KIRIK SAZIN KIRIK KALPLİ SAHİBİ

Yaşam 29.03.2025 - 18:13, Güncelleme: 29.03.2025 - 18:13 5942 kez okundu.
 

KIRIK SAZIN KIRIK KALPLİ SAHİBİ

Silifke’nin sevilen esnaflarından “Âşık Kundura”nın sahibi Mehmet Toker ile dertleştim, muhabbet ettim ve duvara astığı kırık sazının hikâyesini dinledim.
Röportaj: Rıfat Yörük Yaşdaşım olan kunduracı Mehmet Toker ile bir ayakkabı tamiri vesilesiyle tanışmıştım. Öncelikle dükkânına verdiği isim dikkatimi çekmişti: Âşık Kundura. Ismarladığı çayını içerken niçin bu adı koyduğunu sorduğumda, gençliğinde saz (bağlama) çalıp âşık tarzı türküler söylediğini ancak yıllardır eline almadığını söylemişti. Silifke Müftülüğünün de yer aldığı pasajın zemininde bulunan dükkânına ara sıra uğrar, selam verir, çayını içerdim. Zira ilk görüşmemizde onu oldukça samimi bulmuş, sohbetini, muhabbetini sevmiştim. Geçtiğimiz ay Taşeli Kültür ve Sanat Derneği Türk Sanat Müziği Topluluğunun geleneksel salı çalışmasını izlemek için gittiğimde değerli dostum Akif Ataç ile de muhabbet etme imkânı buldum. Kendisiyle Silifke’de perde arkasında kalan ama güzel işler başarmış, iz bırakan insanları konuşurken bana Mehmet Toker beyden ve kırık sazının hüzünlü hikâyesinden söz ediverdi. Kendisini tanıdığımı ama dükkânında asılı o sazı fark etmediğimi, hatırasını da bilmediğimi söyledim. Bu sohbetten sonra Mehmet Toker Beyi yeniden ziyaret edip bir röportaj yapmak artık farz olmuştu. İki gün sonra kendimi o pasajın önünde buluverdim. Selam verip iş yerine girdiğimde hemen tanıdı ve yüzünde yine o güzel gülümseme beliriverdi. Her zamanki gibi yoğundu, elindeki ayakkabıyı tamir etmeye çalışıyordu. Çevresi, onarım için getirilen ayakkabıların konulduğu poşetlerle doluydu. Akif Beyle olan görüşmemden söz ederek, o sazı ve hikâyesini dinlemek istediğimi belirttim. Karşısında asılı sazı, fotoğrafını çekmek için kendisine uzattığımda içinin boş olduğunu gördüm. Demek ki o yüzden sağlam kısmı gözükecek şekilde asmıştı. Emektar sazını yıllar sonra eline aldığında okşadığını ve gözlerinin buğulandığını gördüm. Meğer sazı gibi kalbi de kırıkmış. Hemen sorularıma başladım; Sazım Şemsi Yastıman’dan -Duvarınızda asılı bu kırık sazın hikâyesini sizin ağzınızdan dinlemek isterim. Öncelikle ne zaman ve nereden aldınız? -1972 yılında İstanbul Beşiktaş’ta ünlü halk müziği sanatkârı ve saz imalatçısı Kırşehirli Şemsi Yastıman’ın dükkânından aldım. Zira saza çok meraklıydım. Kendi kendime bir tahta parçasına misina bağlayarak saz yapmaya çalışıyordum. Henüz 13 yaşındaydım. Kunduracı ustamın yanında çırakken aldığım parayı saz için biriktirmiştim. Oldukça tutumluydum. Öğlen ustam yemek yemem için gönderse de harcamadan işyerime dönüyordum. İstanbul Sarıyer’de oturan ablamın yanına ziyarete gittiğimde hemen Şemsi Yastıman Saz Evini arayıp kolayca buldum. Beşiktaş’ta vapur iskelesinin hemen yanındaydı. Biriktirdiğim parayla bir saz aldım. O dükkânda Şemsi Yastıman ustayla tanışmak da nasip oldu.  Bedri Koçak’ın tezenesi değdi -Peki saz çalmayı nasıl ve kimden öğrendiniz? -Sazı satın aldıktan sonra kendi kendime öğrendim. Karacaoğlan sazı denilen cinstendi. Küçücüktü ama çok güzel sesi vardı. O yıllarda saz da pek bulunmuyordu. Rahmetli mahalli sanatçımız Bedri Koçak zaman zaman sazımı benden emanet alırdı. Yani bu kırık saza Yastıman gibi rahmetli Bedri Abinin de eli ve tezenesi değdi. - Bu vesileyle Bedri Koçak ağabeyimizi de rahmet ve hasretle anıyoruz. Kendisi oğlum Fazıl’ın Ankara’daki düğününe gelerek sevilen Silifke türkülerinden örnekler sunmuştu. Peki, sizin tarzınız nasıldı? Klasik türkülerimizi mi çalıyordunuz? Yoksa halk aşığı geleneğine mi yakındınız? -Ben âşık tarzı söylüyordum. Allah rahmet eylesin. Halk âşığı Murat Çobanoğlu’nu çok severdim. Konya ve Adana Âşıklar Şenliklerine izleyici olarak katıldım. Adanalı Âşık İmamî yani Ahmet Özdemir Hoca arkadaşımdı. Sazı Silifke’de imamlık yaparken otuz yaşından sonra öğrendi. Rahmetli Ozan Arif’le tanıştığımda henüz 26 yaşındaydı. Onunla ve Hilmi Şahballı ile Erdemli Çamlığındaki yapılan geleneksel Türkmen Şenliği sırasında tanıştık. Erciyes Zafer Kurultaylarına da katıldım.  