UKRAYNA, GAZZE, PKK, İNSANLIK…
Dünya hangi zamanlardan geçiyor?
Sanki binlerce yıldır gizlediği gerçekler birer birer ortaya çıkıyor.
Diplomasi dili, eylemi, simgeler, diplomatik ilişkilerle makyajlanan sorunlar bütün çıplaklığı ile karşımızda.
Sosyal medyanın sağladığı imkânlarla en ücra köşedeki, en ilgisiz insan bile artık problemlere vakıf.
Daha 25 yıl öncesine kadar kendi şehrindeki olayları fark edemeyen insanlar bugün vaat edilmiş toprakların sınırını çizebiliyor.
Anayasa profesörleri, politikacılar, entelektüel kesimin bile demokrasinin beşiği olarak gösterdiği İngiltere, yönetim sisteminin kusursuz işlediği Amerika, sosyal ve kültürel yaşamın örnek ülkesi Fransa, uygarlığın ve gelişmenin ölçüsü Avrupa, edebiyatın en derin beslendiği Rusya; Ukrayna savaşından sonra bütün niyetleri açık ettiler. Makyaj döküldü bütün çirkinlikler açığa çıktı.
Tonlarca bombalara kaynak ayırırken elleri titremeyen bu ülke meclisleri açlık ve yoksullukla mücadelede sınıfta kaldılar.
Ukrayna savaşı daha başlamadan önce; abartmayın ortalıkta savaş yok diyen V. Zelenski’ye rağmen Ruslar geldi gelecek diye savaş tam tamları çalan başta İngiltere, Avrupa ve Amerika şimdi yönünü Akdeniz’e, Gazze’ye çevirdi.
Avrupa’nın sanıldığı gibi bir güç merkezi olmadığı, Rusya karşısında Ukrayna’yı kullanarak kendilerini savunmaya çalıştıkları ortaya çıktı.
Akdeniz yüzlerce savaş gemisi ile doldu.
Bütün bunlar 45 km²’lik Gazze için mi?
İsrail, ABD, İngiltere ve Avrupa’nın yöneticisi küresel kararları yöneten esas beyinlerinin vaat edilmiş toprakları diye uydurdukları hedefler doğrultusunda bugün dünya çalkalanıyor.
Esas hedefin Gazze olmadığı, ülkemizin sınırları içinde olan büyük bir parçanın ele geçirilme hedefinin ana gaye olduğu bir hareket.
Bu arada başta güçlü para sahibi Arap devletlerinin ne kadar çaresiz oldukları Gazze ile deşifre oldu.
Parasal sahipliğin aslında bağımsızlık ve özgürlük için yeterli kıstas olmadığını gördük.
Aslında toplum arasında İnsanlık öldü diye sık sık kullanıyoruz. Bunun sadece mahallede, şehrimizde ya da ülkemizde geçerli bir şey olmadığını da gördük.
Yani insanlık diye bir kavramın küresel düzeyde ne kadar zayıfladığını gördük.
Oysa Allah, bize bütün kitaplarında vaat edilmiş toprak değil insanlığı vaat etmişti.
İnsan, insanlığı tekâmül ettirecek ve Ku’ran nurunu tamamlayacaktı.
Bizler ona inanmıştık/inanıyoruz.
Ama küresel ekonomi öyle bir düzen kurdu ki;
İnsan, insanlığını terk ederek sadece beden olma yolunda hızla yol almaya başladı.
Tüketimi teşvik eden, gelişmişliği tüketimle ölçen bir dünya düzeni, uygarlık olarak lanse edildi.
Ve bunu sağlamak için finansal araçlar geliştirildi.
Yani borçlanmalar kolaylaştırıldı.
Borçlanan insan, devlet; başka güçlerin karşısında iradesini ipotek ettiğinde kendi bağımsızlığını ve iradesini önemsememeye başladı.
İnsanın istekleri kamçılandı. Öyle bir kamçılandı ki insan istediğini alamadığı zaman ruhsal olarak kendini eksik görmeye başladı.
