapıp, cazibe merkezi olan yerlere daha çok nüfus çekip, iş imkanları çerçevesinde şehirlerin belirli yerlerine çok katlılar dikip, haliyle iş yerlerine yakın olma gayretinde olan az gelirli milletimize yapılan en büyük kazıktır. Dahası maalesef millet olarak ahlaki değerler çökmüş haliyle, daha çok kazanma uğruna nereden nasıl kısabiliriz mantığında olan nice müteahhit, iş adamı, imarcı, Belediye öğeleri, emlakçısı ve dahi tüm ilgililer ve hatta normal vatandaş olarak ev alırken, kirişi kolonu göz ardı edip, mermeri, fayansı, ahşap kaplaması, musluk başlığı, kartonpiyeri gibi ıvır zıvırı, sonradan da yaptırılabilecek makyajı ile ilgilendiğimiz halimizle hepimizin suçu çok, bu depremlerde yıkılan, enkaza dönen yapılar için.

 

Uzun lafın kısası demem o ki, bu acı yıkım da gösterdi, Çok katlı neydi belirsiz ucube gökdelenler, yüksek yapılar yerine gerçekten yatay mimariye geçmemiz gerekiyor. Hatta özellikle deprem haritasında kırmızı ve koyu kırmızı olan, Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Güneydoğu Anadolu Fay Hattı başta olmak üzere deprem açısından çok riskli yerlerde yapılaşma olmamalıdır. Mevcut şehirler ivedilikle taşınmalı, yapılar yenilenmeli hatta imha edilmelidir. Bu bölgeler orman, tarım, mera gibi kullanımlara müsaade edilmeli, illaki yapılaşma olacaksa; ancak ve ancak kırsal yerleşim olmalı ve bir iki katlı müstakil evlere müsaade edilmelidir. Ve bu yapılar için de katı, keskin deprem şartlarına uygunluk verilmeden yapı ruhsatı verilmemeli, izin ve denetimler en aklı selim halde yetkin kişi ve kurumlarca yapılmalı, en küçük bir zaafiyete müsaade edilmemelidir.

Demem o ki, zaten ağırlıklı olarak kır, köy kökenli halimizle toplum, millet olarak bize en uygun yaşam şekli bir-iki katlı müstakil bahçeli evlerdir. Ve araştırmalar da göstermektedir ki aslında Amerika, Avrupa ve dahi birçok gelişmiş ülkelerde yapı stoku olarak bizdekinin aksine şehirleşmiş alan da dahi, MÜSTAKİL BAHÇELİ EV ağırlıklıdır. Hatta bir gelişmişlik göstergesidir. Bizdeki mantık ise ne kadar yüksek bina da, ne kadar üst katlarda ikamet ediyorsak, maalesef kendimizi daha elit, zengin hissediyoruz. Tam tersine aslında kökeni haliyle ve nihai dönüşü ona olacağından toprağa yaklaştıkça mutlu olmakta ve üzerindeki stres kaynağı üretimi o kadar çok boşaltıp, rahatlamaktadır. Kim bilir belki de TOPRAK bizi çağırıyordur.

Velhasıl kelam, öyle ya da böyle, herkes bir gün köylü olacak, toprak, yer yurt sahibi olacaktır. Sevse de, istemese de. Ama mühim olan nerede, ne zaman, ne şekilde toprak sahibi olduğudur. O yüzden geç olmadan, imkanlar çerçevesinde bir tutam toprak ile küçük yada büyük müstakil eve geçmek gerekir. Hoşça, dostça, doğayla ve duayla kalın…

KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3