Aşık Sefai’yi de iyi tanırım. (Duvardaki fotoğrafını gösteriyor) Hısım Çıkıyoruz -Aslen nerelisiniz? -Silifkeliyim. Sarıcalar Mahallesindenim. Halen bu mahallede ikâmet ediyorum. -Mesleğiniz olan kunduracılığa ne zaman başladınız? Kaç yıldır sürdürüyorsunuz? -Kunduracılığa o zaman köy statüsünde olan Sarıcalar’da 1971yılında çırak olarak başladım. 12 yaşındaydım. O zamandan beri bu mesleğin içindeyim. Demek ki 54 yıllık kunduracıyım. Sarıcalar’dan sonra Silifke merkezde akrabamız Kunduracı Mahmut Koçak Ustanın, daha sonra da oğlu Hacı Nuri’nin yanında çalıştım. Bu isimleri duyunca çok şaşırıyorum. Zira anne tarafından yakın akrabalarımız. Yani Mehmet Usta ile hısım çıkıyoruz. Bunun üzerine muhabbet biraz da bu kanaldan ilerliyor. Ancak sık sık müşteri geldiği için kalan sorularımı yöneltip röportajı bir an önce bitirmeyi düşünüyorum. Hemen zurnanın zırt dediği yere yani sazı duvara asma sebebine gelerek sorumu yöneltiyorum; -Duvara astığınız saz neden kırık? Saz çalmayı niçin bıraktınız? -Sebebi boşandığım eşim. Kendisi çok sinirli ve kıskançtı. Sazı elime alsam hemen kızıyordu. Bazen türküde geçen sitemli sözleri kendine sanıp alınıyor, sevda türkülerini ise başkası için zannedip kıskanıyordu. Yani her türküden mutlaka kötü bir anlam çıkartıyordu. Nitekim duvara astığım sazımı akşam eve geldiğimde değişik yerlere atılmış vaziyette görüyordum. En nihayet yağmurlu bir akşam eve geldiğimde sazımın dışarı atıldığını gördüm. Elime aldığımda kırıldığını ve üstelik tamamen ıslandığını üzüntüyle fark ettim. Kızlarımın da huzuru kaçmasın diye mecburen sazı bir daha elime almadım. Ancak daha sonra da istesem bile alamadım. Çünkü bir kas hastalığına yakalandım. O yüzden sadece mesleğim olan kunduracılığa önem verdim. Kendi çapımda halk aşığı tarzında türkülerim vardı. Sonra hepsini yırtıp attım. Söz konusu sazı da dükkânımda tam karşıma astım. Belki çok güzel deyişler, besteler ortaya koyabilirdim ama artık kalbim de, sazım gibi kırılmış, dünyam kararmış, hiçbir şeyin tadı kalmamıştı. -Daha çok hangi türküleri seviyorsunuz? -İsim vermeyeyim ama Yörük havalarını ve Silifke türkülerini çok severim. Radyom vardı o da bozuldu. Dolayısıyla artık çalışırken türkü dinleyemiyorum. Eskiden iş yaparken türkü de söylerdim. Şimdi söylemez oldum. Hiçbir şeye hevesim kalmadı. Nitekim bende B 12 eksikliği bulundu. Bu yüzden çok şeyi unutuyorum. Halen iki kızımla beraber yaşıyorum. Hayvan Sevgisi Bu tatlı muhabbetimiz esnasında dükkânın içinde ayakta duran ancak pek hareket etmeyen bir tavuk görüyorum. Meraklı bakışlarımı görünce “onu evimdeki kümesten getirdim. Hasta olduğundan getirip burada bakmak istedim. Çünkü hayvanları çok seviyorum.” açıklamasını yapıyor. Daha önce de yaralı bir şahine baktığını öğreniyorum. Eşimin 15 yıldır sevgiyle baktığı köpeği Panter’in protez bacağının aşınan tabanını özenerek onardığı ve para istemediği de aklıma geliyor. Bu duygulu, merhametli, yüreği sevgiyle dolu güzel insanın dükkânından çıkarken onu elinde tezenesi, küçük Karacaoğlan sazının tellerine dokunarak içli bir türküyü söylerken hayal ediyordum; Ah nasıl edem, nere gidem, böyleymiş yazım Bana kalan kırık bir kalp, bir de kırık sazım.  
Silifke’nin sevilen esnaflarından “Âşık Kundura”nın sahibi Mehmet Toker ile dertleştim, muhabbet ettim ve duvara astığı kırık sazının hikâyesini dinledim.