Kendi derdine düşen insanlar ve ülkeleri artık toplumlar ve insanlık için fikirler üretmeyi, projeler üretmeyi ve bu konuda sorumluluklar almayı değersiz bulmaya başladı.
İsteklerine erişmek isteyen her insan ve devlet geleceğini ipotek eden çıkış yollarını, kurtuluş yolu olarak görmeye başladı.
Bu arada özgürlük bağımsızlık, barış demokrasi gibi son yüz elli yıldır öne çıkarılan, değerler manzumesi olarak tanıtılan kavramların asıl hedefi gizleyen ambalajlar olduğu ortaya çıktı.
Emperyalist hedefler koca koca devletleri, insanlığı kendi amaçları için ayakları altına almaktan çekinmedi.
Devletleri, onların yönetim merkezleri illeri ilçeleri hatta yönetenleri kendi taşeronları arasından seçen bir düzen kurdular.
Küresel düzenin sebepsiz zenginleşen varlık sahibi olan yöneticileri türedi. Her türlü haktan, adaletten yoksun zenginleşme bir yöntem haline getirildi.
Vatandaşların refah düzeyi yükselmezken, yöneticilerin ölçülemez zenginlikleri saygın hale getirildi.
Çaktırmadan çalmak marifet gibi sunulmaya başlandı.
Ülkelerin üretimi, sistemlerin kendi taşeronları olarak konumlandırdılar.
Düşünün ülkemizin son yüz yıldır en büyük holdingleri en iyi üniversiteler, en iyi hocalar ve en iyi beyin kaynağı öğrencilerine rağmen sadece işgücü ürettiler. Ülkemiz adına son yüz yılda bu holdingler stratejik ürünler üretemez miydi?
Elbette üretebilirdi?
İnsanlık öldü diyorduk ya! İnsanlık ölürken hepimizi o sona hizmet eder hale getirdiler.
İçimizdeki iradeyi söküp attılar!
Bireylerin iradesi etkisizleşince onların ülkeleri de maalesef toplumsal iradelerini kullanamaz duruma geldi.
PKK, bir tiyatronun figüranı olarak içinde yaşadığı toplumların huzursuzluk kaynağı olmuş.
Bir soru; bu küresel güçlerin kucağına oturmuş hangi millet, devlet, şirket kendi özgürlüğünü ve bağımsızlığını yaşayabilir?
Birlikte binlerce yıldır beraber yaşanmış toplumları, sosyal genlerini bozan bir virüs olmaktan öte gidemeyen bu örgüt ancak huzursuzluk kaynağı olabilir.
2500 yıllık devlet geleneğini sahip Türk devletinin karşısında değil bu örgüt bunların tasmasını elinde tutan sahipleri bile asla başarılı olamaz.
Bizim milletimiz bu coğrafyada en zayıf olduğu zamanda emperyalizme diz çöktürmüş.
Kendinden kaynaklanan gücü, inancı ile bütün insanlığın deniz feneri, varoluş bayrağı olmuş Türk bayrağı ve milleti önünde hiçbir emperyalist düzen sonuç olarak hedefine ulaşamaz.
Bu güçler samimi olsalardı sadece Ukrayna ve Gazze’de kullanılan silahların parasını insanlık adına harcasalardı dünya düzeni daha müreffeh olurdu.
Amaç başka…
Doymayan, durmayan bir küresel hırsla karşı karşıyayız.
Ama vakit geldi…
Ukrayna ve Gazze insanlığın turnusol kâğıdı oldu.
Uyanış vakti geliyor inşallah.
PKK sadece zamanın küçük piyonu… Kandırdığı gencecik insanlar, bizlerin arkadaşları olabilecekken küresel düzen için kullanılan birer rakam olmuştur.
Küresel güçlerin insanlık dışı hareketleri deşifre olurken, bizler de onların düzenli tüketicileri, tamamlayıcıları olmaktan kurtulmalıyız.
İnsan bedenine, insanlığı ne kadar yerleştirirse insanlık o kadar güçlü tekâmül eder.
Uyanma vakti geldi…