Röportaj: Rıfat Yörük

Yaşdaşım olan kunduracı Mehmet Toker ile bir ayakkabı tamiri vesilesiyle tanışmıştım. Öncelikle dükkânına verdiği isim dikkatimi çekmişti: Âşık Kundura. Ismarladığı çayını içerken niçin bu adı koyduğunu sorduğumda, gençliğinde saz (bağlama) çalıp âşık tarzı türküler söylediğini ancak yıllardır eline almadığını söylemişti.

Silifke Müftülüğünün de yer aldığı pasajın zemininde bulunan dükkânına ara sıra uğrar, selam verir, çayını içerdim. Zira ilk görüşmemizde onu oldukça samimi bulmuş, sohbetini, muhabbetini sevmiştim.

Geçtiğimiz ay Taşeli Kültür ve Sanat Derneği Türk Sanat Müziği Topluluğunun geleneksel salı çalışmasını izlemek için gittiğimde değerli dostum Akif Ataç ile de muhabbet etme imkânı buldum. Kendisiyle Silifke’de perde arkasında kalan ama güzel işler başarmış, iz bırakan insanları konuşurken bana Mehmet Toker beyden ve kırık sazının hüzünlü hikâyesinden söz ediverdi. Kendisini tanıdığımı ama dükkânında asılı o sazı fark etmediğimi, hatırasını da bilmediğimi söyledim.

Bu sohbetten sonra Mehmet Toker Beyi yeniden ziyaret edip bir röportaj yapmak artık farz olmuştu. İki gün sonra kendimi o pasajın önünde buluverdim. Selam verip iş yerine girdiğimde hemen tanıdı ve yüzünde yine o güzel gülümseme beliriverdi. Her zamanki gibi yoğundu, elindeki ayakkabıyı tamir etmeye çalışıyordu. Çevresi, onarım için getirilen ayakkabıların konulduğu poşetlerle doluydu.

Akif Beyle olan görüşmemden söz ederek, o sazı ve hikâyesini dinlemek istediğimi belirttim. Karşısında asılı sazı, fotoğrafını çekmek için kendisine uzattığımda içinin boş olduğunu gördüm. Demek ki o yüzden sağlam kısmı gözükecek şekilde asmıştı. Emektar sazını yıllar sonra eline aldığında okşadığını ve gözlerinin buğulandığını gördüm. Meğer sazı gibi kalbi de kırıkmış.

Hemen sorularıma başladım;

Sazım Şemsi Yastıman’dan

-Duvarınızda asılı bu kırık sazın hikâyesini sizin ağzınızdan dinlemek isterim. Öncelikle ne zaman ve nereden aldınız?

-1972 yılında İstanbul Beşiktaş’ta ünlü halk müziği sanatkârı ve saz imalatçısı Kırşehirli Şemsi Yastıman’ın dükkânından aldım. Zira saza çok meraklıydım. Kendi kendime bir tahta parçasına misina bağlayarak saz yapmaya çalışıyordum. Henüz 13 yaşındaydım. Kunduracı ustamın yanında çırakken aldığım parayı saz için biriktirmiştim. Oldukça tutumluydum. Öğlen ustam yemek yemem için gönderse de harcamadan işyerime dönüyordum. İstanbul Sarıyer’de oturan ablamın yanına ziyarete gittiğimde hemen Şemsi Yastıman Saz Evini arayıp kolayca buldum. Beşiktaş’ta vapur iskelesinin hemen yanındaydı. Biriktirdiğim parayla bir saz aldım. O dükkânda Şemsi Yastıman ustayla tanışmak da nasip oldu. 

Bedri Koçak’ın tezenesi değdi

-Peki saz çalmayı nasıl ve kimden öğrendiniz?

-Sazı satın aldıktan sonra kendi kendime öğrendim. Karacaoğlan sazı denilen cinstendi. Küçücüktü ama çok güzel sesi vardı. O yıllarda saz da pek bulunmuyordu. Rahmetli mahalli sanatçımız Bedri Koçak zaman zaman sazımı benden emanet alırdı. Yani bu kırık saza Yastıman gibi rahmetli Bedri Abinin de eli ve tezenesi değdi.

- Bu vesileyle Bedri Koçak ağabeyimizi de rahmet ve hasretle anıyoruz. Kendisi oğlum Fazıl’ın Ankara’daki düğününe gelerek sevilen Silifke türkülerinden örnekler sunmuştu. Peki, sizin tarzınız nasıldı? Klasik türkülerimizi mi çalıyordunuz? Yoksa halk aşığı geleneğine mi yakındınız?

-Ben âşık tarzı söylüyordum. Allah rahmet eylesin. Halk âşığı Murat Çobanoğlu’nu çok severdim. Konya ve Adana Âşıklar Şenliklerine izleyici olarak katıldım. Adanalı Âşık İmamî yani Ahmet Özdemir Hoca arkadaşımdı. Sazı Silifke’de imamlık yaparken otuz yaşından sonra öğrendi. Rahmetli Ozan Arif’le tanıştığımda henüz 26 yaşındaydı. Onunla ve Hilmi Şahballı ile Erdemli Çamlığındaki yapılan geleneksel Türkmen Şenliği sırasında tanıştık. Erciyes Zafer Kurultaylarına da katıldım.  Aşık Sefai’yi de iyi tanırım. (Duvardaki fotoğrafını gösteriyor)

Hısım Çıkıyoruz

-Aslen nerelisiniz?

-Silifkeliyim. Sarıcalar Mahallesindenim. Halen bu mahallede ikâmet ediyorum.

-Mesleğiniz olan kunduracılığa ne zaman başladınız? Kaç yıldır sürdürüyorsunuz?

-Kunduracılığa o zaman köy statüsünde olan Sarıcalar’da 1971yılında çırak olarak başladım. 12 yaşındaydım. O zamandan beri bu mesleğin içindeyim. Demek ki 54 yıllık kunduracıyım. Sarıcalar’dan sonra Silifke merkezde akrabamız Kunduracı Mahmut Koçak Ustanın, daha sonra da oğlu Hacı Nuri’nin yanında çalıştım.

Bu isimleri duyunca çok şaşırıyorum. Zira anne tarafından yakın akrabalarımız. Yani Mehmet Usta ile hısım çıkıyoruz. Bunun üzerine muhabbet biraz da bu kanaldan ilerliyor. Ancak sık sık müşteri geldiği için kalan sorularımı yöneltip röportajı bir an önce bitirmeyi düşünüyorum. Hemen zurnanın zırt dediği yere yani sazı duvara asma sebebine gelerek sorumu yöneltiyorum;

-Duvara astığınız saz neden kırık? Saz çalmayı niçin bıraktınız?

-Sebebi boşandığım eşim. Kendisi çok sinirli ve kıskançtı. Sazı elime alsam hemen kızıyordu. Bazen türküde geçen sitemli sözleri kendine sanıp alınıyor, sevda türkülerini ise başkası için zannedip kıskanıyordu. Yani her türküden mutlaka kötü bir anlam çıkartıyordu. Nitekim duvara astığım sazımı akşam eve geldiğimde değişik yerlere atılmış vaziyette görüyordum.

En nihayet yağmurlu bir akşam eve geldiğimde sazımın dışarı atıldığını gördüm. Elime aldığımda kırıldığını ve üstelik tamamen ıslandığını üzüntüyle fark ettim. Kızlarımın da huzuru kaçmasın diye mecburen sazı bir daha elime almadım. Ancak daha sonra da istesem bile alamadım. Çünkü bir kas hastalığına yakalandım. O yüzden sadece mesleğim olan kunduracılığa önem verdim. Kendi çapımda halk aşığı tarzında türkülerim vardı. Sonra hepsini yırtıp attım. Söz konusu sazı da dükkânımda tam karşıma astım. Belki çok güzel deyişler, besteler ortaya koyabilirdim ama artık kalbim de, sazım gibi kırılmış, dünyam kararmış, hiçbir şeyin tadı kalmamıştı.

-Daha çok hangi türküleri seviyorsunuz?

-İsim vermeyeyim ama Yörük havalarını ve Silifke türkülerini çok severim. Radyom vardı o da bozuldu. Dolayısıyla artık çalışırken türkü dinleyemiyorum. Eskiden iş yaparken türkü de söylerdim. Şimdi söylemez oldum. Hiçbir şeye hevesim kalmadı. Nitekim bende B 12 eksikliği bulundu. Bu yüzden çok şeyi unutuyorum. Halen iki kızımla beraber yaşıyorum.

Hayvan Sevgisi

Bu tatlı muhabbetimiz esnasında dükkânın içinde ayakta duran ancak pek hareket etmeyen bir tavuk görüyorum. Meraklı bakışlarımı görünce “onu evimdeki kümesten getirdim. Hasta olduğundan getirip burada bakmak istedim. Çünkü hayvanları çok seviyorum.” açıklamasını yapıyor. Daha önce de yaralı bir şahine baktığını öğreniyorum. Eşimin 15 yıldır sevgiyle baktığı köpeği Panter’in protez bacağının aşınan tabanını özenerek onardığı ve para istemediği de aklıma geliyor.

Bu duygulu, merhametli, yüreği sevgiyle dolu güzel insanın dükkânından çıkarken onu elinde tezenesi, küçük Karacaoğlan sazının tellerine dokunarak içli bir türküyü söylerken hayal ediyordum;

Ah nasıl edem, nere gidem, böyleymiş yazım

Bana kalan kırık bir kalp, bir de kırık sazım.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (5 )

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Lerzan Özgenç
(29.03.2025 18:39 - #1407)
Teşekkürler halkın sesini duyurmamıza.. Kolay gelsin iyi çalışmalar saygılar selamlar..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Emin Güleç.
(29.03.2025 18:45 - #1409)
Sanırım, bir kitabın ismi, "İnsan bu meçhul." yazarını anımsayamıyorum. Kimlerin gönlünde ne tür fırtınalar geçiyor ve yaşanıyor, MEÇHUL!
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Cemalettin Turan
(29.03.2025 19:07 - #1410)
İki güzel insana da selamlar olsun...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Serdal
(30.03.2025 10:55 - #1411)
Tşkler Sadık Abi. Harbi Adamdir Aşık Kundura Mehmet Abi.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Süleyman uçan
(05.04.2025 08:44 - #1418)
Bu acı hüsran dolu anıları okurken gözümün önünden neler gelip geçmedi ki. Yüreğinize kaleminize sağlık. Aşık kunduraya saglık sıhat geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Aynı dilek ve temennilerle ümidiyle.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve silifkesesimiz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
https://jazziraes.com/ https://bramblesva.com/ https://seattledogresort.com/ https://bestlifecoachcollective.com/